Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 22 Şubat’ta İzmir’de, Libya’da “birkaç tane şehidimiz” olduğunu söyledikten birkaç saat sonra, bu kez Bergama’da, 5 Mart’ta Suriye için Rusya, Fransa ve Almanya liderleriyle buluşacağını açıkladı. Daha önce 6 Mart’ta Tahran’da yine Rusya ve İran liderleriyle gerçekleştirileceği yolunda haberler olan Astana toplantısının ne zaman yapılacağı ya da yapılıp yapılmayacağı da belli değil.
Bu arada Suriye’de İdlib cephesinde şehit sayısı en son iki tankçı ile 16’ya yükseldi. İdlib civarındaki gözlem noktalarının çoğu etrafındaki Rusya hava destekli Suriye rejim güçlerinin kuşatması da Türkiye’nin Suriye topraklarına asker sevkiyatı da devam ediyor. Libya’da Erdoğan’ın söz ettiği şehitlerin emekli Albay Okan Altınay ve Sinan Caferler olduğunu iddia eden Yeniçağ gazetesinden Batuhan Çolak ve Murat Ağırel’in sosyal medya hesapları silindi, haber de gazetenin internet sitesinden çıkarıldı. Bir Milli Savunma Bakanlığı kaynağı, YetkinReport’un sorusu üzerine “Türk Silahlı Kuvvetleri personelinden şehit olan yok” dedi. Her iki şehidin de Sarrac güçlerine destek olmak üsere gönderilen eğitim, koordinasyon ve istihbarat birimleriyle bağlantılı olduğu bilgisi var. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Libya’da isyancı Halife Hafter’in saldırılarında bir de tuğgeneralin yaralı olduğu yolunda duyumları olduğunu Twitter hesabına yazdı.
Libya’daki şehit haberleri, Hafter’in 18 Şubat’ta Trablus limanında, Feyiz Sarrac hükümetine silah getiren bir Türk gemisini vurduğunu iddia etmesinden sonra duyuldu. Bu haber ardından Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, hiçbir Türk gemisinin isabet almadığını açıklamıştı. Güvenlik kaynakları bu açıklamanın yanlış olmadığını, çünkü topçu ateşiyle isabet alanın, gemiden indirilen yükün istiflendiği liman deposu olduğunu söylüyorlar. Erdoğan’ın sözünü ettiği “100’e yakın lejyonerin” ise, Birleşik Arap Emirlikleri parasıyla Hafter safında savaşmak üzere çoğu Sudan kökenli Cancavit milisleri olduğu, aynı kaynaklarca bildiriliyor.
Diplomasinin sınırları zorlanıyor
Trablus saldırısından iki gün önce, 16 Şubat’ta Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığındaki heyetin Münih Güvenlik Konferansı çerçevesinde, 19 Ocak’ta Berlin’de toplanan Libya Konferansı‘nın devam toplantısına katılmış olduğunu kaydedelim.
Saldırı ardından Hafter’in Türkiye destekli birlikler çekilirse ateşkesi kabul edeceğini açıklaması, Sarrac’ın da ABD’nin, eğer isterse (2011’de büyükelçilerinin Bingazi’de öldürülmesi ardından kapattıkları) Trablus’taki üssü yeniden açmasına izin verecekleri açıklaması var. Herkes elindeki kozu uç noktalarda oynuyor.
Türkiye ve Rusya arasında 17 ve 18 Şubat’ta Moskova’da yapılan İdlib görüşmeleri ardından Kalın’ın “istediklerimizi alamadık” açıklaması biliniyor. Erdoğan’ın 19 Şubat’ta AK Parti grubuna hitabında, “İdlib’e saldırının an meselesi” olduğunu söylemesinden birkaç saat sonra ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Sözcüsü Dimitri Peskov, Türkiye’nin Suriye ordusuna saldırması İdlib için en kötü senaryo olur” demişti. Bu beyanlar ardından İdlib civarında çatışmalar alevlenmiş, 20 Şubat’ta bir Türk tankına yapılan saldırıda bir teğmen ve iki er şehit olmuştu.
Ertesi gün, 21 Şubat’ta (İdlib’ten Türkiye’ye yeni göç dalgasından en çok endişe edenlerden) Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Putin’i arayarak gerilimi gidermek için devreye girmeye hazır olduklarını bildirdiler. Daha önce 27 Ekim 2018 tarihinde dört lider, yine İdlib gerilimi üzerine İstanbul’da buluşmuştu. Erdoğan ve Putin’in 21 Şubat akşamı telefonla konuşması üzerinde anlaşma sağlandı. Putin bu görüşmeden önce Milli Güvenlik Konseyini toplandı.
Akşam saatlerinde görüşme başladı. O saatte Rusya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde “Ordu Günü” resepsiyonu vardı. Büyükelçi Aleksey Erkhov’un gerginliği gözlerden kaçmıyordu. Sık sık telefonuyla mesajlaşıyor, soran gazetecilere “devam ediyor” diyordu. Nihayet görüşmenin bittiğini de ondan öğrendik ama sonucunu ertesi gün Erdoğan açıkladı: İdlib toplantısı 5 Mart’ta yapılacaktı.
Libya-Suriye İstiklal Savaş mı?
Gelinen aşamada Suriye ve Libya’nın artık aynı çok bilinmeyenli denklemin unsurları haline geldiği görülüyor.
Zaten Putin’in Merkel ve Macron’la yaptığı telefon görüşmelerinde Suriye’nin yanı sıra Libya konusunun da ele alındığı açıklandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ve Libya’daki askeri nitelikteki hamleleri yeni bir İstiklal Savaşı olarak niteliyor. Bu benzetmenin gerekçesini ise şimdi oralara müdahale etmezsek daha sonra bunun bedelini içeride ödeyeceğimiz gibi bir mantıkla izah ediyor. Bu yönüyle seçim ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tehditleri sınırların dışında bertaraf etme çizgisiyle paralel bir tutum sergiliyor. Bu çizginin, sınırların ötesinde başka ülke toprakları ve Birleşmiş Milletler kurallarının başlaması gibi hukuki ve siyasi sorunları var. Yine de, bu çizginin hayata geçirilmesi için hava sahası güvenliği sağlanmadan kara birliklerini ateş hattına sevk etmek gibi ağır riskler alınıyor. Şehit cenazelerinin gölgesinde zor diplomasi derken kast edilen budur.
Bu söylemin bir de İstiklal Savaşı’nın anlam ve önemini adeta azaltıcı gibi bir boyutu var. İstiklal Savaşı vatan topraklarını işgal eden yabancı birliklere ve aynı zamanda işgalcilerle işbirliği yapan Osmanlı Sarayına karşı verilmiş bir ölüm kalım mücadelesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan kusura bakmasın ama bugün Suriye ve Libya’da yaşananları, ne kadar ciddi ve önemli olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları önderliğinde verilen ve hem yurdun kurtuluşu, hem de Cumhuriyetin kuruluşunu getiren İstiklal Savaşı’yla denk görmek doğru değildir.