

Enflasyon ile mücadele hedefleri tutmamasına rağmen faiz indirimi devam ediyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, ABD’de bir yatırımcı çekme toplantısında görülüyor.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) 23 Ekim Perşembe günü toplandı ve politika faizini 100 baz puan düşürdü. Böylelikle politika faizi yüzde 39,5’e geriledi. Kararı değerlendirmek için gelin bir önceki -11 Eylül’deki- PPK kararının açıklandığı metne bakalım. O toplantıda politika faizi yüzde 43’ten yüzde 40,5’e düşürülmüştü. Karar metninde şöyle deniliyor:
“Kurul politika faizine ilişkin atılacak adımları; enflasyon gerçekleşmelerini, ana eğilimini ve beklentilerini göz önünde bulundurarak ara hedeflerle uyumlu biçimde dezenflasyonun gerektirdiği sıkılığı sağlayacak şekilde belirleyecektir.”
Dikkat ederseniz sonraki faiz kararlarını üç unsurun şekillendireceği belirtiliyor. Bunlardan ilki ‘enflasyon gerçekleşmeleri’. Temmuz-Eylül döneminde mevsim etkisinden arındırılmış aylık enflasyon değerleri dar bir alıkta hareket etti: En düşük yüzde 2,5, en yüksek yüzde 2,7. Üç ayın ortalaması ise yüzde 2,6 oldu. Yıllık olarak bakıldığında ise görünen şu: Aynı dönemde enflasyon yüzde 33 küsura takıldı kaldı.
Yüzde 16 Olacaktı, Olmadı
Öte yandan Öncü göstergeler Ekim aylık enflasyonunun yüzde 3 civarında gerçekleşebileceğini gösteriyor. Yıllık olarak yine yüzde 33’ün biraz üzerinde bir enflasyon anlamına geliyor. Bu değerler yüksek değerler. Neye göre yüksek? 2025 sonuna iki ay kaldı; dolayısıyla 2025 sonu enflasyon hedefi artık önemli değil. 2026 sonu için hedef alınan enflasyon yüzde 16. Yüzde 33 nerede yüzde 16 nerede?
Kaldı ki üretici fiyat endeksindeki artışlar da sevimsiz. Yıllık üretici enflasyonu Nisan’dan bu yana yükseliyor: Artış 4,2 puan oldu ve Eylül ayında üretici enflasyonu yüzde 26’ya yükseldi. Tüketici enflasyonuna buradan da baskı gelecek. Dolayısıyla Eylül PPK metninde faiz kararları açısından önemli olduğu belirtilen ilk unsurdaki gelişmeler olumsuz yönde.
Enflasyon Eğilimi de Olumsuz
Metindeki ikinci unsur ‘enflasyonun ana eğilimi’ idi. Merkez Bankası TÜİK’in aylık enflasyonu duyurmasından sonra ‘Aylık Fiyat Gelişmeleri’ raporu yayımlıyor. 6 Ekim’de yayımlanan son raporun üçüncü paragrafına bakalım. Şöyle deniliyor:
“TCMB bünyesinde takip edilen göstergeler, eylül ayında enflasyonun ana eğiliminin aylık bazda yükseldiğine, üç aylık ortalamalar bazında ise daha sınırlı bir artış kaydettiğine işaret etmektedir.”
Demek ki TCMB ikinci unsurun da olumsuz yönde seyrettiğini saptamış. Üstelik, beklendiği gibi Ekim enflasyonu yüzde 3 düzeyinde gelirse, ana eğilimdeki bozulma sürüyor anlamına gelecek.
Eylül PPK karar metnindeki üçüncü unsur ise ‘beklentiler’. Piyasa katılımcıları için Ekim ayı, hane halkı ve reel sektör için ise Eylül ayı değerleri var. Ekim ayında piyasa katılımcılarının ileriye yönelik bekledikleri enflasyonda arttı. Buna karşılık diğer iki grubun Eylül ayında açıkladıkları enflasyon bekleyişlerinde düşüş gözlendi. Ancak bu hafta açıklanacak Ekim ayı sonuçları muhtemelen bekleyişlerde sınırlı bir bozulmaya işaret edecek.
Emekçi ve Emekliler Değil Şirketler
Şu noktaya da dikkat etmek gerekiyor: Hanehalkının ve piyasa katılımcılarının enflasyon bekleyişleri çok önemli değil. Hanehalkının ücret ve maaşları belirleme güçleri yok. Sendikalaşma oranı çok düşük. Sendikaların bir kısmının da pazarlık gücü şu ya da bu nedenle yok. En azından geçmişteki asgari ücret toplantılarındaki manzara böyle söylüyor.
Emeklilerin durumu da dikkate alınınca, bu kesimin işçilik maliyetlerini pazarlıkla artırma güçleri yok. Piyasa katılımcılarının da ne ücretleri ne de kar oranlarını belirleme güçleri söz konusu.
Geriye şirketler kesiminin bekleyişleri kalıyor. Özellikle büyük olanların fiyat belirleme güçleri var. Onların bekleyişlerini dikkate alabiliriz. Reel kesimin Eylül ayında bir yıl sonrası için beklediği enflasyon düzeyi düşmüş olmakla birlikte hala yüksek: Yüzde 36,8.
O Zaman Faiz Neden Düşürüldü?
Bu durumda, Merkez Bankasının Eylül PPK metninde faiz kararları açısından belirleyici olduğunu ifade ettiği ilk iki unsurdaki gelişmeler açık biçimde olumsuz yönde. Üçüncü unsur da olumsuz gibi. Unutmayın; Ekim verisini iki sektör için bilmiyoruz, onun için ‘gibi’. Hadi haftanın ilk günü işe olumlu taraftan bakayım; ‘olumsuz’ yerine ‘ne olumlu ne olumsuz’ diyeyim. Şimdi son karar metnine bakalım. İkinci paragrafı olduğu gibi buraya aktarıyorum:
“Enflasyonun ana eğilimi eylül ayında yükselmiştir. Son döneme ait veriler talep koşullarının dezenflasyonist düzeyde olduğuna ancak dezenflasyon sürecinin yavaşladığına işaret etmektedir. Başta gıda olmak üzere son dönem fiyat gelişmelerinin enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları kanalıyla dezenflasyon süreci üzerinde oluşturduğu riskler belirginleşmiştir.”
Soru şu: Peki o zaman politika faizi neden düşürüldü? Spekülasyon yapmak benim işim değil; dolayısıyla yanıtım ‘bilmiyorum’ şeklinde.
Sorun Uygulanan Programda
Daha önemli sorular ise şunlar: İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda politika faizi bir puan indirilmiş ya da sabit tutulmuş, enflasyon açısından ne önemi var? Politika faizi sabit tutulsaydı, 2026 sonu enflasyon hedefine ulaşmak açısından önemli bir adım mı atılmış olacaktı?
İlk soruya yanıtım ‘bir önemi yok’ şeklinde. İkincisine yanıtım ise sanıyorum açık: ‘Hayır olmayacaktı’. Açayım:
Uygulanan ekonomi programı eksik bir program. Sadece para politikasına ve bir ölçüde de bütçe dengesini kurmaya çalışan önlemlere dayanıyor. Oysa mevcut ekonomik sorunları sadece para politikası ve az biraz da maliye politikası ile çözmek mümkün değil.
Öncelik Yargı Sisteminde Olmalı
Peki, neler eksik? Benim de katkıda bulunduğum ve 22 Ekim’de yayımlanan ‘TEPAV Para Politikası Değerlendirme Notu’na başvuruyorum. Şöyle deniliyor:
“. Acil öncelik, adil ve hızlı çalışan bir yargı sistemi oluşturmak, hukukun üstünlüğünü sağlamak ve demokratik değerlere saygı göstermektir. Bu yapılmadıkça, önemli ekonomik sorunları çözmek mümkün görülmemektedir.
. Geniş kesimlerce benimsenecek ve “ülkede önemli değişiklikler oluyor” heyecanını uyandıracak yeni bir kalkınma stratejisine ihtiyaç vardır. Bu stratejiye dayalı yapısal tedbirlerle güçlendirilecek bir program şüphesiz enflasyonla mücadeleyi de kolaylaştıracaktır.
Maliye Politikası Önemli
. Öncelikle maliye politikasının enflasyonla mücadeleyi desteklemesi önemlidir. Bu bağlamda kapsamlı bir vergi reformu yapılması, kayıt dışılıkla etkin mücadele edilmesi, kamu harcamalarının etkinlik ve verimlilik gözetilerek yeniden yapılandırılması koşullu gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gibi bütçe açığını azaltıcı önlemlerin hayata geçirilmesi zorunludur. İlaveten, hükümetin yönetilen ve yönlendirilen fiyatlara ilişkin aldığı kararlar enflasyonla mücadeleyi destekleyici yönde olmalıdır. Enflasyonda atalet yaratan fiyatlama davranışları konusunda yapısal sorunların giderilmesi, rekabet ortamının iyileştirilmesi ve şirketler kesimiyle uzlaşma çabalarına girişilmesi gerekmektedir
. Makroekonomik istikrarı sağlayıcı politikaların yanı sıra politik baskı altında kalmaları halinde makroekonomik dengelerin bozulmasına yol açan TCMB, TÜİK ve BDDK gibi kurumları bağımsız kılacak, verimliliği artıracak, yeşil dönüşüm sürecini hızlandıracak ve eğitimin niteliğini yükseltecek yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi önem taşımaktadır.”
Enflasyonla Mücadelede Yolun Sonu
Bunlardan hangileri yapılmaktadır? Sadece alıntıdaki üçüncü maddede belirtilenlerin az bir kısmı: Kayıt dışılıkla mücadele çabası var. Onun dışında? Yok. Peki, önümüzdeki günlerde mesela olmazsa olmaz koşul olan yargı reformuna yönelik bir adım atılmasını bekleyen var mı?
Programın eksikliği çok sayıda soruna yol açıyor. İş sadece faize kalınca her kesimden şikâyet artıyor. Eksik programın bile sürdürülebilirliği tehlikeye giriyor. Bir de 2028 baharında seçim olacağını düşünün. Bu topraklarda –daha eskiyi boş verin- son kırk yıldır seçim öncesinde uygulanan politikaları hatırlayın. O politikaların, uygulayanların amaçlarına yardımcı olabilmesi için seçimlerden önce bir yıla yakın bir süreye ihtiyaç olduğunu varsayın.
Bu durumda 2027 başlarından itibaren enflasyon dert edilecek mi (erken seçim olursa 2027 başı değil elbette daha erken bir tarih için soru geçerli olacak)? Olumlu yanıt vermek zor. Öyleyse, enflasyon açısından yavaş yavaş yolun sonuna geliyoruz. 2026 sonlarına doğru ne düzeye inerse (yüzde 25?) o düzey çok muhtemelen 2026-2028 döneminin en düşük düzeyi olacak.
Yanılmak dileğiyle…


