Dışarıda durum malum. Türkiye en güçlü ordularından birine sahip olmakla övündüğü NATO’nun 1-2 Aralık zirvesinde ABD tarafından ittifakı bozmakla suçlandı. Suçlamanın haksız olup olmadığını tartışmıyorum. Suçlamanın Rus S-400 füzeleri nedeniyle gelecek ekonomik yaptırımların habercisi olmasından söz ediyorum. Önümüzde 10-11 Aralık Avrupa Birliği Zirvesi var. Orada da ekonomik yaptırımlar gündemde. Türkiye’ye yapılan haksızlığı tartışmıyorum. “Yaptırımlar sembolik olur” türünden züğürt tesellisi de aramıyorum. Sadece somut olarak ekonomik ve siyasi yaptırımlar kapıda diyorum. İç siyaset ve ekonomiye birazdan geleceğiz ama yalnızca bu iki gelişme dahi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde zor karar değişiklikleri, zor dönüşler eşiğinde. Kaldı ki Rusya ile de işler yokuşta.
İçeride durum farklı değil. Şimdiye dek Erdoğan’ın siyasette MHP lideri Devlet Bahçeli’nin talepleri doğrultusunda aldığı destekle ilerlediğini söylemek mümkündü. Oysa şimdi AK Parti iktidarının bir gizli ortağının daha öne çıktığı görülebiliyor. TOBB Genel Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun AK Parti-MHP ortaklığı olan Cumhur İttifakında üstlendiği önemli rol de, Erdoğan’ın zor kararları almasının önüne geçemeyebilir.
Siyasette Bahçeli, ekonomide Hisarcıklıoğlu
Erdoğan için siyasette Bahçeli neyse, ekonomide Hisarcıklıoğlu’nun o olduğu görülüyor. Hisarcıklıoğlu’nun taleplerinin Erdoğan’ın kararları üzerindeki etkisini daha Koronavirüs Covid-19 salgınının ilk günlerinde görmüştük. Erdoğan 18 Mart’ta ilk korona önlemleri ilan ederken, mesele işten çıkarma yasağını ilana geldiğinde Hisarcıklıoğlu’ndan yana bakarak, adeta anlayışını beklercesine “Anlaşıyoruz değil mi?” sorusunu boşa sormamış, bu durum da gazetecilerin gözünden kaçmamıştı.
Hisarcıklıoğlu 7 Aralık’ta da sosyal medyadaki mesajlarıyla bu etkisini gösterdi. Mesajlar yine ortalığı kasıp kavuran, artık hepimizin ailelerini vuran, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın dahi kontrolden çıktığını söylediği korona salgınıyla ilgiliydi. Biri, Sağlık Bakanlığının temaslı kişilerde karantinanın 14 günden 10 güne indirmesi kararıydı. Diğeri de İçişleri Bakanlığının yeme-içme yerleri ve online sipariş noktalarındaki çalışma saatlerini 10.00-24.00 arasına uzatması. “Halk sağlığı mı, ticaret mi?” sorusuna verilmiş bir yanıt gibiydi bu. Aslında Haziran ayında okulların değil, AVM’lerin açılması sürecinde de bir başka soru da yine öncelikli işi TOBB üyelerinin çıkarlarını korumak olan Hisarcıklıoğlu etkisiyle yanıtlanmıştı.
Bu arada reformlar cephesinde…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’de 2021 bütçesi üzerine sert tartışmaların yaşandığı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçenin “Londra’daki tefecilerin” çıkarları doğrultusunda hazırlandığını ileri sürdüğü 7 Aralık günü yabancı sermaye temsilcilerine bir kez daha reform sözü veriyordu. Hatırlanabileceği gibi damadı Berat Albayrak’ın yerine Hazine ve Maliye Bakanlığına getirdiği Lütfi Elvan ile kamuoyu önüne ilk çıkışı da 11 Kasım’da yine Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) heyetiyle görüşmesi olmuştu.
Ancak Erdoğan’ın sözünü ettiği hukuk reformunun yıllardır hüküm giymemiş halde hapiste tutulan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın da tahliyesiyle sonuçlanması ihtimali Bahçeli’nin tepkisine yol açmıştı. Erdoğan kırk yıllık dava arkadaşı Bülent Arınç’ı bir kalemde silmekte tereddüt göstermemişti. Bu arada 27 Kasım’da yapılan Türkiye Varlık Fonu (TVF) toplantısında Albayrak’ın Başkan Vekilliği görevine de son vermiş ve yerine atama yapmamıştı. Hisarcıklıoğlu’nun da etkili bir üyesi olduğu TVF’nun kontrolünde bulunan Borsaİstanbul’un yüzde 10’unun 200 milyon dolara Katar’a satıldığı da o toplantı sonrasında ilan edilmişti.
Askerleri ziyaretin başka boyutu
O 27 Kasım günü TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski ve yönetimiyle reformları görüşen Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, bir sonraki gün, 28 Kasım’da Hisarcıklıoğlu ve TOBB heyetiyle buluştu. TÜSİAD ve TOBB’un gündemlerinin aynı olmadığı yapılan açıklamalardan belli oldu. TÜSİAD korona salgının bir an önce atlatılması ve demokrasinin kalitesinin artırılması yoluyla yatırım ortamının iyileştirilmesi üzerinde dururken, TOBB küçük işletmelerin öne çıkardığı dükkânı açık tutma zorunluluğuna dikkat çekiyordu.
Sonra 2 Kasım’da bir önemli gelişme daha oldu. TOBB öncülüğünde Türk-İş, Hak-İş, TESK, TİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen başkanları topluca Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı ziyarete gittiler. Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve kuvvet komutanları da oradaydı. Ziyaretin amacı, CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın tank paleti fabrikasının Katar ortaklığına satılmasından söz ederken “satılmış” sözcüğünü kullanmasını kınamak olarak açıklandı.
28 Şubat günlerinden bir esinti
Hisarcıklıoğlu’nun saatlerce akıcı ve etkili konuşabilme yeteneğini yakından bilirim. O toplantıdaysa önündeki nota bakarak ve zaman zaman duraksayarak yaptığı kısa konuşmada sadece Akar’ın “liderliğinde” ordunun teyakkuz halinde olmasından duyduğu memnuniyeti söylemekle kalmadı. Aynı zamanda Türkiye’nin “NATO’nun güçlü ordularından biri” olarak “NATO’daki sorumluluklarını harfiyen yerine getirdiğini” de söyledi.
TOBB Başkanı, askeriyeyi “düşmanlara” karşı savunmak için geldiği toplantıda NATO sorumluluklarından söz ediyordu. Hem de tam NATO’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun tartışmalarının uluslararası medyaya yansıdığı gün.
İşin ilginç yanı, Akar ve askerleri ziyaret eden bu ekibin temel aktörlerinin 28 Şubat günlerinde de “sivil kuvvetler” olarak askere destek vermiş olmaları. Başta Hisarcıklıoğlu yoktu henüz. Ama TOBB, Türk-İş, TESK, TİSK ve DİSK saflarını askerden yana ilan etmişlerdi. O ekipten DİSK gitmiş, yerini Hak-İş almış; iki de memur sendikası var. Bir küçük ayrıntı daha: 28 Şubat’ın Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Hulusi Akar idi.
Acı ilacı Erdoğan da içebilir
Erdoğan hükümeti içeride ve dışarıda zorluklar yaşıyor. Bir yandan ekonominin yaşatılması önemli ama salgın da ölümler de giderek artıyor.
Ekonomide acı ilaç deyince akla sadece faizlerin yükseltilmesi geliyor. Oysa milyonlarca vatandaş bakımından faizlerin ne kadar yükseltildiği değil, geçim sıkıntısı önemli, iş bulmak, işini kaybetmemek ve o işten asgari koşullarda da olsa insanca yaşayacağı kazancı bulmak önemli. Sadece sermaye ve emek talepleri arasında çatlak büyümüyor, sermaye kesimi arasındaki çatlak da büyüyor. Ve bu durum Türkiye’nin dış politikasına giderek daha çok bağımlı hale geliyor. Dış ticaretin yarısı AB ile, savunma ilişkilerinin neredeyse tamamı NATO ve dolayısıyla ABD ile sürüyorken ve dünya korona değişimi yaşıyorken değişime direnmenin sınırları var.
Siyasette Bahçeli’nin, ekonomide Hisarcıklıoğlu’nun frenlemesine rağmen Erdoğan önümüzdeki günlerde, haftalarda başka zor kararlar, sor dönemeçler alabilir. Sadece vatandaş değil, kendisi de acı ilacı almak zorunda kalabilir.
O zor kararlar, acı ilaç siyasi sonuçlara da yol açabilir.