Evet, bu devir geçince kime gazeteci diyeceksiniz?
Ve hiç düşündünüz mü, kime gazeteci demeyeceksiniz?
Belki şu anda Sedat Peker videolarıyla başlayan tartışmanın sıcaklığı içinde bazılarınızın cevabı hazır olabilir. Devlet-mafya-siyaset-ticaret dörtgenine beşinci köşe olarak dahil olan medyanın içinde olanları sayabilirsiniz. Örneğin, Sedat Peker’in aralarındaki konuşmayı kaydedip yayınlaması üzerine Hadi Özışık, “hatam mesafeyi koruyamamak” dedi. Mesafeyi koruyamama eşiğini çoktan aşmıştı zaten mümtaz Türk matbuatı. O eşik maalesef 1990’larda, 2000’lerde aşılmıştı. Şimdi çok daha çetrefil, daha örtülü ilişkiler olduğu da anlaşılıyor.
“Mesafeyi koruyamayanlar” arasında Özışık gibi gazetecilikten gelen isimler de var ama, ciddi bir kısmı da paraşütle indirilenlerden oluşuyor. Bir zamanlar ana akım olan, şimdi esamisi okunmayan gazete ve televizyonların sahiplik yapılarının AK Parti çizgisine geçmesiyle bu mesleğin tozunu yutmadan, güneşini, yağmurunu yemeden, hâkim karşısına çıkmadan boşalan koltuklara paraşütle indirilen AK Elitlerden söz ediyorum.
Bir kategori daha var. Belki bazılarınız, bu devir geçince kime gazeteci demeyeceğiz sorusunun yanıtına “mevzi tutuyoruz” bahanesi altında konforunu bozmadan havuz medyasında devam eden ağır abileri, ağır ablaları da ekleyebilir.
Ama şimdi size başka kriterler, daha somut kriterlerden söz edeceğim.
Devir gazeteciliği ölçüleri
Örneğin, Türkiye’nin çalkalandığı, siyasetin sarsıntı geçirdiği Sedat Peker videoları konusunda, İçişleri Bakanının çıkıp TRT’de konuşmasına rağmen hiç kalem oynatmayanlar, iki satır konuşmayanların karizması kötü çiziliyor.
Gazeteci karizmaları yani; yoksa böyle yaparak AK Parti nezdinde göze girdiklerini, gözde kaldıklarını sandıkları doğru.
Ama bakıyorsunuz aynı ağır abiler, ablalar, Kasım 2020’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak Hazine ve Maliye Bakanlığını bıraktığında da yazmamış. Dahasını söyleyeyim, internet arama motorlarına girin bakın, o tarihten bu yana da bu konuya hiç girmemişler, bir zamanlar yazdıkları iki satırla, ekrandaki iki cümleyle Türkiye’nin gündemini değiştiren gazeteci abiler, ablalar. Belki de yazdılar ama patronaj sansüründen geçmedi, onlar da o bölümlerin çıkarılmasına sessiz kalıp, bir daha muhatap olmamak için netameli konulara girmemeyi tercih ettiler; mümkündür.
Türkiye’nin ekonomisini, siyasetini, yani hayatlarımızı gerçekten etkileyen ne varsa oralarda yoklar
Yetmiyor, bir bakıyorsunuz, yine aynı kişiler, o kadar gazeteci işten atılırken, istifaya zorlanırken, düne kadar yanlarında çalışan, onlara abi, abla diyen meslektaşları hakları verilmeden kapının önüne konduğunda da satır yazmamış, cümle konuşmamışlar. Tatsızlık çıkmasın maksat. Gelene ağam, gidene paşam. Sedat Peker, Hürriyet’i ben bastım diyor, o baskın sonrasında dayak atılmasını protesto için yürüyüşler yaptığımız Ahmet Hakan Coşkun yönetimindeki gazetede haber olmuyor; gazetenin çok önemli köşelerinde yorumlanmasını bırakın bir yana.
Ama bazılarınız belki, o ağır abi ve ablaların ortak özelliğinin her devir bir yolunu bulup ayakta kalma olduğunu, bununla övündüklerini, son andaki keskin dönüşleriyle bu devirde enseyi karatmadan habercilik yapmaya çalışanları geride bırakacağını tahmin edecek kadar tanıyordur onları.
Koridor notları kırıklarla dolu
Dışişleri Bakanlığının geleneklerinde “koridor notu” diye bir şey vardı; hâlâ da bir ölçüde olduğuna inanmak isterim. Henüz palazlanmakta olan bir Dışişleri muhabiriyken ilk defa merhum İnal Batu anlatmıştı bana mekanizmayı. Diplomatların bir amirleri tarafından verilen resmî sicilleri olurdu, bir de meslektaşları, yani “koridor” tarafından verilen notları. Asıl itibar, koridor notu sayılırdı.
Bazılarını öteden beri tanırız, koridor notları hep kırık olduğu halde patronaj sicilleri yüksekti. Bazılarının koridor notları ise içinden geçmekte olduğumuz devirde fena kırıldı.
Gazeteci kimliklerini, sadece maaşları ve yan imkânlarıyla değil, basın kartıyla ve davet edildikleri -ve aksayan hiçbir şeyi yazmadıkları- gezilerle, davetlerle ölçen, itibarı o zanneden meslektaşlarımız zeki ve beceriklidirler esasen.
Bir de bakmışsınız bu devir geçtiğinde, o mevzi tutma günlerinde neler çektiklerini anlatıp kahramanı oynamaya kalkışmışlar.