14 Temmuz 2020 günü TBMM’de görüşmeler yapılıyor. Konu 15 Temmuz programı. AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş konuşuyor. Konuşmasında “Sayın Fethullah Gülen” diye hitap edince, oturumu yöneten AK Partili Süreyya Sadi Bilgiç kendisini uyarıyor: “Sehven (yanlışlıkla) Sayın Fethullah Gülen dediniz, düzeltiniz” diyor. O da “Genel Kurul’dan özür diliyorum. Dil sürçmesi. Muhalefet laf atınca insicamınızı (söz düzeni) bozuyor” diyor. Yani onun suçu da muhalefette.
Ama bu özür kabahatinden büyük. Demek ki muhalefet kafasını karıştırınca ağzından öyle çıkıvermiş. Batılılar “Freudian slip” derler, bilinç altının dışa vurumu anlamında. Biz “dil sürçmesi” deriz, “içi dışına vurdu” da deriz, “Allah söyletti” de deriz. TBMM Başkan Vekili Bilgiç, Muş adına “sehven” diyerek onu kurtarmış aslında. Düşünebiliyor musunuz böyle bir ifadeyi “sehven” bir muhalefet milletvekilinin sarf ettiğini? Başına gelebilecekleri düşünebiliyor musunuz? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan belki de televizyonlara çıkıp “İşte gerçek yüzleri” demeye başlamıştı bile.
Ama hayır, Erdoğan “Asgari müştereklerde buluşabildiğimiz zannıyla bunlara yardımcı oldum. Rabbim de milletim de bizi affetsin” dedi ve konu kapatıldı.
Aldanmasaydı 15 Temmuz olmazdı
Aynı Erdoğan 14 Temmuz’da Ayasofya’nın “yanlış bir kararla müzeye çevrilmiş olduğunu” şimdi kendisinin düzelttiğini söyledi. Yanlış karar, Mustafa Kemal Atatürk’ün olunca her türlü hakaret mubah görülüyor, ama Erdoğan’ın olunca “Rabbim ve milletim” affetsin diyerek işin içinden sıyrılmak mümkün görünüyordu.
Oysa Erdoğan aldanmayabilirdi. 15 Temmuz sadece Erdoğan’a devirmeye değil, tıpkı önceki darbe girişimi ve karşı devrimler gibi Meclis’i dağıtmaya değil, bu defa Atatük’ün kurduğu laik Cumhuriyete son darbeyi vurmaya yönelikti. Kökleri siyasi İslamda olan, biri yasal, diğeri yasadışı olan iki hareketin fraksiyon kavgası gibiydi adeta. Ve yasadışı olan, yasal olanın kanatları altında beslenerek devasa boyutlara gelmişti. Erdoğan yıllarca Fethullah Gülen örgütünün devlet kademelerine yerleştiği konusunda hem muhalefet hem medya tarafından uyarıldı. Erdoğan’ın yanıtı kendisini uyaranları teröristlikle darbecilikle suçlamak oldu. Daha sonra “aldatıldığını” söylediği Ergenekon vb davaları konusunda CHP’nin önceki Genel Başkanı Baykal’ı “Ergenekoncuların avukatı” ilan edip, o zaman kendisinin de “savcısı” olduğunu söylediği günleri hatırlıyor musunuz? Savcı Zekeriya Öz idi ve Erdoğan ona Başbakanlığa ait Mercedes makam otomobili tahsis etmişti; şimdi kaçak, aranıyor. Erdoğan’ın MİT’e güvenmeyip, Ulaştırma bakanlığı altında kurdurduğu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) üzerinden -kendisininki dahil- bütün telefon dileme işini Fethullahçılara emanet etmesini hatırlıyor musunuz? Ya Fethullahçı savcılar İlker Başbuğ’u tutuklayıp Hakan Fidan’ı da tutuklamak istedikten sonra Fethullah Gülen’i “hasret bitsin” çağrısıyla Türkiye’ye davet etmesini?
Ya şimdi kimlere güveniyor?
Erdoğan’ın Gülen yanılgısının bedelini milletçe ağır ödedik 2016’da 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece.Üzerinden dört yıl geçti. 15 Temmuz kâbusundan alnının akıyla çıkmış bir gazeteci olarak rahatlıkla konuşabiliyorum: Erdoğan, Fethullah Gülen’e “yanlış bir kararla” güvenmeye devam etmeseydi, 15 Temmuz askeri darbe girişimi olmazdı.
15 Temmuz sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal ile Fethullahçılarla birlikte çok sayıda laik, demokrat, cumhuriyetçi kadrolar da tasfiye edildi. Ya siyasi kanat? Fethullahçıların bütün partilere girdiği ama bir tek -Erdoğan’ın iyi niyetli zannederek “destek olduğunu” söylediği AK Parti’ye girememiş olduğuna kaç kişi inanıyor? Girenleri de kendileri ayıklamışlar, öyle söylüyorlar. Peki, yargılanmışlar mı? Hayır. Bülent Arınç, Melih Gökçek’i Ankara’yı cemaate “parsel parsel satmakla” suçladı. Harekete geçen savcı duydunuz mu bugüne dek?
Bugün boşalan o kadroların yerinde başkaları var. Şimdi yargı, güvenlik, eğitim filan onlara emanet. Yarın bir gün onlar da ters yollara saparlarsa, Erdoğan onların da gerçek niyetini anlamış olarak bir af daha mı diler bizden dersiniz? Ankara’da yoğun olarak konuşulan Cemaatle köprü kurmanın, ya da bölüp bir kısmını tövbe yoluyla AK Parti saflarına “kazanma” senaryolarına hiç girmeden soruyorum: Erdoğan şimdi kimlere güveniyor?
Yanlışlıkla “Sayın Gülen” demiş AK Parti vekili, öyle diyor.
Kendi adıma, bir 15 Temmuz daha yaşamak istemiyorum.