

Cumhurbaşkanı Erdoğan Gazze Zirvesinde Niyet Beyanını imzalarken. Foto: Wikicommons/ Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı web sitesi
Mısır’ın Şarm el- Şeyh kentinde 13 Ekim 2025 tarihinde düzenlenen Gazze Zirvesi’nde dört Devlet Başkanı tarafından imzalanan belge barış iradesini vurgulayan bir niyet beyanı; yeni bir dönem için atılan bir başlangıç adımıdır. ABD, ev sahibi Mısır, Türkiye ve Katar liderlerinin belgeyi imzalama törenine katılan ve bu ana tanık olmak isteyen çok sayıda ülke temsilcisinin niyet beyanını sahiplendiklerini söylemek yanlış olmaz. Barış sonuçta herkesin çabasını, katkısını ve sürekliliği gerektirecektir.
İlk iki paragrafın anlamı
Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray’ın web sitelerinde İngilizce metni yer alan belgenin tam başlığı: “Kalıcı Barış ve Refah için Trump Deklarasyonu”. Belgenin birinci paragrafında barış “Trump Barış Anlaşması” olarak zikredilmekte, ikinci paragrafında ise Gazze’de savaşın sona ermesi ve Orta Doğu’ya kalıcı barışın getirilmesi için destek verilip arkasında durulduğu ifade olunan çabalar, “Başkan Trump’ın çabaları” olarak kaydedilmektedir. Belgenin geriye kalan dokuz paragrafı, ilk iki paragraftaki gibi dört liderin “biz” sözcüğüyle başlarken, bu paragraflarda ABD Başkanı Trump’ın ismi geçmemekte; içerik ve kapsamları itibarıyla ise liderlerin barışa yönelik iradelerinin güçlü taahhüdü değişik yönleriyle ortaya koyulmaktadır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dörtlü deklarasyonun “bölgemizde kalıcı barışa giden yolda yeni bir kilometre taşı” olarak nitelendirmektedir. 15 Ekim tarihli Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada Erdoğan, Gazze’de varılan ateşkes mutabakatını memnuniyetle karşıladığını, Şarm El-Şeyh’te hem imzacı dört ülkenin lideri hem de diğer ülkelerin liderleri olarak hep beraber çok net bir irade ortaya koyduklarını ifade etmiştir.
Gazze Deklarasyonu ile Yeni Bir Dönem
Öte yandan, Mısır Cumhurbaşkanlığı resmi İngilizce web sitesine bakıldığında Devlet Başkanı El-Sisi’nin açıklamalarına yer verildiği, bu bağlamda anlaşmaya “Gazze’de savaşı sona erdirmeye yönelik Şarm El-Şeyh Anlaşması” olarak atıfta bulunulduğu görülmektedir. Anlaşma için benzer bir ifade Katar Emirliği resmi İngilizce web sitesinde kullanılmıştır.
Anlaşmanın tam başlığı ve ilk iki paragrafı üzerinde durmamın nedeni, “Trump Barış Anlaşması” ya da “Trump Deklarasyonu” benzeri ifadelerin dikkat çekici gelmesi ve başka diplomatik metinlerde görülüp görülmeyeceği üzerinde durulmasında yarar olmasından kaynaklanmaktadır. Diplomasi zemininde ve özellikle barış çabalarında Trump yönetimi ile yeni bir döneme mi giriyoruz?
“Yeni Orta Doğu” ve Türkiye
“Başlangıçların Gücü”, “Etudes” dergisinin 2014 yılındaki bir özel sayısı. Dergi, yeni başlangıçların gücünü öne çıkarmış ve bunu birçok farklı alanı ele alarak irdelemiş. Dergideki katkılardan birinde, yeni bir başlangıç yapma kararının kabul edilmesi gereken bir risk olduğu, aslında sıfırdan hareket edilmediği, bir geçmişin miras alındığı, ama ileriye doğru adım atılmasına cesaret edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Gazze’de ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması, Şarm El-Şeyh Zirvesi ve imzalanan belge hakkında yabancı basında yer alan haber ve yorumlarda Orta Doğu’da “yeni” vurgusunun geçmiş örneklerinden birkaç önemli tarihe işaret edilmektedir. Orta Doğu’da görülen şimdiki yeni adımın içinde Türkiye’nin olması ayrıca analizlere konu olmaktadır.
Şarm El-Şeyh belgesinin kalıcı bir barış yolunda sağlam bir adım olabilmesi ancak uluslararası bir çabaya dönüşmesiyle mümkün olabilir. Bölgede kalıcı barış için yeni bir adım atma gerekliliğini yalnızca dört lider görmemiştir. Zirve görüntüleri, Zirve bağlamında yapılan ikili görüşmelerin aktörleri bellidir. Sonuçta, bir uluslararası çaba söz konusudur.
Türk Dış Politikası ve Yeni Girişimler
Son elli yıl içinde Türkiye dış politika alanında birçok yeni girişimin öncüsü olmuştur. Bu öncü konum Cumhuriyetimizin ilk elli yılı için de geçerlidir. Atatürk’ün vizyonu ve “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” şiarı bu girişimlerin sağlam zeminini oluşturmuştur. Türk diplomasisi güçlü bir geleneğin temsilcisidir. Son on yıllarda öncüsü olduğumuz girişimler arasından yalnızca birkaçını zikretmem gerekirse, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında 25 Haziran 1992’de İstanbul Zirvesi sırasında yayımlanan bir Deklarasyon ile ülkemizin girişimleriyle kurulan “Karadeniz Ekonomik Örgütü”, 11 Eylül terör saldırıları sonrasında 12-13 Şubat 2002 tarihlerinde İstanbul’da Dışişleri Bakanları düzeyinde yapılan “Avrupa Birliği – İslam Konferansı Örgütü Ortak Forumu” ve 26 Ocak 2010 tarihinde yapılan “Asya’nın Kalbi’nde Dostluk ve İşbirliği için İstanbul Zirvesi” gibi örnekleri öne çıkarabilirim.
Kaotik bir uluslararası ortamın içinde ne denli zor da olsa Türkiye barış, refah ve istikrar yolunda yeni adımları atabilmelidir. Mevcut konjonktürün sınamaları bu adımların eskilerine göre şekil ve içerik yönünden farklılıklar taşımasını beraberinde getirebilir. Önemli olan Türkiye’nin bölgesel sahiplenmeyi öne çıkaracak, geleneksel dış politikasının dengelerini dikkate alacak, kendi jeopolitik konumunun hassasiyetleri içinde sağduyulu bir duruşu öne çıkaracak bir dış politika sürdürmesidir.
AGİT Devreye Girecek mi?
Bölgesel ve küresel düzeyde önemli gelişmeler yaşadığımız bir zaman kesitindeyiz. Geçtiğimiz hafta olup bitenleri salt Orta Doğu boyutunda değerlendirmemeliyiz. Küresel sistemin nasıl evrilmekte olduğunun işaretlerinden biri olarak da görmeliyiz. Türkiye’nin hem ikili hem bölgesel düzeyde ilave adımları atmasının ve bunları genel bir vizyona yerleştirmesinin zamanıdır. Keza çok taraflı örgütler düzeyinde de atılabilecek küçük adımlar mevcuttur.
Örneğin erken uyarı, çatışmaları önlenme, kriz yönetimi ve çatışma sonrası rehabilitasyon alanlarında, kısaca “çatışma döngüsü” içinde kapasite oluşturulmasında, ilk kez bir Türk diplomatın, Feridun Sinirlioğlu’nun üstlendiği AGİT Genel Sekreterliğinin (AGİT Çatışmaları Önleme Merkezi – CPC) bir çalıştay düzenlemesi ve bunu AGİT’in Akdeniz Ortakları ve Orta Doğu’dan daha geniş bir katılımla ülkemizde yapması üzerinde durulabilir.
Öte yandan, 2026 yılının Nisan ayında gerçekleşecek Antalya Diplomasi Forumu öncesinde bugüne kadar başarıyla gerçekleşen yeni bir İstanbul Arabuluculuk Konferansı düzenlenebilir. Rusya-Ukrayna Savaşının sona erdirilmesine yönelik çabalarımızı da arttırmalıyız. Afganistan-Pakistan arasında Duran Hattı yakınlarında yaşanan son çatışmalar karşısında Türk diplomasisinin oynayabileceği yapıcı bir rol vardır.
Avrupa Birliği Perspektifi
Elbette güçlü bir barış diplomasisi esas anlamını demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti temelinde atılacak güçlü adımlarla kazanır. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik yolunun ve stratejik olarak nitelediği bu amacın mevcut uluslararası ortamda önemi kanaatimce şimdi daha büyümüştür.
Orta Doğu’da “yeni” olan çabuk eskir. Önümüzdeki sınamalar da eskisinden daha zorlu olabilir.


