Berat Albayrak’ın 8 Kasım’daki istifasının üzerinden 24 saat geçtikten sonra kabulü ile ortaya çıkan zincirleme skandallara gelmeden önce iki konuya değinmek istiyorum.
Birincisi, Kurtuluş Savaşının ve Cumhuriyetin kuruluşunun önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 82’inci yılında saygı ve sevgiyle anıyorum. Ülkede sivil ve samimi Atatürk sevgisinin yeşermesi için demek ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti iktidarıyla açığa çıkan negatif enerjiye ihtiyacımız varmış.
İkincisi, gazeteci arkadaşlarımız Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve Aziz Oruç 9 Kasım’da tahliye edildi. Sırf yazdığı ve söylediği, yani ifade özgürlüklerini kullandıkları için terörist ya da casus suçlamalarıyla tutuklu yargılanan diğer meslektaşlarımızın da tahliyesini talep ediyor, bekliyorum.
Gelelim Albayrak olayıyla açığa çıkan zincirleme skandallara. Bu skandallarla önümüze çıkan en kritik soruya ise skandallar zincirini sıraladıktan sonra yanıt arayacağız.
Skandallar zincirine önce medya ve iletişim ile başlamak istiyorum, çünkü 8-9 Kasım bazı yüz karası meslektaşlarımız yüzünden Türk basının çöktüğü gün olarak tarihe geçmeyi maalesef hak etti.
“Bir kısım gazete ve televizyonlar”
Şimdi yazacaklarımın yalanlanması, “Hayır, biz kendi hür irademizle bu istifayı haber yapmaya layık önemde bulmadık” denmesi ayrı bir skandaldır ama aşağıda yazacağım sefaletten iyidir.
Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin cefakâr yazı işleri elemanları gece yarılarına kadar, yazıp hazır ettikleri haberlerin yayınlanıp yayınlanmayacağı talimatını beklediler başlarındakilerden. Haber gelmedi. Talimatı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan beklemiyorlardı. Başında Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak’ın bulunduğu Sabah’tan bekliyorlardı. Haber gelmedi. Sabah gibi Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak gibi gazeteler, dünyanın her ülkesinde manşet olacak bu haberi vermediler. İnternet sitelerinde de vermediler.
Oysa yine hükümet çizgisindeki Türkiye gazetesi, olması gerektiği gibi manşetinden verdi haberi. Habertürk verdi örneğin, hem internet sitesi hem TV’de. Oysa Sabah grubuna bağlı ATV, CNN Türk ve NTV “haber kanalları” suskunluklarını koruyorlardı.
Vergilerimizle ayakta duran kamu yayıncısı TRT gibi NTV, CNN Türk izleyicileri de Albayrak istifasını, istifadan 21 saat sonra CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun basın toplantısı yayınında duydu. Medya adına utanç verici bir gündü.
Beştepe krizi yönetemedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2018 seçimleri ardından Hazine ve Maliye Bakanlıklarını birleştirerek başına getirdiği, dünya liderlerin karşısına halefi gibi çıkardığı damadı Albayrak’ın istifasını kendisine sunmak yerine instagram hesabından duyurması zaten skandallar zincirindeki ilk halkaydı.
Erdoğan’ın damadının sosyal medya üzerinden gelen bu istifasını, istifa bile diyemeden İletişim Başkanlığı yoluyla kabulü 27 Saat aldı. Ülkenin ciddi bir mali kriz içinde olduğu sırada Hazine ve Maliyenin emanet edildiği, üstelik bir aile üyesinin gidişi üzerine Erdoğan iktidarının 27 saat söyleyecek bir söz bulamayacak kadar sarsıldığını gösteriyordu.
Ancak çıplak gerçeği dile getirmek AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’e düştü. İstifadan 24 saat sonra yaptığı basın toplantısında Hazine ve Maliye Bakanının istifasının kendilerini ilgilendirmediğini, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bu kararları tek başına Cumhurbaşkanının alacağını söyledi.
Tek adam yönetiminin itirafı skandallar zincirinin bir başka halkasıydı.
Kapalı kapılardan sızıntı başladı
Erdoğan’ın 6 Kasım’da Murat Uysal’ı Merkez Bankası Başkanlığından alıp yerine Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ı getirmesi sonrasında ortaya dökülen başka skandallar da vardı.
Bunlar arasında örneğin, Ağbal’ın Cumhurbaşkanına sunduğu bir dosyada Albayrak’ın Merkez Bankası ve ekonominin gidişi konusunda tam bilgi vermediği iddiası vardı. Bunun üzerine Beştepe koridorlarında, tanıklar önünde Albayrak, Ağbal’ı azarlamıştı.
Sonra Merkez Bankasının Eylül toplantısı ardından Eklim’de de döviz kurunu rahatlatmak için faiz artırımına gitmesi son anda Erdoğan tarafından durdurulmuştu.
Albayrak, kapalı bir toplantıda AK Parti milletvekillerine “İstesek dövizi düşürürüz. Faizi yükseltsek düşer. Ama istemiyoruz” diyerek sorumluluğu Erdoğan’a yüklemek istemişti.
Bu arada 1 dolar 8,5 lirayı bulmuştu. Yine böyle bir toplantıda Albayrak’ın “Ekonomideki sorun psikolojik” demesine Bülent Arınç itiraz etmiş, kriz endişesini dile getirmişti.
Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Soylu’dan “Albayrak gitmezse DEVA ya da Gelecek partisine geçecek 30-40 milletvekili” iddiasını araştırmasını istediği iddiası da vardı.
Skandallar zincirindeki bu halkaları hep son birkaç günde öğrendik.
Sistemin iflası eleştirisi ve seçim talebi
CHP lideri Kılıçdaroğlu tabloyu bir “devlet krizi” olarak niteledi. Erdoğan’ın devleti bir aile şirketi gibi yönetmesi sonucu bu noktaya gelinmişti. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Türkiye’nin “aile içi kaprislere” mahkûm edildiğini söyledi.
HDP tarafından yapılan yazılı açıklamada derhal erken seçim istendi.
Erken seçim dendiğinde gözlerin çevrildiği MHP lideri Devlet Bahçeli, Soylu istifa ettiğinde ilk devreye giren siyasetçi olmuştu ama bu defa kılını kıpırdatmadı.
İyi Parti lideri Meral Akşener, DEVA Partisi lideri Ali Babacan ve Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun ortak noktaları ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin iflas ettiği ve güçlü parlamento sistemine geçilmesi gereği oldu.
Erdoğan’ın gündem değiştirmesi için bir şeyler yapması gerek ama henüz ABD seçim sonuçlarını tanımaya hazır olmadığı anlaşılıyor.
Lütfi Elvan ve Naci Ağbal kurtarır mı?
Naci Ağbal AK Parti milletvekilliği ve bakanlığı yapmış siyasi bir isim, Merkez Bankası başına getirilmesi Anayasa bakımından da tartışmalı. Ancak en azından iktisattan anlayan ve uluslararası sermaye çevrelerinin az çok tanıdığı bir isim olması nedeniyle mali piyasalar olumlu tepki gösterdi. Dolar 8,50’den 8,25’e düştü diye seviniliyor, bu da skandallar arasında sayılmalı aslında. Tabii bunda Naci Ağbal’ın iş dünyasından önemli isimleri arayarak “daha fazla diyalog, şeffaflık ve öngörülebilirlik” vaadinde bulunmuş olmasının ve Berat Albayrak’ın gidişinden duyulan memnuniyetin de etkisi var.
Albayrak’ın yerine getirilen Lütfi Elvan, daha önce Kalkınma Bakanlığı ve -bir türlü yapılmayan- reformlardan sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevinde bulunmuştu. Ama bunun da ötesinde Elvan halen milletvekili, bu durumda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gereği milletvekilliğini de bırakması gerekebilir. Elvan’ın Davutoğlu başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldıktan sonra yanında durma medeni cesaretini gösteren tek bakanı olduğunu da hatırlatalım.
Ancak esas soruya gelmeden sorulması gereken soru, Elvan ve Ağbal’ın mali krizin ekonomik krize, onun da siyasi krize evrilmesini durdurup durduramayacağı. Erdoğan’ın ekonomi cephaneliğindeki ağır topların sayısı giderek azalıyor bu anlamda.
Gelelim asıl soruya
Skandallar zincirinin devamı gelebilir. Çünkü böyle durumlarda cin şişeden bir kez çıktı mı yeniden girmesi zordur.
Erdoğan’ın 17-25 Aralık iddiaları ardından en korktuğu şeylerden biri aile içinde çatlak çıkmasıydı. Hatta 31 Mart 2019’da İstanbul’da alınan seçim yenilgisi ardından seçim tekrarı istenmesi kararının, o gece yakın ekip ve aile arasında Albayrak’a sahip çıkılması kararından sonra alındığı bilgisi kulislere düşmüştü. Aile, duvarda küçük bir delik açılsa bile kısa sürede büyüyeceğinden endişe ediyordu. Nitekim 23 Haziran’da İstanbul’da CHP adayı Ekrem İmamoğlu karşısında daha ağır bir yenilgi alınmasına rağmen aile de Beştepe de birbirine kenetli durdu.
Oysa şimdi aile duvarında büyük bir siyasi gedik açıldı, küçük bir delik değil.
Soru şu: Albayrak’ın gidişi bir nihayet mi, yoksa başlangıç mı?
Erdoğan eğer Albayrak’ın gidişini AK Partiden başka gidişleri engellemek amacıyla ya da yol olmasın diye sineye çektiyse bu koltuğunu korumak için isim feda etmeye başladığı anlamına gelir mi?
Devamı gelir mi?
Ve muhtemel sonuçları
Albayrak’ın gidişi öteden beri Albayrak ile geçinemediği bilinen bazı isimlerin güçlenmesi sonucunu getirebilir.
Örneğin, İstanbul yenilgisinden Albayrak’ı sorumlu tutan Binali Yıldırım.
Örneğin, belki söylemeye bile gerek yok ama, Süleyman Soylu.
Albayrak’ın gidişi devlet kademelerine kendi referansı ile yerleştirilen bakan yardımcısı, genel müdür, başkan düzeyinde bazı isimlerin de tasfiyesine yol açar mı?
Peki Albayrak’ın gidişiyle ekonomi politikasında, Necmettin Erbakan’ın deyişliyle “pansuman tedbirleri” dışında ciddi yapısal reform ihtimali var mı? Erdoğan zamanında CHP işbirliği ile attığı ama sonra çoğunu geri aldığı siyasi ve ekonomik reform adımlarına döner mi? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kaldıkça zor, imkânsız derecesinde zor, hayal kurmanın alemi yok.
Erdoğan bütün yetkileri tek başına kullanmakta ısrar ettiği müddetçe iş dünyası dolar 8.50’den 8,25’e düştü diye, hatta bakarsınız, kimbilir 8’e 7 buçuğa bile düştü diye sahte mutluluklarla avunur ancak. Geçim sıkıntısı ve işsizlik açmazındaki vatandaşın sözü bile geçmiyor bu oyunda.