Ülke gündeminde ne var demiştiniz? Ekonomi? Yoksulluk? Korona? Olabilir belki ama “yeni bir anayasayı tartışma vakti gelmiştir!” Bunu duyduk duyalı gündem doğal olarak farklı bir eksende dönmeye başladı. Yeni ya da değiştirilmiş bir anayasa Türkiye’de hiçbir zaman gündem dışı kalamaz. Değişim isteyen dinamik bir ülkede bu hep taraftarı bol bir teklif olur. Ama bol taraftar iyi sonuç demek midir?
Yeni anayasaya ihtiyaç olsa bile pandemi altında anayasa kurgulamak mümkün mü? Pandemi altında parti kongreleri yapılabiliyorsa niye olmasın denebilir. Türkiye’nin yeni anayasa yapmak konusunda bir sorunu yok gibi görünüyor. Çok partili dönemde iki yeni anayasamız oldu. Düzinelerce defa da bu anayasalar değiştirildi. Demek ki sorun anayasayı yapmakta değil, uzun dönemde muhafaza edilebilir bir fikir birliği yaratmaktadır. Hatta bu anayasayı yüksek destek bulan bir referandumla bile yürürlüğe koymak büyük fark yaratmamaktadır. Referandumdan ne destek alırsa alsın hemen ardından yeni anayasalarımızı değiştirmek yönünde bir siyasi inisiyatif oluşuvermektedir. Bunun temel nedeni referanduma sunulan anayasaların kamusal fikir birliği ve oydaşma ile yazılmamış olmalarıdır.
Yeni ya da değiştirilmiş anayasayı istemiyorsanız referandumunda hayır oyu kullanabilirsiniz tabii. Ama burada da hem oyunuzun adil bir şekilde hesaba katılıp katılmayacağından emin olmayabilirsiniz hem de nihayetinde anayasa gibi temel birlikte yaşam kurallarının düzenlenmesinde referandum çoğunluğu kuralıyla çalışmak rahatsız edici olabilir. Kaybeden tarafın haklarının anayasal metinlerde korunamaması sonucuna referandum mantığıyla razı olmak istemezsiniz. Kim ister azınlıkta kalınca kendince kritik öneme sahip konularda hiçe sayılmayı? Referandum kazanan taraftaysanız hoştur. Kaybediyorsanız? Hatta kaybetseniz de milyonlarca kişilik bir kitle olsanız da temel haklarınızdan feragat etmek durumunda kalıyorsanız referandum istemezsiniz. 2017 referandumunda hayır oyu vermiş olan 23,7 milyon seçmen kaybeden tarafta kalmış ve bugün muhalefetin kuvvetlendirilmiş parlamenter sistem önerilerinin de destek temelini oluşturmaktadır.
Anayasal düzeni oydaşmanın olamayacağı bir ortamda, referandum çoğunluğuna güvenerek değiştirmek milyonlarca kaybeden ve sonuç olarak küskün vatandaş yaratacaktır. Demokratik rekabet şartları tam varsa siyasi rekabete değer. Yoksa oyun rekabet dışına kayar. Saha dışı dinamikler sonuçları belirler. Bugün Boğaziçi’nde öğrenciler demokratik düzene inançlarını kaybetmiş değiller. Protesto gösterileriyle hala üniversitelerinde değişim yaratabileceklerini düşünüyorlar. Bundan ümidi kestikleri zamandan korkmamız gerekir. Demokratik oyunu hiçbir düzlemde oynamak istemezlerse bu gençlerin enerjileri bambaşka mecralara akacaktır.
Boğaziçi ve üniversiteli gençler neden önemli?
1980 darbesi sonrasında yaratıcı sanatlarda; roman, plastik sanatlar ve müzikteki gelişmenin gençlerin gitgide apolitikleşmesine bağlayanlar olduğunu hatırlıyorum. Bu bence de kısmen de olsa doğrudur. 70’li yılların politik gençliği enerjilerinin siyasette fark yaratamayacağını görünce siyasetten kopmuşlardır. Ama bu sadece sanatsal yaratıcılığımızı geliştirmedi. Aynı zamanda ülkeyi siyaseten de gitgide daha çorak, daha tek düze ve dolayısıyla da ülke gündemini geleceğe taşıma kabiliyetini kaybeden bir ortama çevirdi. X, Y ya da Z genç nesillerin siyasetten uzaklaşmamaları ülkenin tüm potansiyeli ile karşı karşıya olduğu sorunları çözebilme yetisini ayakta tutacaktır. Boğaziçi ve tüm üniversite gençlerinin gelecekte bir fark yaratabileceklerini düşünmeye devam etmeleri bu nedenle önemlidir.
Anayasa kurgusuna yönelik tartışmaya girildiğinde hepimiz anlamlı bir fark yaratıp kendi önceliklerimizin de saygı görüp korunabileceğine inanmalıyız. Bunun birincil garantisi referandum çoğunluğu mantığının reddedilmesidir. Eğer anayasa değişiklikleri Meclis oylamalarıyla geçirilebilirse zaten bir tam oydaşma değilse de yüksek fikir birliği mecburen oluşacaktır. Referandum mantığını reddederek meclis içerisinde bir oydaşma yaratma çabasına girişilirse partiler arası farklı işbirlikleri oluşacak ve bu da kutuplaşmayı yumuşatacaktır. Oysa referandum mantığı tüm anayasa değişikliği pazarlıklarının nihai son hamlesi olarak görülürse her siyasi taraf pozisyonlarını sertleştirmekten kaçamayacaktır.
Son seçimin üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçmiş. Ülkede gerek sosyal ve ekonomik refah beklentileri gerek güvenlik ve gelecek beklentilerinin karşılanması sorgulanır hale gelmiş iken bir yeni anayasa yapılabilir mi? Ülkede mevcut anayasanın gerekleri yerine getirilemiyorken bir yeni anayasa ya da anayasa değişiklikleri tartışması yapılabilir mi?
Anayasa oylamasına katılım yüksek olur mu?
Soruları doğru sırayla ve doğru bağlamda sorduğumuzda cevapları aslında o kadar zor değil. Anayasa kurgulamak seçim kazanmaya pek benzemez. Seçim kazanmak bir sonraki seçimde düzeltilebilecek hatalar yapma olanağı verir. Oysa bir referandum ile anayasa yaptığınızda bu yenilemeler ya da değişiklikleri geri almak ve düzeltmek on yıllarınızı alacaktır. 1982 Anayasasını değiştirmekten herkes yoruldu. Ama statükonun ağırlığı hala devam ediyor. 1982 de bugün için hemen hiç kimse için kabul edilebilir olmayan bir anayasa layıkıyla tartışılıp değerlendirilmeden büyük bir çoğunlukla kabul edilen bir referanduma sunulmuştu. Bir anlamda asker kışlaya dönsün de gerisini sonra hallederiz kanaati de o zamanki yüksek desteğin bir nedeniydi. O referandumun demokratik prensiplere uygun olmadığı genel kabul görmüştür.
Bugünkü ortam 1982 ortamına benzemiyor denebilir. Ancak kutuplaşma, temel ifade özgürlükleri ve hukuk düzenimizdeki yaralar bugün yine benzer şekilde kısıtlı ve çarpık bir tartışma ortamı yaratacaktır. Bu sefer 1982 Anayasası oylamasındaki yüksek onaya da bu ortamda ulaşılamayacağını öngörürsek yeni anayasa ya da değişiklikler de daha başından rahatsızlıkların kaynağı olmaya mahkum olacaktır. Oysa yeni ya da değiştirilmiş anayasadan beklentimiz geniş bir seçmen kitlesinin içine sinen layıkıyla tartışılıp değerlendirilmiş ve partiler arası geniş bir oydaşma ile yaratılmasıdır.