ABD Başkanı Donald Trump’ın 29 Ocak’ta açıkladığı Orta Doğu Barış Planının, tıpkı Filistinlerinin haklarını yok sayan öncekiler gibi bölgeye barış getirmesi zor. Ancak 2 Mart’ta yapılacak seçimde Binyamin Netanyahu’yu başbakanlıkta tutması ve yolsuzluk soruşturmasından kurtarmaya yaraması mümkün. Yolda bir hediye daha var: Netanyahu’nun Likud partisi, ABD’de 30 yıla mahkûm edilen İsrail casusu Jonathan Pollard’ın seçimlerden önce Ben Gurion havaalanında karşılamaya hazırlanıyor.
Trump’ın, Netanyahu’nun en büyük rakibi, Mavi-Beyaz koalisyonundan Benny Gantz’ı plan üzerinde konuşmak için Beyaz Saray’a davet etmesi Amerikan ve İsrail’in izlediği politikaların nasıl iç içe geçtiğinin bir göstergesi; kamuoyu yoklamaları, Trump’un “Asrın Planını” açıklaması ardından Netanyahu’nun Gantz karşısında seçmen desteğinin arttığını gösteriyor.
Trump’ın “Asrın Planı” dediği, aslında dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücünün bir başka ülkenin liderinin seçim kazanması için verdiği en riskli ve pahalı seçim kampanyası desteği gibi duruyor. Plan, Filistinlilerin elinden kalan toprakların da gaspını uluslararası hukuka rağmen meşrulaştırmayı hedefliyor. Aynı zamanda, Kudüs’ün Müslüman bölgeleri dâhil, Müslüman halkın elinden almayı ki bunu yüzyıllarca önce Haçlı orduları bile başaramamıştı.
Ama Trump, bir taşla iki kuş vurmak, kendisine yönelik Senato’da açılmış olan azil soruşturmasının seyrini etkilemek de istiyor olabilir. Trump’ın “Asrın Projesine” en beklenmedik yerden, siyaseten can düşmanı Nancy Pelosi’den gelen destek bunu gösteriyor. Demokratlar, İsrail’in gelmiş geçmiş en saldırgan liderlerinden birisi söz konusu olduğunda Trump’a açık çek vermekten çekinmiyorlar. Evanjelistlerin oylarını almak için rekabet söz konusu olduğunda, Filistinlilerin haklarının Demokratların da umurunda olmadığı görülüyor.
Anlaşmanının suç ortakları
İsrail Başbakanını iktidarda tutmanın ABD’de partiler-üstü bir tavır olduğu anlaşıldığına göre, belki İsrail’i ABD’nin 51’inci eyaleti ilan etmek, siyaseten daha az riyakârca olacaktır.
Pelosi ve Demokratların, Trump’ın Netanyahu’ya verdiği desteğin arkasında durması belki sürpriz sayılabilirdi ama Filistinlilerin hep bir ağızdan karşı çıktığı plana, uluslararası platformda verilen ilk açık desteğin bir Arap ülkesinin liderinden, Trump’ın “en sevdiğim diktatör” diye selamladığı Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi’den gelmesi sürpriz olmadı.
Suudi Arabistan Kralı Salman da, Trump’ın damadı ve Orta Doğu Özel Temsilcisi Jared Kushner tarafından hazırlanan planı beğeniyle karşıladı. Jared Kushner’in Orta Doğu’daki en yakın dostu, Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Salman, planı reddeden Filistin lideri Mahmut Abbas’a “Filistinlilere verdikleri desteğin devam edeceği” sözünü vererek riyakârlığın zirvesine erişti.
Vatandaşlarının yarıdan fazlası Filistin kökenli olan Ürdün Hâşemî Krallığın başındaki Kral 2. Abdullah da, Muhammed Bin Salman gibi, plana destek verdi. Planı destekleyenler arasında, Mısır’da Sisi ile siyasi ve askeri işbirliği içinde, Libya’daki Feyiz El Sarrac hükümetini devirmeye çalışan isyancı Halife Hafter’e destek veren Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şeyhi Muhammed bin Zayed de var.
Peki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Arap dünyasında hali hazırdaki en önemli dostu Katar Emiri Tamim El Tani ne yapmış? Filistinlilerin haklarını mı savunmuş, yoksa Trump’ın İsrail yanlısı planına destek mi vermiş? Bilemediniz. Katar da plana destek açıklayan Arap ülkeleri arasında. Katar’ın ABD’den bir ricası oldu ama Suud ve Mısır yönetimi gibi onlar da Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti sayılmasının iyi olacağını düşünüyorlar.
Türkiye planı reddediyor
Filistinlilerin tüm itirazlarına rağmen Arap devletlerinin çoğu plana destek verirken Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump’ın planını sert sözlerle eleştirdi. Erdoğan “Kudüs’ün İsrail’e teslim edilmesinin” ve “Filistin topraklarına el konulmasına yasal çerçeve kazandırılmasının” bir “oldu-bitti” olduğunu ve Türkiye açısından “kabul edilemez” olduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na göre planın “ölü doğmuştu”, uygulanması mümkün değildi, TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise Kudüs’ün Türkiye ve Müslümanlar için “kırmızıçizgi” olduğunu hatırlattı, Müslüman Arap devletleri bunu hatırlamasa da. Meclis’te grubu bulunan bütün siyasi partiler de ortak açıklama yaparak -ki HDP de böyle durumlarda akla geliyor- Trump planını şiddetle kınadı ve yok hükmünde ilan etti. Abdullah Gül’den Muharrem İnce’ye dek Meclis dışındaki siyasi aktörler de birer birer kınadı. Trump’ın planına israil’in can düşmanı İran’ın karşı çıkması da sürpriz olmadı ama İran2ın da Arap-olmayan bir Müslüman ülke olduğu kayda geçmeli.
Ancak Erdoğan’ın verdiği tepki böylesine iddialı bir plan karşısında vermesinin tahmin edilebileceği şiddette olmadı, daha çok Kudüs’ün statüsüne ilişkin her zamanki açıklamalarından biri gibiydi; hatta Trump, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığında çok daha sert konuşmuştu. Bu belki de planın açıklanmasından bir gün önce, 28 Ocak’ta Trump ile yaptığı telefon görüşmesiyle bağlantılı bir durumdu. Rus yapımı S-400 füzelerinin alımı nedeniyle Türkiye’ye karşı Kongre yaptırımlarının gündemde olduğu bir sırada, Erdoğan’ın Trump ile şahsi dostluğunu her daim övdüğü akıldan çıkarılmamalı.
Erdoğan’ın şahsi dostluğuna güvendiği bir başka liderin de Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin olduğu biliniyor. Rusya mı ne yapıyor Trump’ın İsrail hamlesi karşısında? Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov’un açıklamasına göre, “Anlaşmanın tahlil edilme” süreci devam ediyor. Ama bu açıklama yapıldığı sırada Netanyahu, 30 Ocak’ta Putin’le görüşüp desteğini talep etmek üzere Moskova yoluna düşmüştü bile.
Konumuza dönersek, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD’nin ülkesine verdiği muazzam askeri ve siyasi desteğin de ötesinde, Amerikan yönetiminden kendilerine adeta ABD’nin bir parçasıymış, eyaletiymiş gibi davranmasını istediği görülebiliyor. ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’nin ortak üreticisi olduğu F-35’lerin Türkiye’ye sevkiyatını durdururken, İsrail’e sattığını düşünsenize; İsrail jetleri Türkiye’de imal edilen parçalarla uçuyor; Türkiye’nin parasını ödediği uçaklar ABD’de bir hangarda el konulmuş vaziyette yatıyor.
ABD yönetimi, hem Trump’ın Cumhuriyetçileri, hem de Demokratların verdiği destekle, İsrail adeta kendilerinin bir parçasıymış, bir eyaletleriymiş gibi davranmaya başladı. Adeta geriye bir tek bu duruma resmiyet kazandırılması kalıyor. Böylece ABD resmen bir Orta Doğu ülkesi haline gelir, herkesin bu fiili durumu kabullenmesi de daha kolay olur. Bu trajik konu kara mizahı dahi kaldırmaz ama yaşadığımız gerçek buna yakın bir şey maalesef.