Kadir Has Üniversitesi tarafından her yıl yapılan Türkiye’nin Eğilimleri anketinden çıkan “Bugün seçim olsa” sonuçlarını YetkinReport’ta yayınladığımız için bazı okurlardan eleştiri aldık. Çünkü araştırma AK Parti oylarını yüzde 35,9, CHP’nin oylarını ise yüzde 24,6 gösteriyordu. Aynı şekilde bazı anketlerde yüzde 10’un birkaç puan üzerine görülen İYİ Parti, tıpkı bazı anketlerde yüzde 7-8 gibi görünen MHP ile birlikte yüzde 10’un hemen altında görülüyordu.
Bu okurlarımız, son zamanlarda yayınlanan başka anketlerde CHP’nin AK Partiyi yakaladığı türden sonuçlar görmek istiyor, bu nedenle tepki gösteriyordu.
Buna benzer örnekleri geçmişte yaşamıştık. Örneğin KONDA’nın kurucularından, kıdemli siyaset araştırmacısı Tarhan Erdem 1999 seçimleri öncesinde CHP’nin baraj altında kalıp DSP’nin birinci parti çıkacağını söylediği için topa konmuştu. Ama öyle çıktı. Aynı Tarhan Erdem, 2011 seçimlerinde diğer anketler CHP ve MHP’de yükseliş gösterirken tersini söylemiş, seçim sonrasında AK Parti’nin seçim zaferinde payı bulunduğunu söyleyenler olmuştu.
İnanmak istediklerimizi gerçek varsayarak hata yapmaya başlıyoruz. Hükümetin ekonomideki açmazı da bu örneğin.
CHP’nin en büyük engeli kendisi
Tepki gösteren okurlarımızın çoğunun CHP’li olduğunu varsaymak yanlış olmaz. CHP’nin 2019 yerel seçimlerinden itibaren, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun uyguladığı ittifak politikasıyla hareketlendiği, daha görünür hale geldiği, daha geniş kitlelerle temasa geçebildiği doğru. Taraftarları bu çaba ve görünürlüğün anketlere de yansıdığını görmek istiyor. Yeterince yansımadığını görünce hayal kırıklığına uğruyorlar.
Oysa siyasete yön veren sadece anketler ya da sadece medya değil; bu ciddi bir yanılsama.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti hükümetinin uyguladığı ekonomik politikanın halkı bunalttığı doğru. Ama bu bunaltma muhalefete yeterince yansımıyor; en azından şimdilik görüntü bu. Bu görünümün ortaya çıkmasında “Biz gidersek kazanımlarınızdan olursunuz” propagandasının etkisi var. “Geliyor gelmekte olan” gibi sloganlar muhalif seçmene moral veriyor ama onları sanki Erdoğan’ın gitmesi an meselesiymiş, artık çaba harcanmasına da gerek yokmuş gibi bir rehavetin içine çekiyor.
CHP’nin esneklik içinde yeni siyaset geliştirmesi önündeki en büyük engelse, Kılıçdaroğlu’nun da tamamen başa çıkamadığı ve kısmen parçası haline geldiği statik siyaset kültürü. CHP’nin en büyük engeli kendi siyaset kültürü.
Aday kim olacak tartışması bunun örneği
Halen AK Parti ve MHP’nin serbest atış hedefi durumundaki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun durumuna bakalım. AK Parti’nin İmamoğlu’nu hedef alması doğal; Erdoğan’a ciddi bir rakip olabilir. Ama İmamoğlu-karşıtı lobilerin en etkili çalıştığı bünye CHP. Kılıçdaroğlu’nun şu anda Millet İttifakının ortak adayının ilanını seçim ilanına kadar geciktirebilmek için perdeleme siyaseti uyguluyor. Öte yandan bu bekleyiş CHP bünyesinde eski, hizipçi alışkanlıkları depreştiriyor.
Kimileri Genel Başkanlarının 2017’den bu yana izlediği siyaset çizgisiyle Cumhurbaşkanı olmayı hak ettiğine, Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasının getirebileceği dezavantajlara rağmen aday gösterilmesi gerektiğine samimiyetle inanıyor. Kimileriyse, adeta fırsatı ganimet bilerek Kılıçdaroğlu’nu ondan kurtulmak için İmamoğlu’na karşı destekler görünüyorlar.
İçişleri Bakanlığının İBB’ye “terör teftişi” başlatması işin ucunun İmamoğlu aleyhine iddianame hazırlamaya dek uzanması bu havayı bir nebze olsun giderdi, bir kenetlenme görüntüsü sağladı. Bunda Kılıçdaroğlu ve Akşener kadar, İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın “Millet İttifakı ne derse o olacak” beyanlarının da payı oldu.
Kaş yapayım derken…
CHP’nin kendisine taktığı çelmelere örnek olarak, kamuoyunda öne çıkmak için tam araştırmadan ortaya atılan iddialar, kaş yapayım niyetiyle göz çıkarmalar da verilebilir.
Örnek olarak KIılıçdaroğlu “helalleşme” sloganıyla geçmişte küstürdüğü kitlelerle ortak zemin arayışı içindeyken parti yetkililerinin Kuran kurslarının “Orta Çağ zihniyeti” olarak tanımlanması verilebilir. Neticede Kılıçdaroğlu devreye girip toparlamak zorunda kaldı.
Oysa atmosfer, Erdoğan’ın ekonomi politikalarıyla üzerlerindeki geçim yükü ağırlaşan, yargıdan artan siyasallaşmadan mustarip, ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kullanamayan ve biraz da Erdoğan yönetiminden yorulan seçmeni muhalefet saflarına çekmeye uygun.
Kılıçdaroğlu ve Akşener son dönemde iyi performans gösteriyorlar, ancak aynı şeyi partileri için söylemek mümkün değil.
Muhalefet partileri ideolojik ve kariyerist çekişmelerle kendi içinde patinaj yaptıkça Erdoğan ve Bahçeli’nin bütün devlet gücünü de kullanmak suretiyle durumu toparlaması ihtimali gerçek. Kılıçdaroğlu ve Akşener’in de partilerindeki önde gelen isimlerin de bu ihtimalin dile getirilmesine kızmak yerine önceliği bununla başa çıkmanın yollarına vermesinde Türkiye’de demokrasinin toparlanması açısından da yarar var.