Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 20 Mayıs’ta ABD Başkanı Donald Trump’la bir Covid-19 salgını, bir de Libya konusunu görüştü. Macron, Libya’da “artan dış müdahaleden” çok endişeliydi. Macron’un demek istediği, ABD’nin Türkiye’yi Libya hükümetine askeri destek vermekten vazgeçirmesiydi. Çünkü Türk askeri danışmanları ve insansız hava araçları sayesinde iki gün önce, 18 Mayıs’ta Libya hükümet güçleri isyancı Hafter güçleri kontrolündeki El Vatiye havaalanını ele geçirmişlerdi.
Bu konuya geleceğiz. Ama Macron’un Türkiye’yi Libya hükümetine destek gönderdiği için ABD’ye şikâyet ettiği aynı 20 Mayıs günü, Suriye’deki Hmeymim hava üssünden kalkan 6 Rus savaş jeti, Libya hükümetini ele geçirmek için ayaklanan Hafter’a destek vermek için El Cufra hava üssüne doğru havalanmıştı. Havacılık kaynaklarına göre uçaklar, geçen hafta İran’ın Hamadan havaalanında yakıt ikmali yaptıktan sonra Suriye’ye ulaşmışlar ve iki Su-35 jeti eşliğinde Libya’ya hareket etmişlerdi. Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa jetlerin tipini 4 adet Mig-29 avcı uçağı ve 2 adet Su-24 bombardıman uçağı olarak açıkladı.
Bu jetlerin de daha önceki Rus silah, cephane ve Wagner paralı askerleri gibi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) parasıyla kiralanıp kiralanmadığı henüz bilinmiyor. Ama Fransız Cumhurbaşkanı Macron gibi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de Halife Hafter güçlerinin mevzi kayıplarından endişe duymaya başladığı görülüyor.
Dengeleri değiştiren gelişme
Libya’da dengeler asıl olarak Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı oldu. Yine aynı 20 Mayıs günü Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libya’daki dengelerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteğinin başlamasından sonra “önemli oranda değiştiğini” duyurdu. Akar’ın bu açıklamasında da iki gün önce Başbakan Feyiz el-Sarrac’a bağlı güçlerin, başkent Trablus’un 140 kilometre güneybatısında, Tunus sınırı yakınlarındaki El Vatiye hava üssünü ele geçirmiş olmasının da payı vardı.
Vatiye hava üssü, daha 2015’te Ulusal Birlik Anlaşması imzalanıp, 2016’da Hafter anlaşmayı tanımadığını açıklamadan önce, 2014’ten itibaren Hafter güçlerinin kontrolündeydi. Hafter güçlerinin Libya’nın batısındaki en önemli köprü başıydı; Trablus’u kuşatma altında tutan birliklerin hava yoluyla malzeme ikmali ve hava desteği Vatiye’den sağlanıyordu. Nitekim üssün hükümet güçlerince geri alınması ardından Hafter Nisan 2019’dan beri devam eden Trablus kuşatmasını kaldırdı ve geri çekildi. Vatiye’nin ele geçirilmesindeki en büyük pay, bir gün önce, 17 Mayıs’ta Türkiye’den gönderilen insansız hava araçlarının üssü koruyan 2 adet Rus yapımı Pantsir-1 hava savunma sisteminden birini vurması olmuştu. Hafter güçleri diğer bataryayı bırakıp üsten çekilmişti. Yeni gelen Rus jetlerinin Libya’ya ulaşması ardından Hafter’in Türkiye’yi tehdit etmesine karşılık Dışişleri Bakanlığı 21 Mayısta, Türkiye’nin çıkarlarına saldırması durumunda Hafter’in “meşru hedef” haline geleceği uyarısında bulunmuştu.
Libya’daki Türk askeri varlığı
Türk güvenlik kaynaklarına göre bu üs ayrıca 18 Şubat’ta Trablus limanına yapılan saldırıda iki Türk güvenlik görevlisinin şehit edilmesiyle sonuçlanan saldırıda da kullanılmıştı. Hafter saflarındaki Sudanlı Cancavit milisleri limana saldırırken hava desteği Vatiye’den sağlanmıştı, aynı kaynaklara göre.
Türkiye’nin Libya hükümetine sağladığı askeri destekte en çok bilinen unsurlar silahlı (SİHA) ve silahsız insansız hava araçları (İHA). Bilindiği kadarıyla TUSAŞ yapımı “ANKA-S” ve Baykar yapımı “TB-2” insansız uçakları kullanılıyor. Pantsir-1 hava savunma bataryasını vuran SİHA’nın, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın ekibince geliştirilen TB-2 olduğu bildiriliyor. Bunun yanı sıra ASELSAN tarafından geliştirilen “İHTAR” İHA-Savar radarlarının, Hafter güçlerinin kullandığı Çin yapımı Wing Loong-2 SİHA’larının saptanıp düşürüldüğü medyaya yansımış bulunuyor.
Bunun yanı sıra Türkiye’den sevk edilen topçu birliklerinin de özellikle Trablus’un korunmasında önemli rol üstlendiği anlaşılıyor. Örneğin, Hafter güçlerinin sözcüsü, Aralık 2019 sonlarında Trablus’a girmelerine “Türk subayların kullandığı topun” engel olduğunu söylemişti. YetkinReport’a konuşan güvenlik kaynaklarına göre Libya’ya giden askeri eğitmen, özel harekât ve istihbarat birimleri ise hem Libya ordusu hem de Suriye’den giden milislerin eğitilmesinde görev alıyor. (Hem Hafter, hem de Sarrac saflarında Suriye’den taşınan milisler bulunuyor.) Türkiye’nin Libya’daki destek operasyonunun planlama ve koordinasyonunun Genelkurmay İkinci Başkanı Korgeneral Metin Gürak komutasında yürütüldüğü de medyaya yansımış bulunuyor.
Sahadaki durum: zafer demek için erken
İsrail medyasında 21 Mayıs’ta yer alan yorumda, Hafter güçlerinin arkasında Mısır, Rusya ve BAE’nin askeri desteğinin bulunmasına karşın şu anda “kazanıyor” görünmesinin temel nedeni, “hedeflerini sınırlı tutmuş” olması. Bu da ağırlığı “Trablus’un savunulmasına” vermiş olması olarak tahlil edilmiş makalede. (Bu arada İsrail’in tutumundaki değişiklik dikkat çekici. Yine 20 Mayıs günü, İsrail’in BM Daimi Temsilcisi Danny Danon, İran’ın Hafter güçlerine, Suriye üzerinden aralarında zırh delici füzelerin de bulunduğu silahlar gönderdiği şikâyetinde bulundu.)
YetkinReport’a konuşan diplomasi kaynakları da hedefin net konmuş olmasına önem veriyor. Bir kaynak, “Asıl amaç Trablus’un düşmemesiydi. Dolayısıyla, Hafter’in kuşatmayı kaldırmak zorunda kalması önemli bir aşama” diyor.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin El Vatiye hava üssünü ele geçirmesinden sonra, ülkedeki sosyal yapının temelini oluşturan aşiretlerden bazılarının saf değiştirdiği bildiriliyor. Aynı diplomasi kaynağı Sarrac’ın Tunus sınırını kontrol altına almasının “sırtını yaslayabileceği bir dayanak bulması” anlamına geldiğini söylüyor.
Sarrac güçlerinin şimdiki hedefi Trablus’un 100 kilometre kadar güneydoğusundaki Terhune şehri. Bu şehir hem Misrata limanına giden kara yoluna hâkim, hem de petrol yataklarına yakın. Anadolu Ajansı, Türk İHA ve SİHA’larının 20 Mayıs’ta Terhune’de 2 Panstir bataryasını daha imha ettiğini duyurdu. (BAE, Rusya ile 800 milyon dolarlık Pantsir ve SA-19 füzeleri alım anlaşması 2019’da imzalandı; onların bir kısmı şimdi Libya’da.) Hafter’in isyancı Libya Milli Ordusunun da Terhune civarında bir Türk SİHA’sını düşürdüğünü söylemesi, burada da çarpışmaların yoğunlaştığının işareti. Hem güvenlik, hem de diplomasi kaynakları, hükümet yanlısı basının “zafer” yayınlarına temkinle yaklaşıyor. Trablus’un kuşatmadan kurtulmasının önemli bir aşama olduğuna, sahadaki dengenin ilk kez değiştiğine ancak durumun hâlâ akıcı olduğuna inanıyorlar.
Siyasi dengeler de değişiyor
Macron’un Trump’tan Türkiye’ye karşı destek istemesi ardından Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “Libya’da çözüm askeri değil, siyasi olacak” açıklaması, Fransa’nın istediğini tam olarak alamadığı anlamına geliyor. Çünkü aynı ifadeyi, aynı kelimelerle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da kullanıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Güvenlik ve Dış Politika Baş Danışmanı İbrahim Kalın’ın 22 Mayısta ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Patrick O’Brian ile görüşmesinde de aynı konunun öne çıktığı anlaşılıyor. Aslında BAE, Mısır ve bir ölçüde Suudi Arabistan dışında herkesin amacı aynı görünüyor: Hafter’i barış masasına oturtmak.
Çünkü ABD, Suriye’den sonra Rusya’nın Libya’da da avantaj sağlayacağı bir projeye destek olmak istemiyor. Zaten Rusya’nın bir rövanş sorunu da var. Libya denkleminden 2011’de bir NATO operasyonuyla çıkarılmasını affedemiyor; Avrupa’nın güneyinde yeniden bir askeri üs kurma hedefi de var. Bu nedenle örneğin NATO da başından bu yana Birleşmiş Milletlerin tanıdığı Sarrac hükümetinden yana tavır alıyor. Üstelik NATO’da oy birliği sistemi bulunmasına ve Hafter’e destek veren Fransa ve Yunanistan’ın da NATO üyesi olmasına rağmen. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg en son 16 Mayıs’ta Sarrac hükümetine desteğini yineledi; tabii askeri olarak değil, siyasi olarak.
Ama tabloda başka çelişkiler de mevcut. Çünkü Rusya (ve stratejik ortağı Çin) Libya’da meşru güç olarak Sarrac’ı tanıyan BM’nin veto hakkına sahip beş Güvenlik Konseyi üyesinden ikisi. Fransa da öyle.
Türkiye ve İtalya’nın Libya tutumu giderek yakınlaşıyor. TCG Salih Reis ve İtalyan ITS Virginio Fasan firkateynleri 17 Mayıs 2020’de Akdeniz’de ortak NATO tatbikatında görülüyor.
Foto: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Bu arada Avrupa Birliği (AB) sahil komşusu Libya konusunda da darmadağın bir görüntü çiziyor. Bundan yüz yıl kadar önce Libya üzerine savaşan İtalya ve Türkiye, Sarrac’ı destekliyor. İtalya, Şubat ayında Sarrac hükümetiyle Türkiye’ninkine benzer bir İşbirliği Anlaşması imzaladı. İtalyan Dışişleri Bakanı Luigi De Maio, 19 Mayıs’ta Libya’nın hava ve deniz sahasını denetim projesi olan IRINI’nin, Libya-Mısır kara sınırını da kapsayacağını duyurdu. Bu Trablus’un talebiydi. Bu arada Türk ve İtalyan deniz kuvvetleri Doğu Akdeniz sularında, Libya açıklarına uzanacak şekilde birbiri ardına ortak tatbikat yapıyorlar. Fransa, malum Hafter’in gizli destekçilerinden. Almanya ise ortada, kendisini ara bulucu olarak konumluyor. Çelişkiden söz etmişken Türkiye de Suriye’de BM’nin hâlâ hükümet olarak tanıdığı Beşar Esad’a karşı olan Suriye Milli Ordusunu (eski ÖSO) destekliyor. Libya siyasetini de Sarrac’ın BM tarafından tanınan hükümet olması söylemine dayandırıyor. Her ülke neticede kendi çıkarına göre hareket ediyor.
Türkiye Hafter’i masada istiyor.
Çünkü Hafter geriletilmiş olsa bile, tıpkı Sarrac hükümeti gibi dış desteğe muhtaç olsa da, Hafter’in de Libya da iki günde ortadan kalkmayacak bir güç olduğu, dolayısıyla uzlaşma gerektiği ortada. Aslında Rusya, Çin ve Fransa da Hafteri masada istiyor. Putin’in Ocak başında Hafter’i ateşkes imzalamaya razı etme girişimi başarısız kalmıştı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in girişimiyle 19 Ocakta Berlin’de toplanan Libya Konferansı da bunu sağlayamadı.
Çünkü BAE ve Mısır, ki bu koalisyona Suudi Arabistan’ı da katmalıyız, Hafter’in sonuna dek gitmesini Libya’nın tamamını almasını istiyorlar; dertleri uzlaşma değil. O cephede kilit ülke Mısır. Çünkü Mısır tutum değiştirdiği zaman, BAE’nin Libya’da fiziki dayanağı zayıflayacak. Örneğin Hafter’e hava desteği veren BAE jetleri Mısır’da üsleniyor. Hafter’in kara ikmal hatları da Mısır üzerinden geliyor.
Libya’daki isyancı güçlerin başındaki Halife Hafter, en büyük destekçisi olan BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ile birlikte görünüyor.
Foto: The Libya Observer
Hafter içinse Sarrac ile masaya oturmak, bütün bir ömür peşinden koştuğu Libya’nın tek hâkimi olma projesinin sonu demek.
Türkiye, Libya’da çok riskli bir hamle yaptı, riskler hâlâ geçerli, ama bu hamleyi yapmamış olsaydı, şimdi Trablus muhtemelen Hafter’in kontrolünde, dolayısıyla Orta Doğu ve Akdeniz dengelerinde Türkiye’nin rakiplerinin etkisi altında olacaktı. Gelecek yine de belirsiz ama Akar’ın dediği üzere, denge “önemli oranda” değişmiş görünüyor. Gelişmeleri yakından izlemeye devam ediyoruz.