Türklerin dünya siyasetine armağan ettiği bir kavram “derin devlet”. Türkiye’yi derinlemesine gözlemleyen Amerikalı araştırmacılardan Steven Cook, 2017’de Nev York merkezli Council of Foreign Relations-Dış Politikalar Konseyi sitesinde yayınladığı “Türkiye’deki Derin Devlet Serabı” makalesinde derin devleti herkesin söz ettiği ama somut olarak kimsenin görmediği “kara maddeye” benzetmişti. Birinci Donald Trump dönemiydi ve Trump’ın danışman diye Beyaz
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı “bekleyen şahsi tehlikeler” olduğunu öne sürdü. “Devlet içinde kendisini devletten güçlü zannedenler” olduğunu söyleyen Davutoğlu, Erdoğan’ın karşısında bir “rövanşizm”, yani “intikamcılık” tehlikesi bulunduğunu iddia etti. Davutoğlu siyaset gündemini sarsan bu iddiaları T24’te gazeteci Murat Sabuncu’ya verdiği -ve ağırlığı Suriye ve sığınmacılar olan ayrıntılı söyleşisinde ortaya attı. “Çok
‘Ne biçim bir soru bu?”, diyebilirsiniz haklı olarak. Yanıtı normal koşullarda son derece basit: “Halihazırdaki anayasal sisteme göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50’nin üzerinde kim oy alıyorsa ülkeyi de o yönetiyor”. Dışarıdan bakınca da öyle. Yasama, yürütme ve yargıyı adeta tek elden yöneten bir cumhurbaşkanı var. Bir de O’nun, sözlerine “sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve talimatları çerçevesinde…”
İYİ Parti lideri Meral Akşener 5 Mart akşamı Habertürk’ten Sevilay Yılman’a “Gurur yapmam, dönerim” diyerek Masa krizine müdahale ettiği sırada artık beş üyeli kalan Masa CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday ilan etme kararıyla 6 Mart toplantısı hazırlıklarını tamamlamıştı. Akşener “Gurur yapmam” diye olumlu bir açılış yaparken diğer yandan Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın aday ilan



