Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun epey bir yıldır kafa patlattığı “CHP nasıl iktidar olur?” sorusu, gazeteci Fikret Bila’nın son kitabının başlığı. Siyaseti kırk yıldır izleyen değerli meslektaşım ve arkadaşım Bila’nın CHP ve merkez soldaki diğer partiler üzerine bilgi ve gözleminin o partilerin yöneticilerinin çoğundan fazla olduğuna inanırım. Kitabın yazılma sürecinde de birkaç kez bir araya gelip konuştuğumuz oldu, merakla bekliyordum, bir çırpıda okudum.
Neden mi? Çünkü geçenlerde de yazdım, muhalefet değişmeden iktidar değişmez ve iktidarlar hep aynı kaldıkça da demokrasi çoğulcu demokrasi olmaktan çıkar görüşündeyim. Değişim içinse ister muhalefet ister iktidar partisi olsun güçlü bir değişim programı ve o programı günün koşullarına göre geliştirme cesareti bulunması gerektiğine inanıyorum. Önümüzdeki iki örnek, Bülent Ecevit ve Tayyip Erdoğan’dır. İkisi de (Ecevit 1972’de, Erdoğan 2001’de) içinde bulundukları muhalefet hareketine göre cesur, hatta cüretkâr programlarla çıkıp başarıya ulaştı, ama ikisi de programlarına sahip çıkıp yenileyemeyince başarıları parıltısını yitirdi.
CHP’nin sıçrama yapamama sorunu
Bila, gerçek anlamda 1950’de geçtiğimiz çok partili rejimden bu yana geçen 70 yılda CHP’nin bir kere olsun tek başına iktidara gelememiş olmasını çıplak bir gerçek olarak önümüze koyuyor.
Ayrıntılı seçim analizleriyle bunun gerekçelerini de “CHP’nin dindar kesime, Kürt seçmene, kırsalda yaşayanlara ve yoksul kent yoksullarına ulaşma ve onların desteğini kazanma konusunda sorun yaşamasında” buluyor. Geriye ne kalıyor derseniz, şehirli, eğitimli, orta sınıf kalıyor; “beyaz yakalılar” yani. Onlar da CHP’nin sıkışıp kaldığı yüzde 25 çıtasının önemli bir kısmını oluşturuyor.
CHP’de de bir kendini yenileyememe sorunu var. Bununla genel başkan değişikliklerini kast etmiyorum, zaten program aynı kalıp genel başkan değişince, evet, Kılıçdaroğlu örneğinde gördüğümüz gibi belli bir kıpırdanma oluyor, ama sıçrama olamıyor.
Bila bu nedenle net ifadelerle “CHP, örgütlenmesini ve parti içi yarışı demokratikleşmelidir” diye yazmış. “Türkiye “başkansallaştırma” sorunu yaşayan bir ülkedir. (…) [Değişmez başkan sorununu] önlenmesi için CHP’nin örnek oluşturacak şekilde daha demokratik bir yapıya kavuşturulması gerekir.” Ayrıntısına girmeyeyim, kitapta anlatmış.
Yüzde 25 tuzağı nasıl aşılacak?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Erdoğan olmasın da” mantığıyla verilen oyları kalıcı saymak yanılgı olur. Öte yandan 2019 yerel seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun izlediği ittifaklar politikası ve aday seçimiyle elde edilen başarı da ortada. CHP’nin kendisine hiç oy vermeyen kesimlerden de oy alabildi ittifaklar sayesinde. Üstelik Atatürkçülük söylemini terk etmeden.
Tabii Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi yerel seçim değil. Yine de Bila, dindar seçmen, Kürt seçmen ve kent yoksullarına ulaşma gereğinin yanına güçlü bir yerel yönetimler programı ihtiyacı koymakta haklı. Ve iki konu daha: toplumsal cinsiyet eşitliği ile çevre duyarlılığı ve sürdürülebilir kalkınma.
Bila bunları sıralarken işin kuramsal çerçevesini de ihmal etmemiş 450 sayfalık çalışmasında. Sosyal demokrasinin, doğum yeri olan Avrupa’da ve Türkiye’de ortaya çıkışındaki farklılıkları ve bunun getirdiği sorunlara da değiniyor. 1970’lerin sonunda soldaki tartışmalara aşina iki gazeteci olarak birbirimize “revizyonist Bernstein” ve “dönek Kautsky”nin daha haklı olduğunu itiraf etmemiz birkaç yıl almıştı. Meraklıları o tartışmayı da zevkle okuyabilir. Siyasete ilgisi olanlar kaçırmamalı zaten.