Dünyamız halen yeniden şekillenme sancıları içinde. Bu sancıların yakın ve uzak çevremizde yarattığı istikrarsızlık ve belirsizliklerin Türkiye’yi, barış ve işbirliğine dayalı, istikrarlı dış politika çizgisinden uzaklaştırmaması gereğini önceki yazılarımıza çeşitli vesilelerle dile getirmiştik. Bugün geldiğimiz noktada bu lüzum kendini her zamankinden daha fazla hissettiriyor. XXI. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken tüm dünyaya hızla hakim olan kutuplaşmaların,
“Din eğitimi – Bilim Eğitimi dengesi nasıl kurulacak?” başlığı aslında yanıltıcı bir önermeyi yansıtıyor. İkisine de ihtiyaç var, biri diğerinin alternatifi değil. Asıl soru, eğitim müfredatı içinde çocuklarımıza, gençlerimize hangi dozda bilim ve teknolojinin temel harcı olan matematik, fizik, kimya, biyoloji, ekonomi, hangi dozda maneviyatın kökenini oluşturan din, sosyoloji eğitimi verilmesi gerektiği olmalı. Tabii ki