Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı iktidara getiren kadın gücü, bu gidişle götürecek de yargısına nereden mi varıyorum?
Çok neden var ama son gelişmelerden başlayalım. Erdoğan’ın kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çıkması ardından yeniden şirinlik yapma girişimlerinin artık kadınlar tarafından geri çevrilme aşamasına gelmesinden.
22 Haziran Salı gecesi, saat 23.20, yani gecenin geç bir vakti, gece yarısı. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü’nün telefonu çalmış. Arayan Beştepe, Özel Kalemmiş. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziran Perşembe günü saat 16.00’da Güllü’yü Cumhurbaşkanlığına davet ettiğini söylemiş.
Güllü, “Davet bire bir mi, toplantı mı?” diye sormuş. Yanıt “Bilmiyoruz” diye gelmiş, toplantının içeriği konusunda da arayan görevli bilgisi olmadığını söylemiş. Geçenlerde ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından “Yılın Cesur Kadını” ödülü verilen Güllü devam etmiş, kayıtlara geçeceğini bilerek: “Çünkü ben tek kişilik randevu istedim defalarca, İstanbul Sözleşmesini konuşmak için.” Ayrıca Perşembe günü (bugün) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “Mor Zirve” adı altında düzenlediği toplantıda kadın hakları konusunda bir konuşma yapacağını da söylemiş.
Ertesi gün, yani 23 Haziran’da, yani TBMM’de kurulan “Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Komisyonu” davetine katılmayacağını açıkladığı gün, Canan Güllü Beştepe’den bir telefon daha aldı. 24 Haziran’daki toplantı saati değiştirilmiş, 16.00’dan, 14.00’e alınmıştı. Katılmak isterse Cumhurbaşkanının daveti geçerliydi. Güllü “hayır” dedi, İstanbul belediyesinin kadın hakları etkinliğindeki konuşması tam o saatteydi.
Daha sonra gelen bilgiler, Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) Başkanı Nuray Karaloğlu, Uçan Süpürge Vakfı Başkanı Halime Güner ve akademisyan Fatmagül berktay’ın da TKDF başkanı Güllü gibi Erdoğan’ın 24 Haziran toplantısına davetini geri çavirdiği yönünde. (*)
Toplantı, 24 Haziran sabahı itibarıyla Erdoğan’ın ne AK Parti ne de Cumhurbaşkanlığındaki resmi programında görülüyordu, ama yapıldı.
TBMM kadın komisyonunda iktidarın yalnızlığı
Canan Güllü’nün TBMM toplantısına katılmama gerekçesini kamuoyu ile de paylaşması ardından Komisyonun CHP’li üyesi Gamze Taşçıer, partisinin de Komisyon toplantısına katılmayacağını duyurdu. Taşçıer de Kadın Dernekleri Federasyonunun itirazında sözü edildiği üzere İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin iktidarın kadın mücadelesi yoluyla elde edilen hakları geri alma niyetini gösterdiğini söylüyordu.
Bunu İYİ Parti milletvekili Şenol Sunat’ın açıklaması izledi. Sunat ek olarak, komisyonda 15 yaşındaki kız çocukların evlendirilmesinden yana olan AK Partililer olduğunu iddia ediyordu.
Bu yazının yazıldığı 24 Haziran sabah saatlerinde HDP henüz Komisyondan çekilmemişti. Ancak görünüm, Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesinden çekilmesine, bu konunun gündeme getirilmesine birlikte karşı çıkan AK Parti ve MHP gruplarının Komisyonda “kendi çalar, kendi söyler” durumda kaldıklarıdır. Kaldı ki bu komisyonun kadın hareketi tarafından ikna edici bulunmadığı da anlaşılıyor. Burada CHP ve İYİ Partinin ilk başta katılmama refleksi göstermeseler de Kadın Dernekleri Federasyonunun öncü tutumuna uygun davrandıklarına dikkat çekmek gerekiyor. Komisyonun kuruluş nedenini İstanbul Sözleşmesinin iptaline karşı toplumdan, özellikle kadın seçmenden gelen tepkileri hafifletme çabası olarak görmek yanlış olmaz.
Kadın gücü getirir de götürür de
Ne diyecek Komisyon?
İstanbul Sözleşmesinden çıkmak “doğru harekettir” deyip Erdoğan’a danışıklı bir destek mi sunacak? Yoksa topluma kadın seçmene kulak verip “yanlış olmuştur” mu diyecek? Bunun örneğin, tabii tamamen tesadüf eseri olarak Danıştay’ın “Çıkmak yanlış olmuştur” kararı mı izleyecek. Öyle olursa Erdoğan bunu AK Parti içinde ve dışındaki siyasi İslamcılara “Ne yapalım. Yargı böyle istedi” diye sunabilir. Muhalefete ve dış dünyayaysa, Erdoğan’ın aslında yargıya ne kadar değer verdiğinin göstergesi olarak takdim edilebilir.
Çok mu hayal görüyorum?
Sanmıyorum. Erdoğan’ı iktidara kadınlar getirdi. Erdoğan iktidarını kadınlara borçlu demek yanlış olmaz. 2002 seçimlerinden 2018 seçimlerine dek AK Parti’nin kadınlardan aldığı oy erkeklerden aldığı oydan fazla oldu. AK Parti’nin yüzde 49,8 ile en yüksek oyu aldığı 2011 seçimlerinde oyların yüzde 54,3’ü kadın seçmenden gelmişti, yani o seçimde AK Parti’nin kadın seçmeni erkek seçmeninden yüzde 8-9 daha fazlaydı. Tabii o zaman hala bir türban sorunu, başörtüsü sorunu vardı. Şimdi yok. Erdoğan ve AK Parti sayesinde yok. Ama daha kaç seçim götürür dersiniz, “Bizim sayemizde okula gidiyorsunuz, işe girebiliyorsunuz” diyeti? Türkiye hızla şehirleşiyor ve AK Parti’nin modern hayattan, eşitliklerden nasibini almak isteyen eğitimli, çalışan, iş sahibi kadın seçmeninin talepleri de değişiyor.
Cumhurbaşkanı geçenlerde “erken evlilikten” şikayet etti. Ama eğitimli kadınların -en azından çoğunluğunun- önceliği artık bir an önce bir kocanın kanatları altına girip en az üç çocuk doğurmak değil. 2021 Türkiye’sinde kadınların tek sorunu da başörtüsü değil; erkek terörü ve bunun iktidar tarafından yeterince önemsenmemesi ciddi bir sorun. Bundan en çok “ev kadını” denilen kesim etkileniyor.
KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır’a göre, AK Parti’nin ev kadını gibi “geleneksel oy tabanı” içinde sayılan kesim içindeki kaybı diğer kasimlerden fazla. Sebebi de geçim sıkıntısı gibi sınıfsal önceliklerin kültürel-ideolojik konuların önüne geçmesi.
AK Parti şimdilerde “Biz gidersek sorun döner” savunmasını propaganda olarak kullanmaya başladı. Ama CHP-İYİ ittifakının “karışmayacağız” vaatleri bu propagandanın etkisini de zayıflatıyor. Erdoğan’ın Meral Akşener’e küçümseyici tonda kullandığı “gelin hanım” gibi söylemler emin olun toplumda takdir toplamıyor. Geçti o günler.
Bu gidiş devam ederse, Erdoğan’ı iktidara getiren kadınların gücü, pek ala iktidardan gitmesinde rol oynayabilir. Canan Güllü’nün TBMM Komisyonuna verdiği ret yanıtında mücadeleye “sahada” devam edeceğini söylemesi de ciddiye alınmalı. Siyasette kadın gücünü hafife alan her iktidar yanılır.
(*) Güncelleme: 25 Haziran 2021, saat 13.38