Tam bir asır önce yaklaşık bu günlerde İzmir’de heyecanlı bir telaş vardı. Gazi Mustafa Kemal’in düzenlediği İzmir İktisat Kongresi toplanıyordu. Kongrede çiftçi, işçi, tüccar el ele henüz kurulmamış Türkiye Cumhuriyeti’nin yol haritası çizecekti. Atatürk’ün bizzat kendisi tarafından konan hedef netti: “Gerçek bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıktan geçer!”
Atatürk tam yüzyıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından aylar önce 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de bir İktisat Kongresi düzenler. Doğrusu seçtiği zamanlama dikkate değer. Henüz dağılan Osmanlı devleti yerine kurulacak modern Türkiye’nin sınırlarını çizecek Lozan Konferansı dahi gerçekleşmemiştir. Cumhuriyetin ilan edileceği 29 Ekim’e daha aylar vardır. Kongrenin amacı, aynı zamanda aciliyeti, Kurtuluş Savaşı sırasında tarumar olan ülkenin ekonomisini ayağa kaldırmak ve geleceği inşa etmektir.
Atatürk kongrede farklı kesimleri buluşturmaya özen göstermiş, bütün paydaşları bir araya getirmeye gayret etmiştir. Tarımın yükünü taşıyan köylü ve çiftçinin katılımı önceliklidir, çünkü milleti doyuran, tarım ve hayvancılığın yükünü taşıyan onlardır. Üretimin bel kemiği olan işçinin katılımı önemlidir, ülkeyi asri ülkeler seviyesine getirecek sanayiciyle birlikte eşit biçimde yer almaları elzemdir. Ticaret hayatını canlı tutan tüccar ve esnaf da üreticiler kadar önemlidir. Böylece farklı tarafları birleştiren bir katılım sağlamıştır. Hedef nettir. Kurtuluş Savaşı kazanılmış olsa da gerçek bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkün olacaktır, bunun yolu da ancak kendi kendine yeten, kendi temel ihtiyaçlarını kendi üreten bir ülke olmaktan geçer. İşte Cumhuriyet’in ilk on yılındaki inanılmaz hamleler, savaş yıkıntıları üzerinde küllerinden doğan Anka kuşu gibi yükselişin temelinde ilk İzmir İktisat Kongresi vardır.
Yüzyıl sonra yeniden İktisat Kongresi
Cumhuriyetin kuruluşundan yüz yıl sonra İzmir’de “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi” İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZPA-İzmir Planlama Ajansı öncülüğünde Tunç Soyer’in başkanlığında geniş bir katılım ile yeniden toplandı.
Bir asır önce ülke savaş yorgunu ve enkaz halindeydi, tarım bitme noktasındaydı. Ne yazık ki bugün de deprem nedeniyle pek çok ilimiz enkaz yığını içinde. Mevsim itibarıyla tarım mevsimi başlıyor ancak tarlalarda, bağ bahçelerde çalışan nüfus neredeyse kalmadı, çoğu yerinden yurdundan oldu. Hayatta kalanlar çadır kamplarda hayatını sürdürmeye çalışırken uzak kentlerde yakınları olanlar çoktan göç etti. Deprem bölgesinde sadece kentsel yapılaşma değil kırsal dönüşümün gereği de konuşuluyor.
Kongre bu açıdan çok önemli bir döneme denk geldi. Çalışmalar çok önce başlamış, aylardan farklı grupların hazırlık çalıştayları yapılmıştı. Kongre geçen ay yapılacaktı, ancak deprem nedeniyle 15-21 Mart tarihlerine ertelendi.
Kongre İzmir’de toplansa bile ülke genelini kapsıyor. Çalışmalar şeffaf ve katılımcı bir yaklaşımla aylar öncesinden başladı, üç ana paydaş grup, Çiftçi grubu, İşçi grubu ve Sanayici, Tüccar, Esnaf grubu defalarca toplandı. Ayrıca pek çok konuda teknik uzmanlar, kadın ve gençlik gruplarıyla da toplantılar yapıldı, forumlar düzenlendi. “Birbirimizden Razıyız”, “Doğamıza Dönüyoruz”, “Geçmişimizi Anlıyoruz”, “Geleceği Görüyoruz” başlıklarıyla uzman buluşmaları gerçekleşti. “Sokak Ekonomisi” gibi konular ele alındı, sokağın sesine kulak verildi. Çocuklar da unutulmadı, geleceğin büyüklerinin de sesini duyurabileceği etkinlikler düzenlendi.
Tarım ve gıda güvenliği
Tarım kongrede ele alınan önemli odak konulardan biri. Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen katılımla düzenlenen çiftçi buluşmalarında tarım ve hayvancılık sektörünün her kesiminden paydaşların görüşleri tartışılmış. Bu toplantılarda en dikkati çeken vurgulardan biri tarımsal girdilerde dışa bağımlılığının Türkiye’nin gıda güvenliğini tehdit etmesi. Bu ülkemizin bulunduğu coğrafyanın jeopolitik önemi kadar deprem ve benzeri felaket riskleri de göz önüne alındığında hayati önem taşıyan bir konu.
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi dünyadan önemli isimleri ağırlıyor. Konusunda öncü araştırmacı, yazar ve kanaat önderleri İzmir’de buluşuyor. Çiftçi grubu açısından en önemli konuşmacı ise bahsettiğimiz gıda güvenliği ve bağımsızlık açısından çok önemli bir konuk. Hintli çevre aktivisti Vandana Shiva bu açıdan yerinde bir seçim. GDO karışıtı görüşleriyle tanınan Tahılın Ghandi’si olarak anılan, gıda egemenliği savunucusu, eko-feminist ve küreselleşme karşıtı Shiva, aynı zamanda kurduğu tohum bankalarıyla atalık yerli tohumların da koruyucusu.
Pek çok tahıl ve bitki türünün doğum yeri olan, bio-çeşitlilik konusunda zengin ülkemizin bir tohum cenneti olması beklenir. Ancak ilk kongrede alınan kararlar doğrultusunda cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan ziraat hamleleriyle kendi kendine yeten konumunu uzun yıllar korumuş olsa da son dönemlerde ülke bambaşka bir yola saptı. GDO ürünlere izin verilmese bile tohum ve hayvan yeminde dışa bağımlılık başını aldı gitti. Kongre işte tam da buna karşıt bir duruş sergiliyor.
Çiftçi deklarasyonu
Kongre öncesi kaleme alınan Çiftçi Deklarasyonu’nda küçük üreticiyi ve köylüyü destekleyecek önlemler dikkati çekiyor. Kooperatif örgütlenmelerinin yetersizliği, tarım eğitimi eksikliği gibi konular dikkati çekiyor. İklim değişikliği ve su fakiri olan ülkemizde tarımda suyun kontrollü kullanımı, havza ölçeğinde tarımsal planlama gerekliliği çevre açısından vurgulanan noktalar. Tarımsal gen kaynaklarının korunması, tarımda çeşitliliğin gözetilmesi de birincil önem taşıyor.
Çiftçi deklarasyonu kongre boyunca tartışılarak son halini alacak. Geleceğin Türkiye’sinin tarım politikasının yerli ve milli olması ilkesi ışığında yerli üretim ve üreticinin korunması ve vatandaşa yeterli, nitelikli, yerel ve ekonomik gıda sunmak ana hedef olarak vurgulanıyor.
Yaşadığımız deprem gösteriyor ki kendi kendine yeten bir ülke olmamız yüzyıl öncesindeki kadar önemli. Yeri geldiğinde afet ve savaş gibi beklenmedik durumlarda birebir yaşadığımız gibi su tedariki bile büyük bir problem olabiliyor.
Deprem bölgesinde büyük yara alan tarım ve hayvancılığın ülke ekonomisine yansımalarını yakında daha çok sert bir şekilde hissedeceğiz. Öyle görülüyor ki Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken gıda güvenliği öncelikli konularımızın başında geliyor.
Bu nedenle “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi” özellikle de gıdanın geleceği için son derece büyük önem taşıyor.