28 Kasım’da Ankara’da gerçekleşen Altılı Masa toplantısından sonra, İstanbul’da CHP’nin “İkinci yüzyıla Çağrı” toplantısını yerinden izliyorum.
Ankara’daki mükemmel organizasyon beklentiyi yükseltmişken, İstanbul’da yaşanan aksaklıklara değinmek belki sonraki toplantılar açısından fayda sağlar.
Basın mensuplarına zayıf organizasyon
Muhtemelen, ilk organizasyon problemini farklı şehirlerden de gelmiş olan basın mensupları yaşadı. CHP Genel Merkezi’nin davet ettiği bazı basın mensupları, İstanbul İl Başkanlığı tarafından akredite edilen listede yoktu ve basın locasına alınmak istenmedi. Bu direncin nedeni, Ankara toplantısında olduğu gibi, isimlere yönelik bir oturma planının olduğu şeklinde yorumlanabilirdi ki bununla ilgisi olmadığı görüldü. Basın mensuplarına ayrılan, salonu tepeden gören balkon, bir süre sonra partililerce dolduruldu ve çoğu basın mensubu ya ayakta kaldı ya da not alabilmek için merdivenlere oturdu.
Bütün medya iktidarın elinde diye sitem ederken, zor şartlarda böyle bir toplantıyı izlemek için yollara düşen basın mensupları için daha özenli bir organizasyon yapılabilirdi, yapılabildiği Ankara’da görülmüştü.
Belli ki CHP teşkilatları toplantıya beklenenin üzerinde ilgi göstermişti, kalabalıkla başedemeyen organizasyon komitesi de her şeyi kendi akışına bıraktı.
Kılıçdaroğlu, “iktidar” sloganları ile karşılandı
Salona girişi gençlerin çoşkulu sloganlarının yükselmesine neden olan ilk siyasetçi Ekrem İmamoğlu oldu.
Milletvekilleri, belediye başkanları, parti meclisi üyeleri kısacası CHP’nin bütün simaları oradaydı ve sahne önündeki sohbetleri çok koyuydu, öyle ki bir çok kez “toplantı başlayacak, yerlerinizi alın” uyarısına rağmen bitmedi ve Kemal Kılıçdaroğlu salona girene kadar da sukunet sağlanamadı.
Kılıçdaroğlu, “iktidar” sloganları ile karşılandı, toplantı boyunca da bu slogan sık sık tekrarlandı. CHP teşkilatları, özellikle gençler iktidara bu kez her zamankinden fazla inanmış görünüyorlardı.
70 kişilik siyaset üstü ekip
Toplantının açılışını yapan Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye için 24 saat çalışan 70 kişilik, siyaset üstü, güçbirliği yapılacak ekibin bilgisini verdi. Kim olduklarını zaman içerisinde öğreneceğimiz, vatanları için çalışacak, dünyanın farklı yerlerindeki bu ekip, fiziken biraraya gelemeseler de, çevrimiçi yapacakları toplantılarla vizyon yolculuğunu başlatacaklardı.
Bu ekibin ilk temsilcilerini tek tek anons eden Kılıçdaroğlu, Endüstriyel Dönüşüm Başdanışmanı olarak Jeremy Rifkin ile çalışacağını da ilan etti.
“Bay Kemal’in işi birleştirmek, sistem kurmak, sistemi çalıştırmak ve sistemi kalıcı kılmak” dediğinde; siyaset üstü 70 kişilik ekibiyle, CHP rozetsiz Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı düşünüldü.
Rifkin’in konuşmasına eleştiri
Kılıçdaroğlu’nun yarattığı heyecan sonrası ilk konuşmacı, çevrimiçi olarak toplantıya katılan ve ingilizce olarak 20 dakika boyunca oldukça teknik içerikte konuşan Jeremy Rifkin’di. Organizasyonun en büyük eleştirisi buradan geldi.
Salonun protokol bölümündeki katılımcıların bir kısmına, son dakikada, çeviri amaçlı kulaklık dağıtıldı. Teknik ingilizce, kopan internet bağlantısı derken, salonun ilgisi koptu, enerji düştü. Bir panel konusu olarak dinlenebilecek bir konuşma, artık uğultuya dönüşen sohbetler nedeniyle değerini bulamadı.
Neden video konferans?
Rifkin, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, küresel ısınma, özellikle Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Akdeniz ülkelerinin karşılaşacağı risklerden bahsederek, 2021 yılında BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporunda geçen “İnsanlık için kırmızı kod…” uyarısını tekrarladı.
Başdanışmanlık gibi önemli bir görevi yürütecek kişinin salonda olması gerektiği seslendirilirken, bırakın yurt dışındaki katılımcıların, Ankara’dan Hakan Kara ile Refet Gürkaynak’ın dahi çevrimiçi konuşması eleştiri konusu oldu.
Bu katılım şekli siyaset üstü, rozetsiz siyasetin şekilsel göstergesi olarak özellikle mi tercih edilmişti? Açıklanmaya muhtaç görünüyor.
İstanbul Sözleşmesi alkış aldı
Salonda en fazla alkış alan konu başlıkları, Faik Öztrak’tan geldi: Cumhurbaşkanının Çankaya Köşkü’ne geri döneceği, kral değil kurala ihtiyaç olduğu ile toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanarak, kadına karşı şiddetin önleneceği ve elbette İstanbul Sözleşmesi’ne dönüleceği.
Gerek Ankara’daki Altılı Masa toplantısında gerekse İstanbul’da kadınlardan bahsedildiği zaman yükselen bu coşku hiç hafife alınmamalı ve kadını siyasetin merkezinde konumlandıracak politikalar izlenmeli. Unutulmamalı ki, dünyanın en iyi üniversitelerindeki uzmanlarca hazırlanan raporlarda, bu hızla gidildiğinde cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yüzlerce yılın geçeceği öngörülüyor. Öyleyse, bu kötü senaryoyu değiştirmek için, kadına yönelik eşitsizliklerin çözülmesi konusunda uzmanlaşmış isimleri de 70 kişilik kadroda görmek gerekiyor.
En çok destek Foggo ve Böke’nin konuşmalarına
Kadın siyasetçilere toplumun hazır olduğu verilerle açıklanırken, Hacer Foggo ve Selin Sayek Böke’ye gösterilen ilgi de verileri destekler nitelikteydi.
Türkiye’nin ekonomik problemlerini grafiklerle ortaya seren, içerikleri çok güçlü sunumlar yapan ama gerek ekrandan katılım gerekse 4 saati aşan toplantı yorgunluğu ile salondan gerekli ilgiyi göremeyen akademik kadrodan sonra, toplantının gidişatını kesinlikle Selen Sayek Böke değiştirdi. Teoriyle siyasetin pratiğini birleştiren muazzam bir konuşma yaptı. Tespitlerden sonra “hani çözüm?” diyenlere cevap olacak önerileri büyük bir hitabet gücüyle sıraladı.
“Neden Cumhurbaşkanı Adayı olmasın?” sorusunu sordurdu. Öylesine ilgi gördü ki, salondan çıkan en son siyasetçi o oldu. Partililer etrafında sevgi kozası ördüler ve pek çok fotoğraf karesinin odağına yerleşti.
Hak temelli kalkınma, teknolojik ve bilimsel atılım
Selen Sayek Böke, hak temelli üretim modeliyle kalkınma, hep birlikte zenginleşme, güvenceli ve zenginleştiren işler yaratmak, teknolojik dönüşümü sağlamak, üretimi yeşil yapmak, hedeflerini sıraladı. Etki analiz ve değerlendirme kurulu oluşturulacağını, becerilerin dönüşümü için kişisel eğitim hesaplarının hayata geçirileceğini, torpille değil yeteneklerle değer görülecek anlayışın hakim kılınacağını aktardı. Danışmanını arayarak, yeteneğine göre iş bulmanın mümkün olacağından, genç girişimciliğin önünü açmak için “Hayata Atılma Fonu” ayrılacağından bahsetti.
Öğretim üyelerine seslendi, “Bilim zamanlarınızı fonlayacağız, böylece daha çok ders vermek yerine, bilimsel çalışmalara zaman ayırabileceksiniz” dedi. Teknolojinin elit bir grubun elinde tekelleşmeyeceğini, temiz yatırımı hedefleyen fonları getireceklerini, söyledi. En büyük alkış ise özgürlüklere değindiğinde geldi. Boğaziçi ve diğer tüm üniversitelerin özgürleşeceği, Barış Akademisyenlerinin öğrencileriyle yeniden buluşacağı vaatleri, dakikalarca alkışlandı.
Yeşil dönüşüm, enerji merkezi Türkiye
Hükümetin başlattığı TOKİ projelerini devam ederek bitirmek dahil; binalarda güneş enerjisi sistemlerinin desteklenmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarından çiftçilere ücretsiz enerji sağlanması ve temiz enerjiyi hedefleyen fonların ülkemize getirilmesi hedefleri enerji alanına emek veren biri olarak elbette dikkatimi çekti. Verimlilik kavramından bahsedilmesi önemliydi. Ama Enerji Verimliliği gibi önümüzdeki sürecin yükselen değerinin altı daha güçlü çizilmeliydi.
Kılıçdaroğlu’nun, coğrafi konumumuzun avantajını kullanarak, enerji depolama/işleme ve dağıtım merkezi olma söylemi, tam da “Enerji Merkezi olma” hedefinin dillendirilmesiydi. Rus Devlet Başkanının aslında “Doğalgaz dağıtım köprüsü olma” teklifini, enerji merkezi olmak diye büyütenlerin aksine, doğru olan yaklaşımı Kılıçdaroğlu, 3 kelime ile özetlemiş oldu.
Enerji ile ilgili söylenenlere, “enerji tasarrufuna dair somut adımlar atılacak ve başta yapı stoğu olmak üzere tasarruf tedbirleri için teşvik mekanizmaları getirilecek” eklentisi de yapılsaydı, çok yerinde olacaktı.
CHP teşkilatına bir mesaj mı?
Kemal Kılıçdaroğlu, toplantıya noktayı, güçlü bir konuşma ile koyarken, herkesi ayağa davet ederek, siyasilerle, siyaset üstü kadroların bir arada çalışacağı, kökten değişimi sağlayacak, yeni bir sistem için destek istedi. Bakalım bu destek CHP teşkilatlarında nasıl karşılık bulacak?
Aslında bu yaklaşımı yıllar önce Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezinde, meslek grupları oluşturarak da göstermek istemişti. Mühendis ve Mimarlar, Sağlık Mensupları, Hukukçular, Medya Temsilcileri gibi her kesimi temsil eden uzmanlar biraraya gelerek politika metinleri oluşturmuşlardı. Ancak bir süre sonra, bunca uzmanın seçilmiş olmadıkları halde, parti politikalarını belirlemeye katkı çabaları teşkilatlarca direnç görmüş, ve o insan zenginliği kaybedilmişti.
Belki de bu 70 kişinin, siyasetten bağımsız ve rozetsiz olacaklarının tekrarlanması teşkilatlara bir mesaj.
Umalım ve dileyelim ki, AKP’nin yarattığı, sunum yapan akademisyenlerin verilerle ortaya koyduğu kötü tabloyu değiştirmek için bu yol ve yöntemler başarıya ulaşır.