Suriye’de ülke genelindeki savaş durdu, Beşar Esad Mayıs 2021’de yapılan seçimlerde dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi ve Suriye son dönemde uluslararası camiaya geri dönüş konusunda bazı kazanımlar elde etti. Olumlu gibi gözüken bu genel görüntüye mukabil, ne ülkede kriz sona erdi, ne toplumsal barış sağlandı.
Suriye ülkesinde; Esad rejimi, Hayat Tahrir-i Şam, Suriye Demokratik Güçleri (belkemiğini YPG oluşturmakta) ve Türkiye ile Suriyeli muhaliflerin (Suriye Milli Ordusu ve onu oluşturan düzinelerce silahlı grup) yönettiği bölgelerden müteşekkil dört ayrı yönetim bulunmakta.
Ayrıca, topraklarında, yabancı ülkelerin (Rusya, İran, Türkiye, ABD) askerleri ile yabancı milisler (Hizbullah ve diğer Şii gruplar) ve radikaller (cihatçılar, İŞİD’ciler) bulunuyor. İsrail de neredeyse günlük olarak Suriye’de muhtelif hedefleri vurmaya devam ediyor.
Mayıs 2021’de yapılan seçimlerde dördüncü kez cumhurbaşkanı seçilmesi Esad’ın meşruiyetinin dayanağı olarak gösterilse de, bu seçimin tüm Suriyelilerin gerçek tercihini yansıttığı tartışmalıdır. Yurtdışındaki 6.6 milyon civarındaki Suriyelinin ve Suriye’de Esad’ın kontrolünde olmayan bölgelerde yaşayan 7 milyon civarındaki Suriyelinin büyük çoğunluğunun oy kullanamamış olmaları bile seçimleri sorguya açmaktadır.
Arap camiasına geri dönüş: Arap Ligi
Suriye son bir yıl içinde özellikle Arap dünyasına geri dönüş alanında kayda değer kazanımlar elde etti. Esad krizin başlamasından bu yana 11 yıl sonra ilk kez Mart 2022’de bir Arap ülkesine (BAE) resmi ziyaret gerçekleştirdi. Şam’a resmi ziyarette bulunan Arap dışişleri bakanlarının sayısı çoğaldı. Arap ülkeleri Şam’daki büyükelçiliklerini açmaya ve büyükelçilerini göndermeye başladılar. Son olarak Bahreyn bu kervana katıldı.
Suriye’nin Arap camiasına geri dönüşündeki en önemli adım 2011’de üyeliğinin askıya alındığı Arap Ligi’ndeki koltuğuna kavuşması olacak. AL Zirvesi Kasım ayında Cezayir’de yapılacak ve ev sahibi Cezayir Suriye’nin Örgüte geri dönmesi yönünde kampanya yürütüyor. BAE, Irak ve Lübnan başta olmak üzere birçok AL üyesi de Suriye’nin dönüşünü desteklemekte. Buna engel çıkaranların AL içinden Suudi Arabistan ve Katar, dışarıdan da ABD olduğu söylenmekte.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı, Suriye’de kalıcı barışın tesisi için, rejim dahil tüm ilgili aktörlerin mutabık kaldığı referans noktası olma özelliğine sahip. Ama bu kararı zor zamaninda kabul eden Esad artık, savaşı kazandığı görüşüyle BMGK kararına dostlar alışverişte görsün şeklinde yaklaşıyor. Yeni bir anayasa ortaya çıkarılması için kurulan Anayasa Komitesi çalışmalarına da bu yaklaşımla katılıyor ve dolayısıyla ciddi bir ilerleme kaydedilemiyor.
Suriye’de eonomi kötü durumda
Esad’dan yana tutum alan kesimler savaşın doğal sonucu olarak meydana gelen sıkıntılara mukabil, Şam’da ve Esad’ın kontrolündeki bölgelerde ekonomi dahil genel durumun iyi olduğu ve iyiye gittiği görüşünü savunuyorlar. Aksine görüşleri de Esad karşıtı dezenformasyon olarak değerlendiriyorlar.
Ekonominin iyi olmasının ölçüsü, Esad’ın sarayında herşeyin iyi olması, 2 milyonluk bir şehirde aynı 2-3 bin kişinin 8-10 eğlence ve yeme-içme mekanını her akşam doldurması olamaz.
Suriye’nin ekonomik durumu çok kötü. Ülkedeki 14.6 milyon Suriyeli yardıma muhtaç, 12 milyonu açlık sınırında yaşıyor. Enflasyon yüzde 150-200 bandında seyrediyor. Suriye Lirası çökmüş durumda, halkın alım gücü asgari düzeyde ve temel ihtiyaç maddeleri bile zor bulunuyor. 40 derece sıcaklarda günün çoğunda elektrik ve su sağlanamıyor. Suriye’nin diğer bölgelerinde durum Şam’dakinden çok daha kötü.
Ülkenin normale dönebilmesi için yeniden imar yapılması, ekonominin düzeltilmesi ve sosyal yaraların sarılması gerekli. Bunun için lazım olan finans, uluslararası kuruluşlardan, donör ülkelerden, servetleriyle birlikte yurt dışında bulunan Suriyeli işadamlarından, yabancı yatırımcılardan ve ülkenin kendi kaynaklarından sağlanabilir.
Suriye’nin gelir getirecek temel kaynakları; petrol, doğalgaz, enerji nakil hatları, karayolu taşımacılığı, turizm ve tarımdır.
Petrol sahaları kimin kontrolünde?
Ülkenin gelir kaynaklarının baş sırasında yer alan petrolde kriz öncesinde günde 380 bin varil civarı üretim oluyordu. Ülkedeki petrol sahalarının işletme hakkına sahip olan petrol şirketleri 2011’de patlak veren kriz ve yaptırımlar nedeniyle “force majeure” (mücbir sebep) ilan ederek ülkeden çekilmek zorunda kaldılar.
Şimdi bu petrol sahalarının yüzde 95 civarındaki kısmı YPG’nin kontrolünde. Bir ara İŞİD bu petrol sahalarını ele geçirmiş ve faaliyetlerini buralardan elde ettiği gelirle finanse etmişti. Varil petrol fiyatının 95-110 dolar arasında olduğu bu dönemde YPG varil başına 20-30 dolarla Suriye’nin petrolünü satıyor ve buradan elde ettiği gelirle hem silahlı yapısını, hem yönetimini finanse ediyor.
Bu durumu Suriye devleti kendisine ait olan, petrol şirketleri de işletme hakkına sahip bulundukları petrolün çalınması olarak tanımlıyorlar. YPG’nin kontrolündeki petrol sahalarından birinin işletme hakkına sahip olan bir şirket (Gulfsands), petrol sahalarının kendilerine iade edilmesini, merkezi hükümetle işbirliği halinde ve Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında olacak şekilde işletilmesini, buradan elde edilecek gelirin Suriye’nin yeniden imarında kullanılmasını temel alan bir öneri ortaya attı.
Petrolün devlet dışı aktörlerin ve terör örgütlerinin finans kaynağı olmaktan çıkarılıp, Suriye halkının kullanımına sunulabilmesi temelindeki bu ve benzeri inisiyatiflerin hayata geçirilebilmesi, önümüzdeki dönemde ülkede barış ve istikrar tesis edilmesine katkı sağlayacaktır.
İmar rantı
Suriye’de yaygın bir imar rantı da mevcut. Savaş sırasında milyonlarca Suriyelinin evlerini terk edip ülke içinde başka bölgelere veya yurtdışına kaçmak zorunda kaldıkları malum. Rejim (çoğu da Sünni olan) bu insanların boşalttıkları bölgelerde, mesela Şam kırsalında, “kentsel dönüşüm” benzeri projeler başlattı. Bu bölgelerde özel mülkler kamulaştırılıyor, binalar yıkılıyor ve yenileri inşa ediliyor. Savaşta rejime destek veren gruplardan (kırsaldan getirilen Nusayriler, İranlı ve Lübnanlı Şiiler) çok sayıda kişi aileleriyle birlikte buralara yerleştiriliyor. Rejim bu suretle hem demografik yapıyı kendi lehine düzenliyor, hem rant elde ediyor.
Emlak piyasasını ellerinde tutanlar, kamulaştırmayı yapanlar, binaları yıkanlar ve inşa edenler yani kısacası rant elde edenler tabii ki rejimin adamları. Özetle, bu işten muazzam bir gelir sağlanıyor ve rejim yanlısı yeni zengin sınıf yaratılıyor.
Suriye’de ekonomik aktivite özelliklidir. Şöyle ki, 2011 öncesinde küçük-büyük her yatırımda, her girişimde Esad ailesi ortak olur veya pay alırdı. Bu işler Esad’ın kuzeni Rami Mahluf üzerinden dönerdi. 2011 ayaklanmalarının tetikleyicisi de önemli ölçüde Esad ailesi ve yönetici zümre merkezli bu ekonomik düzen ve yolsuzluklar oldu.
Kriz başladığından bu yana geçen 11 yıl zarfında Esad ailesinin ve rejimi oluşturan zümrenin ekonomiden aslan payı alma sistemi değişmedi, sadece kişiler değişti. Şimdi Katırcı kardeşler, Foz ailesi gibi savaş dönemi isimleri ve savaş ağaları sahnede yer alıyor. Rami Mahluf’un yerini de Beşar Esad’ın karısı Esma Esad’ın aldığı söyleniyor.
Yani aslında Suriye’de krizin doğmasına yol açan sebepler bağlamında değişen birşey yok. Aksine, mevcut olumsuzluklara yenileri de eklenmiş. Bu genel tablo bile, Suriye’nin geleceği ve normale dönmesi açısından işlerin ne kadar zor olduğunu gösteriyor .