Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yıldönümünün ortaya atılan hedefler dikkate alındığında havacılık ve uzay alanında hareketli günlere gebe olacağı umuluyor. 2023’de son on yıldır üzerinde çalışılan TF-X olarak da anılan Milli Muharip Uçağın (MMU) ‘hangardan çıkması’ bekleniyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan eğitim ve hafif taarruz uçağı Hürjet’in Türk semalarına kavuşacağı ve milli imkanlarla geliştirilecek uydumuzun aya sert iniş yapacağını da açıkladı. Bu açıklamalar kamuoyunda bir heyecan dalgası yarattı.
Havacılık ve uzay sektöründe bu denli iddialı projelerin piyasaya sürülmesi şüphesiz önemliydi. Bu projelerin altını algılar mı yoksa olgular mı dolduruyor sorusu ise yine boşlukta kaldı.
Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla geliştireceğini açıkladığı bölgesel yolcu uçağı 2019 yılında seferlere başlayacaktı. Bu uçağın hangi havalimanından kalktığı, kalktıysa hangi havaalanına indiği henüz muamma.
MMU’ın 2023 yılında test uçuşlarına başlaması beklenirken bu uçağı o yıl hangardan çıkarmakla yetineceğimiz anlaşılıyor. 2019 Paris havacılık fuarında yerde gördüğümüz birebir maketi tam donanımlı olarak havada uçarken görmek arzusundayız.
MMU (TF-X) tasarımı 2010’da başladı
S-400 krizi nedeniyle 1990’lı yılların sonundan beri içinde olduğumuz F-35 projesinden dışlandığımız, başta Yunanistan olmak üzere komşu ülkelerin hava kuvvetlerinin daha yetenekli hava unsurları almaya yöneldiği bir dönemde MMU projesi her zamankinden çok önem ve öncelik kazandı.
F-4 Fantom uçaklarımızın büyük bir bölümünün zorunlu olarak servis dışına çıkarılması ve hava kuvvetlerimizin halihazırda belkemiğini oluşturan değişik bloklardaki (30/40/50/50+) F-16 uçaklarımızın büyük bir bölümünün 2030’lu yıllarda hizmet dışı bırakılacağı bilgisi kamuoyuna yansıdı. Bu açıdan bakıldığında da MMU’nun, on yıl önce karar verilen tasarım ve özellikleriyle, diğer bir anlatımla, üzerinde mutabık kalınan isteklerin doğrultusunda üretilmeleri hayati önem taşıyor. MMU’ın özgün özellik ve yeteneklerinden sapmaya meydan verilmemesi elzem.
Açık kaynak taraması yaptığımızda ve teknik ayrıntıya girmeden karşımıza çıkan tabloyu şöylece özetleyebiliriz:
• Savunma Sanayii İcra Komitesi 2010 yılında her tür hava koşulunda harekât yapacak, radarlara görünmeyen, hava üstünlüğü kurma yeteneğine sahip beşinci nesil milli muharip uçak geliştirilmesine karar verdi. İlk aşama tasarım üzerine yoğunlaştı ve MMU’ın tasarımı kabul edildi. Bu tasarım 2019 Paris havacılık fuarında gördüğümüz makettir.
Önce İsveç, sonra İngiltere
• S-400 krizi aşılıp F-35 projesine döndüğümüz takdirde hava kuvvetlerimizin şu anda dünyada en gelişmiş beşinci nesil uçakla donatılacak olması kuşkusuz önemlidir. Diğer yandan, lojistiği, operasyonu, bakım ve idamesi çok yüksek meblağlar gerektiren bir hava yeteneğinin yanına ulusal imkanlarla geliştirilecek, yine beşinci nesil özelliğine sahip, daha maliyet-etkin olacak MMU filolarının biran evvel hizmete alınması aynı derecede, hatta daha da önemlidir.
• MMU’ın tasarım aşamasında SAAB/İsveç firmasının ürettiği JAS Gripen tipi uçaklar için 2013 yılında İsveç’le temaslara geçilmiş, hatta teknolojik tasarım için SAAB’la anlaşma imzalanmıştır. 2015 yılına gelindiğinde SAAB’la olan anlaşma birtakım spekülasyonlara konu olan nedenlerden dolayı yürütülmemiştir.
• SAAB tecrübesi sonrasında 2015 yılından itibaren İngiliz Rolls Royce firmasına yönelinmiş ve MMU için motor tasarımı/üretimi amacıyla (EJ 200) Rolls Royce ile bir Türk firması arasında 2016 Ekim ayında anlaşmaya varılmıştır. Bunun hemen akabinde 2017 yılında TAİ ile İngiliz BAE firması arasında 100 milyon pound tutarında bir anlaşma imzalanmıştır.
Platform Türk-İngiliz, motor Amerikan
• Rolls Royce ile Türk firması arasındaki ilişkilerin ileri bir düzeye geldiği aşamada iktidar, arkasında Katar sermayesi/hisseleri bulunan başka bir şirketi İngiliz tarafına önermiştir. Buna paralel olarak MMU motorunun fikri mülkiyet haklarının tamamına sahip olma hedefini ortaya koymuştur. Bu anlamlı bir teknoloji paylaşımı modelidir. S- 400’leri hazır satın almada tereddüt sergilemeyen yetkililerin MMU motoru tasarımı/üretiminde önemli oranda teknoloji paylaşımı istemede gösterdikleri duyarlılık takdire şayandır. Başka bir anlatımla MMU üretim sürecinde zamanında kendilerinin belirledikleri altı ana kriter temelinde davranış sergilemiş olmaları hatırlanacaktır.
• MMU’ın tasarımını, donanımını, sistem konfigürasyon/entegrasyonunu belirleyecek temel unsur motorudur. Maketini gördüğümüz, 2023’te hangardan çıkacağı duyurulan MMU için Amerikan kaynaklı bir motor tipi, GE F110 üzerinde durulduğu basına yansımaktadır. Yine kamuoyuna yansıyan bilgilerden Rusya’nın da motor seçimi (RD 33MK- MİG 35 motoru) sürecini etkilemeye çalıştığı görülmektedir. Son dönemde uçak motoru ve uzay çalışmalarında Ukrayna’nın da olası bir aktör olarak ismi geçmektedir.
Tasarım 5’inci nesil değil, 4,5 mu?
• Son yıllarda MMU’ın üretim sürecinde Kazakistan, Pakistan, Endonezya ve Bangladeş’e çağrıda bulunulduğu, Malezya’nın isminin ise ön plana çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla, MMU için bir konsorsiyum arayışı içinde olunduğunu çağrıştıran açıklamalara rastlanmaktadır. Bugüne değin, çeşitli nedenlerle, söz konusu beş ülkeden somut bir cevap geri dönüş yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu ülkelerin kendilerinin Türkiye’ye kıyasla beşinci nesil muharebe uçağında hangi noktada bulundukları ve hangi ‘yeteneklere’ sahip oldukları ise ayrıca üzerinde durulması gereken ciddi bir soru işaretidir.
• Hangardan çıkacak MMU’ya GE F110 tipi motor takıldığında MMU’ın beşinci nesil özelliğe sahip olmayacağı konunun uzmanlarının mutabık olduğu bir husustur. Nitekim, motor üretimi konusunda gelişme sağlandığı takdirde MMU’ın ancak 2029 yılında hava kuvvetlerimizin hizmetine gireceğini yetkililer de kabul etmektedir. Projeyi yürütmekten sorumlu kişiler dahi mevcut program dahilinde MMU’ın beşinci nesil bir uçak değil, 4,5 veya 4++ nesil bir uçak olacağını hem içeride hem yurtdışında katıldıkları programlarda dolaylı yollardan da olsa dile getirmektedirler.
5’inci nesle ulaşmadan 6’ıncı nesil çıkabilir
Halbuki 2010 yılında belirlenen hedef beşinci nesil bir uçak tipi üretmekti. Bu hedef, hava kuvvetlerimizin 2020’li yılların ortasından itibaren ortaya çıkacak gereksinimleri açısından son derece doğru ve yerinde bir hedeftir. Özellikle bölgesel güç dengeleri düşünüldüğünde bu hedeften asla geri adım atılmamalıdır. Aksi takdirde bunca çaba boşa gitmiş olacaktır.
MMU’ın en iyi tahminle 2020’li yılların sonuna doğru, belki de 2030’lı yılların başında hizmete alınacağı giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Halbuki o yıllarda gelişmiş uçak teknolojilerine sahip ülkeler insansız altıncı nesil uçak üretmede çok ciddi yol alacaklar, muhtemelen altıncı nesil uçakların prototipleriyle test uçuşlarına başlayacaklardır.
Bölgemizdeki ülkelerin de o yıllara kadar beşinci nesil uçakları tedarik etme yönünde mesafe almaları kuvvetle muhtemeldir.
Bu durum bölgeden başlamak üzere güç dengesini süratle aleyhimize çevirebilir. Bundan kaçınmak ve hava kuvvetlerimize gelişmiş teknolojilere sahip hava platformlarını kazandırmak öncelenmelidir.
Bu alanda neler yapılması gerektiğine dair önerileri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür.
Neler yapılmalı?
• Süreci hızlandırmak üzere öncelikle yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Bu bağlamda, Türkiye Uzay Ajansı örneğinden hareketle MMU çalışmalarını, Savunma Sanayii Başkanlığı gözetiminde TUSAŞ’ın çatısı altındaki bir Daireyle yürütmek yerine ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE yetkilileri ile bu alanda deneyimli özel sektör firma temsilcilerini bir araya getirecek, özerkliği bulunan MMU Tasarım/Üretim Ajansı süratle kurulmalıdır. Ajansın ilk asli görevi MMU üretimi için gerekli insan kaynaklarını çeşitlendirmek ve geliştirmek olmalıdır. Bu Ajans bünyesinde Türk Hava Kuvvetleri yetkilileri mutlaka yer almalı ve MMU’ın ana kullanıcısı olacak, kabulünü yapacak hava kuvvetlerimizin tüm gereksinimleri karşılanmalıdır.
• Savunma sanayii firmalarımızı olumsuz yönde etkilemeye aday S-400 krizini aşacak yaratıcı yollar bulunmalı, bu doğrultuda F-35 projesine dönüşümüzü sağlayacak çareler üretilmelidir. F-35 projesine geri dönüş gerçekleştiği takdirde bir yandan ara dönem uçak ihtiyacımızın (en az iki-üç filo/50-60 uçak) karşılanması, diğer yandan savunma sanayii firmalarımızın bu proje vasıtasıyla şu ana değin edindiği/ileride de edineceği tecrübe ve birikimlerin MMU’nun ilerletilmesinde hayata geçirilmesi hedeflenmelidir.
Altıncı nesil çalışmaları başlamalı
• Beşinci nesil MMU üretiminde ortaya çıktığı görülen gecikmeyi telafi edecek, F-16 filolarımızın bugünlerde verdiği hizmeti karşılayacak ara bir hal tarzı süratle geliştirilmelidir. Bu bağlamda, JAS Gripen uçaklarının gelecek nesil versiyonlarının (E ve F modelleri) ortak üretimi için SAAB firmasıyla temaslara yeniden başlanmalıdır. SAAB’ın, İngiltere’nin altıncı nesil Tempest projesinin ortakları arasına girdiği bilinmektedir. Dolayısıyla, bir yandan İngiltere, diğer yandan İsveç’le temaslar yeniden gündeme alınmalıdır. F-16 filolarımızı ikame edecek, beşinci nesle yakın gelişmiş, maliyet-etkin olan bir uçak tipinin 2030’lara kadar olan gereksinimi karşılaması yoluna gidilmelidir. Bu yolun, beşinci nesil, hatta 5++ nesil uçağı kendi imkanlarımızla geliştirmemize engel olmaması gerekir.
• Herhangi bir uçak için öncelikle motor seçimi kritik önemdedir. Bu nedenle MMU motor sorunu en kısa sürede çözüme kavuşturulmalıdır. Bu hedef belirlendiğinde ulusal motor geliştirme projesi süratle hayata geçirilmelidir. Ulusal imkanlarla üretilecek motorun daha ileri nesil uçak modellerinde kullanılması, dolayısıyla yeni nesil uçaklarımızın kendi motorumuzla uçurulması hedefi kararlılıkla sürdürülmelidir.
Son dakika değişiklikleri zarar veriyor
• Son zamanlarda MMU motoru için Rolls Royce ile işbirliğinin tekrar başlatılmasına dönük bazı çağrıların üst düzey yetkililerce yapıldığı görülmektedir. Çağrılarla yetinilmeyip, bunların fiiliyatta MMU üretimini hızlandıracak adımlarla takviye edilmesi elzemdir. Bunu yaparken her iki tarafı ortak zeminde buluşturacak bir model ortaya konmalıdır. Süreçte son dakika firma değişikliğine gidip, karşı tarafa bunu dayatmak hal çaresi değildir. Olmadığı gibi süreci sekteye uğrattığı ve MMU motorunun üretiminde gecikmeye neden olduğu herhalde tecrübeyle sabittir. İngiliz yetkililerin basına verdikleri bilgilerden, Türkiye ile İngiltere arasında gerekli mutabakat sağlanabilirse, MMU’nun ikinci aşamasına denk gelen prototip uçak üretme faaliyetine en erken 2021’de veya daha kuvvetli bir olasılık olarak 2022’de başlanacağı anlaşılmaktadır. Özetlemek gerekirse üretim takviminde gecikme olduğu açıktır.
• MMU motorunun üretiminde kendileri gelişmiş beşinci nesil uçak teknolojisinden yoksun ülkelerle konsorsiyum oluşturma gibi hayallerin peşinden gidilmemelidir. Bu tür arayışların gerçek hayatta yeri olmaması lazım gelir. Bizi alt lige değil, üst lige taşıyacak aktörlerle konsorsiyum oluşturmak tercih edilmelidir.
Rus uçağı almanın muhtemel sorunları
Millî Muharip Uçak motorunun üretiminde Rusya’nın kendisine yer aradığı kamuoyuna yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır. Bunun da ötesinde Rusya Türkiye’ye SU-35 ve SU-57 pazarlamanın zeminini oluşturmaya çalışmaktadır. Türkiye’deki kimi çevrelerin de bu tip uçakların hazır alımına olumlu yaklaştıkları görülmektedir.
Bu tercihe sapılırsa Türkiye ile müttefik ülkeler arasında ikili ve NATO dahil çok taraflı çerçevelerde yeni ciddi sınamaların ortaya çıkacağının görülmesi gerekir. Bu hiç kuşkusuz dikenlerle dolu bir mecra olur. Türkiye’nin makas değişikliği olarak algılanır; hava kuvvetlerimizde eğitim, doktrin, teknoloji, teknik ve usullerin baştan aşağı yenilenmesini gerekli kılar. Yeni bakım-idame modellerini benimsemeye zorlar. Bir hayli yüksek ek mali külfetlere yol açar.
Bu alanda Ukrayna’yla işbirliği yapmak daha makul bir seçenek olarak değerlendirilebilir. Ancak, Ukrayna ekonomisinin Batıdan gelen kredilerle ayakta durduğunu ve bu ülkenin NATO’ya üye olmayı stratejik bir ulusal hedef olarak benimsediğini bilmek önemlidir. Dolayısıyla, Ukrayna’yla işbirliğinin önünde de belli kısıtlamalarla karşılaşılabileceğinin öngörülmesi ihtiyat gereğidir.
MMU gerekli ama gerçekçi yönetim şart
Beşinci nesil MMU üretim sürecinde hava harekatı görevlerinde tekamül eğitiminin yanısıra yakın hava desteğiyle sınırlı kalacak gelişmiş Hürjet versiyonları üzerinde çalışılmalıdır. Bu amaçla tasarım/yeni teknoloji/ortak üretim desteği sağlayacak firmalar belirlenerek, bunlarla işbirliğine gidilmelidir.
Her hal ve karda Türkiye ve savunma sanayii sektörümüz için hayati derecede önemli olan MMU projemizin algılarla değil, olgular temelinde yönetilmesi gereklidir. Bu iddialı hedefin tutturulmasında öncelikle ulusal ölçekte geliştirilecek sinerji ve etkin eşgüdüme gereksinim vardır. Sürecin gerçekçi bir takvim dahilinde gecikmelere yol vermeksizin sonuç odaklı yönetilmesi, hayali ve yanıltıcı hedeflerden kaçınılması elzemdir.