Hatay 6 Şubat deprem felaketinde Türkiye’nin en fazla can kaybı yaşanan ili oldu. Resmi kayıtlara göre 53 bin 537 can kaybından 23 bin 65’i, 107 bin 204 yaralıdan 30 bin 762’si Hatay’dan. İnsani acılar, evsizlik, sözlerin tutulmaması bir yana bir başka ibret manzarasına, siyasi ibret manzarasına sahne oluyor Hatay 31 Mart yerel seçimlerine doğru.
Depremin vurduğu 11 il arasında seçim rekabetinin en yüksek olduğu il Hatay.
Ve ne yazık ki Hatay hem iktidar hem muhalefetin, daha açık konuşalım ki hem AK Parti hem CHP’nin halkın hissiyatını dikkate almadığı, hiçe saydığı bir “seçim bölgesi” görünümünde.
Böylesi hiç görülmedi
CHP’nin halkın imar yolsuzluklarında parmağı olduğuna inandığı Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ı yeniden aday göstermesi bunun örneğidir. Lütfü Savaş neden mi tekrar aday gösterildi? CHP lideri Özgür Özel ve Genel Merkez kadroları Hatay’daki Arap-Alevi seçmenin her şeye rağmen ona oy vereceğine inandığı için. Ayrıca Hatay dışında, örneğin İstanbul’da yaşayan hemşerilerini de düşünmek lazımdı. Depremi anma yürüyüşünde Savaş’ın “istifa” sloganları altında korumaları tarafından güçlükle kitle içinden çıkarıldı. Özel de buna tanık oldu.
AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir şey gelmez” sözleri bunun örneğidir. Ülkenin Cumhurbaşkanı “oy vermediniz hizmet alamadınız, vermezseniz yine alamazsınız” demeye getiriyordu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da yuhalandı, korumaları tarafından kalabalıktan güçlükle çıkarıldı. Erdoğan’ın seçim şantajı sadece Hatay seçmenini hedef almıyordu, belki daha çok İstanbul, Ankara, İzmir seçmenini hedef alıyordu. Ülkenin Cumhurbaşkanı muhalif belediye başkanlarını seçtikleri için Türkiye’nin en büyük şehirlerindeki projeleri engellediğinin sorumluluğunu üstleniyordu adeta.
Oy vermeyince “bizim” olmuyor mu?
Nitekim Erdoğan’ın bu sözleri İstanbul’da yankı buldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını CHP’li Ekrem İmamoğlu’dan almak için aday çıkarılan Murat Kurum, Erdoğan’ın sözlerine sahip çıkıp aslında ne demek istediğini açıklarken “Merkezi idareyle uyumlu olması şehre avantaj sağlar. Uyum, ahenk arkadaşlar, bu şehir hepimizin, bu ülke hepimizin” dedi.
İstanbul ya da Hatay halkı belediye başkanını iktidar partisinden seçmeyince o şehir artık “bizim” olmaktan çıkıyor mu?
Öte yandan Erdoğan da Kurum da İmamoğlu’na en zayıf yerinden yükleniyorlar: bir ülke büyüklüğündeki İstanbul’un sorunlarından çok Cumhurbaşkanlığı nihai hedefiyle CHP liderliğiyle uğraşmakla suçluyorlar.
CHP: sadece Hatay değil ki
Peki ama Erdoğan’ın kendisi de bu yoldan geçmedi mi? Bu yoldan geçip 22 yıldır ülkeyi yönetmiyor mu? Endişesi budur muhtemelen.
Peki, ya Özel? 2023 seçim hezimeti ardından CHP’nin başına geçti ama kendi ağırlığını koymaktan çok bir yanda İmamoğlu ve önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ekipleri arasında denge kurmak, diğer yandan başa geçerken güç aldığı kimi partililerin etkisiyle aday belirlemede hatalar yapıyor.
Hatay bu hatalardan sadece biridir.
İzmir aynı şekilde. O yüzden Karşıyakalıların dahi belediye yönetiminden hoşnut olmadığı Cemil Tugay’ın adaylığını gerekçelendirmek için “Karşıyakalı ilk aday” dışında söz bulamadı. İlçeler dökülüyor, bazı adayların değiştirilebileceği konuşuluyor. Yüksek Seçim Kurulu’na aday listelerinin 20 Şubat’ta teslimine kadar karar değiştirme imkânı var.
Erdoğan ve güç politikaları
Erdoğan nasıl iktidar gücünü gönüllü yoldan olmazsa tehditle kaldıraç olarak kullanıyorsa, Özel de hala CHP Genel Merkezindeki hemşeri, mezhep ya da başka çıkar ilişkilerini kullanıyor.
Halkın ihtiyaç ve hissiyatını hiçe saymanın bir yerel seçimlerde bir bedeli olacak mı? Hem iktidar hem muhalefet için soruyorum.
Dünyada da güç politikalarının egemen olduğu bir dönemde, CHP bir an önce kendisine ince ayar yapmazsa, AK Parti 31 Mart’tan galip çıkabilir.