Türkiye’de Siyasal İslam’ı hem düşünsel hem de duygu dünyası bakımından şekillendiren tek bir isim sayılacak olsa, o da Necip Fazıl Kısakürek’tir. Cumhuriyete, devrimlere ve daha da önemlisi Mustafa Kemal Atatürk’e yapamadığı eleştiriyi İsmet İnönü’ye karşı inşa ettiği nefret üzerinden kurucu kadroya yöneltir Kısakürek. Ancak her İslamcı düşünür ve yazarda olduğu gibi onun da aşamadığı bir
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 12 Aralık Kabine toplantısı ardından, olayın patlamasından bu yana ilk kez sistematik tecavüz olayı hakkında konuştu. Sözleriyle sadece iki gün önce Emine Erdoğan’ın gerisinde kalmadı aynı zamanda ağır gaflar da yaptı. Gaflardan birisi feci olayı tarifi, diğeri de İsmailağa Cemaatini isim vermeden “inanç temsilcisi kurum” ilan ederek kollama çabasıydı. Erdoğan’ın şu sözleri
Bugüne kadar sağda siyaset yapan hiçbir parti genel başkanına “Tarikata üye misiniz?” diye sorulmadı. Hiçbir siyasi parti genel başkanı da herhangi bir tarikata, ya da cemaate mensup olduğunu, ya da olmadığını açıkça söylemedi. Süleyman Demirel Nurcularla, Turgut Özal ise Nakşibendilerle ahbaplıklarını inkâr etmediler ama organik ilişkileri olmadığını da açıklamadılar. Muhtemelen bunun oy tabanlarını etkileyeceğini düşündüler.