Ankara’da siyaset kış soğuğunda hararetli günler yaşıyor. Üzücü olan tartışmanın haftalardır hastanede tedavi gören Süleyman Soylu’nun annesi Servet Soylu’ya hakaret meselesinden su üzerine çıkması. Yoksa buzdağının görünmeyen kısmında zaten her an açığa çıkmayı bekleyen reform sancıları var. Soylu’nun “Neden tutuklanmadı?” sözlerini Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün sonradan “Ben onu değil, muhalefeti kast ettim” mealinde tevil ettiği “Yargıya parmak sallamayın” sözleri izledi.
Ardından Anayasa Mahkemesinin 21 Ocak’ta CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun haklarının ihlal edilerek mahkûm edildiğine dair ikinci defa karar vermesi geldi. Adalet Bakanı bunun üzerine sanki muhalefetteymiş de iktidardan bir şey talep ediyormuş gibi “Mahkemeler AYM kararlarına uymalı” dedi. 23 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, adeta “reformdan önce son çıkış” niteliğinde pek çok tartışmalı davaya imza atan önceki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısını İrfan Fidan’ı -belki de başkan olarak yıllarca devam edecek AYM üyeliğine atadı.
“Cumhur İttifakı dimdik ayaktadır” açıklaması yapmak da yine -geçmişte her iki bakanı da destekleyen- MHP lideri Devlet Bahçeli’ye düştü.
Yargı reformu sancıları
Oysa Cumhur İttifakındaki AK Parti ve MHP’liler arasındaki birlik ve beraberlik ruhu ne 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ne de 2019 yerel seçimlerindeki düzeyinde değil. AK Parti’de Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı dışında, parti teşkilatının bu ittifaktan zararlı çıktığını düşünenler var. Buna karşı MHP’de de AK Partinin ilk fırsatta kendilerini sırtından atarak İYİ Parti ve sağdaki başka partilerle ittifaka gireceğine dair bir güvensizlik var.
Bunların üzerine bir de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kasım başında, tam ABD’de Joe Biden’ın seçim kazanıp Albayrak’ın Hazine ve Maliye’den ayrıldığı günlerde verdiği ekonomi ve hukuk reformu sözleri geldi. Bahçeli, hukuk reformunun Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi isimlerin hapisten çıkması ihtimaline isyan etti. Bu isyanın Erdoğan’ın kırk yıllık yol arkadaşı Bülent Arınç’ı tasfiye etmesiyle sonuçlanmasının AK Parti tabanının tamamında sevinçle karşılandığını düşünmek saflık olur.
Erdoğan AB Büyükelçilerine reform sözü verip, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu Brüksel’e AB ve NATO ile görüşmelere gönderirken Bahçeli’nin MHP’nin ideolojik köklerine Türkçülük vurgusuyla dönmesi boşuna değil. Sancının bir kaynağı burada.
İttifak içi pazarlıklar
Erdoğan da bir yanda AB reformu derken diğer yandan Milli Görüş köklerini öne çıkarması da Ankara’da bire başka dikkat çekici gelişme. Cumhur ittifakı içinde ideolojik kristalleşme dönemi yaşanıyor.
Tabii bu ideolojik kutuplaşma İttifak içi siyasi pazarlıkların bir yansıması. Bahçeli AB uyumuna hep karşı çıktı ama karşılığında alacağı tavize bağlı olarak hep sonunda onay verdi. 1999’de üçlü koalisyon döneminde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın idam kararının uygulanmamasına onay verenin Bahçeli olduğu unutulmamalı.
Şimdi de Erdoğan’ın ekonomiyi toparlamak için mecbur kaldığı reformlara karşı çıkışının ideolojiyi öne çıkarsa da son derece siyasi olduğu görülmeli. Seçim ve siyasi partiler yasalarında istediği değişiklikleri Erdoğan’a kabul ettirmesi, Bahçeli bakımından Kavala’nın, ya de Berberoğlu’nun hapiste mi, dışarıda mı olduğundan önemli. Demirtaş ve HDP ayrı pazarlığı gerektiren bir bahis olmalı.
Bahçeli’nin bir endişesinin de Erdoğan’ın kendi yerine İYİ Parti lideri Meral Akşener’i müttefik seçmesi olduğu düşünülebilir. Bahçeli’nin bu aralar erken seçim ihtimaline şiddetle karşı çıkması da bu endişeyi gösteriyor.
Çatlak demek için erken ama
Aslında Cumhur İttifakı içindeki gerilim eksenleri, bunlara çatlak demek için henüz erken, sadece AK Parti ile MHP arasında değil. Aynı zamanda AK Parti içinde de belli bir gerilim mevcut. AK Parti’de siyaset yapmak, milletvekili ve bakan olma maaş ve ayrıcalıkları dışında bir anlam ifade etmemeye başladı. Birkaçı dışında bakanların da pek sözü geçmiyor. Bırakalım Bahçeli’yi, herhangi bir MHP yöneticisinin çıkışının Cumhurbaşkanlığı nezdinde bir AK Parti yöneticisinin sözlerinden daha etkili olduğu algısı yayılıyor.
Sadece o da değil. Bahçeli son zamanlarda Ülkü Ocaklarını öne çıkarıyor ama AK Parti’nin de aradan geçen sürede, Osmanlı Ocaklarından da yararlanarak kendi gençlik örgütlenmesini oluşturduğu dikkatlerden kaçıyor. İdeolojik beslenmesi Reis Kültünün yanı sıra popüler kültür kanallarından da sağlanıyor; bu kadar Diriliş, Payitaht dizisi boşuna çekilmiyor.
Belki çatlak demek için erken ama Cumhur İttifakında sular ısınıyor. AB ile uyum reformları ciddiye binip ilk temaslar başladığında Ankara’da yeni gerilim eksenlerine hazır olmak lazım. Ona ayrı bir yazıda bakacağız.