Ahmet Davutoğlu’nun BBC Türkçe’den Ece Göksedef ve Mahmut Hamsici ile yaptığı röportajdan pek çok konuya ilişkin derin analizler çıkarılabilir. Bana göre en iddialı çıkışı, siyasetin finansmanı konusunda şeffaflık sağlayacak olan ama bir türlü meclisten çıkarılmayan yasalar üzerine ileri sürdükleri.
Şöyle diyor Davutoğlu bu röportajda:
“Ben bu konuda tavrımı söyledim. Daha somut adım siyasi ahlak yasasıdır, siyasetin şeffaflığı yasasıdır, yolsuzluklarla mücadele yasasıdır. Ben bu adımları atarken o akademisyenler bir araya gelip, “Başbakan haklı, arkasında durmalıyız. Siyasi ahlak yasası çıkmalıdır” diye bir bildiri yayınladılar mı? STK’lar toplanıp “Başbakan haklı, biz rüşvetle mücadele etmeliyiz veya inşaat rantına karşı Başbakan’ın arkasındayız” diye bir açıklama yayınladılar mı?”
“Parti içinde engellendim ki başbakanlığıma mal oldu. Ben bataklıkla mücadele etme kararı aldım. O yolsuzlukların tümü bitecekti. Siyasi ahlak yasası çıksaydı, bir milletvekili gayrı meşru bir şekilde 10 bin dolar almazdı gibi bir şey yaşanamazdı, anında milletvekilliği biterdi. O ihale yasası çıkarılabilseydi, bugün gündeme gelen o marina olayı da dahil olmak üzere usulsüz ihalelerle, usulsüz mülkiyet devri üzerinden yapılanların hiçbirisi de olmazdı. Bu mücadeleyi ben yürütürken hem parti içinden engellendim hem bizzat Cumhurbaşkanı tarafından bana “Bunları çıkarırsanız görev alacak bir ilçe başkanı bulamazsınız” dendi, hem de bugün, bütün bunlardan rahatsız olan sivil toplum kuruluşları “Başbakan haklı” diye bir çağrıda bulunmadı.”
“İlçe başkanı bulamazsınız”
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun 14 Ocak 2015’de açıkladığı Kamu Yönetiminde Şeffaflık Paketi sonrası, 19 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan eleştiriler gelmişti.
Erdoğan, Davutoğlu’nun açıkladığı şeffaflık paketi kapsamında TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanvekilleri, genel merkez yöneticileri, il ve ilçe başkanlarına mal bildiriminde bulunma zorunluluğu getirilmesine sıcak bakmadığını, “Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız” sözleriyle dile getirmişti. Erdoğan, bu paketin açıklanma şekline itirazını ise, “Bu tip şeyler açıklanmadan önce birlikte bir istişare yapılması yararlı olur” diyerek göstermişti.
Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki ilk kırılmanın bu dönemde gerçekleştiği söylenebilir. Sonuç olarak ne oldu? Bu önerilerin görüşülmesi 7 Haziran 2015’te yapılacak Milletvekili Genel Seçimleri sonrasına, diğer bir deyişle “bir başka bahara” bırakıldı ve o bahar hiç gelmedi. Cumhur İttifakı siyasetin finansmanında şeffaflık konusunu hala gündemine almadı.
Davutoğlu bu konuda verdiği mücadeleyi anlatırken sivil toplum örgütlerinden destek alamadığı için sitem ediyor. Ancak Başbakan ve AKP Genel Başkanı olduğu 2014-2016 arasındaki dönemdeki sivil toplum örgütlerinin çabalarını da gözardı etmemesi gerekiyor.
İki raporun anlattıkları
Siyasetin finansmanında şeffaflık ile ilgili çalışmalarını yakından bildiğim Denge ve Denetleme Ağı (DDA)’nın iki raporunu kendisine ve kamuoyuna hatırlatmak isterim.
Bunlardan ilki, DDA için Prof.Dr. Ömer Faruk Gençkaya tarafından Mayıs 2015’te hazırlanan ve 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri öncesi kamuoyu ile paylaşılan “Rekabet, Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik” raporu ki o an itibariyle, 242 sivil toplum örgütünün sesini yansıtıyor.
Rapor şu cümlelerle başlıyor:
“Siyasetin finansmanı sürecinden kaynaklanan sorunlar siyasal ve ekonomik sistemleri tehdit edip, istikrar ve güveni zedelemeye devam etmektedir. Türkiye’de 1995 Anayasa değişikliğinin emredici hükmüne karşılık, Cumhurbaşkanı seçimi dışında adayların kampanyalarının finansmanı bir düzenlemeye tabi değildir. GRECO* (Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ülkeler Birimi) Tavsiyeleri’nde de vurgulandığı gibi Türkiye’de “şeffaflık ve etkili” uygulama mekanizmaları süreçlerinde sorunlar bulunmaktadır.”
Raporda önemli tespitler ve öneriler yer alıyor:
- Her zaman olduğu gibi, siyaset-iş dünyası ve medya ilişkileri kayıt dışı finansman kaynakları yaratmanın yanında, haksız rekabete neden olmaktadır. Bu nedenle, açık ve şeffaf ihale mevzuatı ile “bağımsız” ve “tarafsız” medya yapısına gereksinim duyulmaktadır.
- Anayasa ve yasalar çerçevesinde siyasi partilerle dolaylı bir biçimde birlikte hareket eden kuruluşların (dernek, vakıf, platform vb.) mali hesaplarının, siyasi partilerin hesaplarıyla birlikte incelenememesi 3. kişilerin kampanyalara ve siyasete katkıları konusunda hem yasa dışı hem de denetimsiz bir alan yaratmaktadır.
Sadece bu iki tespit bile bugün gözümüzün önünde yaşanan, Davutoğlu’nun da altını çizdiği siyaset-medya-iş dünyası ilişkisine dikkat çekmekte ayrıca bazı dernekler ve vakıflar üzerinden yapılan bağışlara yönelik iddiaların doğru olabileceğini göstermektedir.
2015 yılında yazılan bu rapor hala geçerliliğini koruyan çok daha detaylı analizleri içeriyor ve bir türlü çözülmek istenmeyen sorun alanlarını net olarak tanımlıyor.
Bahsedeceğim diğer çalışma ise 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri sonrası hazırlanmış olan “Seçim Kampanyası Finansmanı Değerlendirme Raporu”.
Yayınlanan bu raporun altında ise DDA Platformu üyesi 270 sivil toplum örgütünün imzası bulunmakta. Rapor Genel Seçimler sürecinde yaşananlar sonrası, herkesin adil şekilde yarışacağı bir seçim kampanyası için siyasetin ve seçim kampanyalarının finansmanına dair oluşturulacak yasal çerçeve ihtiyacının altını çiziyor, önerilerini sunuyor ve son söz olarak şunu söylüyor:
“Yeni Meclis’in gündeminde olması gereken bu düzenleme, farklı paydaşları, sivil toplumu ve uzmanları da bir araya getiren kapsayıcı ve katılımcı bir süreçle oluşturulmalıdır. Bununla birlikte, medya, sivil toplum ve vatandaşlar da bir araya gelerek, kampanya süreçlerinde sivil izleme yapmalı ve bu konuya ilişkin farkındalığı artırmalıdırlar.”
Davutoğlu’nun itirafı
Ahmet Davutoğlu dünyada ve Türkiye’de her zaman münferit yolsuzluklar olabileceğini ancak son beş yıl içinde Türkiye’de tekil yolsuzluklar döneminin yerini sistematik yolsuzlukların aldığını, bu yolsuzlukların önüne geçebilmek için somut adım atmaya çalıştığında ise partisi AKP tarafından yalnız bırakılıp engellendiğini söylüyor.
Davutoğlu, partisi AKP tarafından yalnız bırakılmış olabilir ama uzun zamandır susturulmaya çalışılan sivil toplum örgütleri o günlerde de bugün olduğu gibi hazırladıkları bilimsel çalışmalarla seslerini duyurmaya çalışmıştı. Ancak aslında içeriğinde ortaklaşıldığı görülen siyasetin şeffaflığı ekseninde Başbakan Davutoğlu’na seslerinin ulaşmadığı anlaşılıyor. Demokratik bir toplumda, denge denetleme mekanizmalarından biri olan sivil toplum örgütlerinin görüşlerine değer verilirken ne yazık ki ülkemizde sivil toplumun gücü sindirilmeye çalışılıyor. Bir başbakan da bu güce duyduğu ihtiyacı yıllar sonra itiraf ediyor. —
*GRECO: Avrupa Konseyi bünyesinde tesis edilen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile birlikte Konseyin en prestijli uluslararası organizasyonu olarak kabul edilen, yolsuzlukla mücadele alanında bir mekanizmadır.