Avrupa Birliği Konsey Başkanı Charles Michel ile Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen 6 Nisan tarihinde ülkemizi ziyaret ettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu daveti Ocak ayında yapmıştı ancak gerçekleşmesi için 25-26 Mart tarihlerinde yapılan zirvenin geçmesini beklediler. Bu ziyarette Avrupa Birliği zirvesinde ülkemizle ilgili olarak alınan kararlar görüşüldü, ancak ön plana protokol sorunu çıktı. Protokol gerçekten de bazen içerikten daha önemli hale gelebilir. Protokol her şeyin düzgün gitmesini sağlayabildiği gibi en ufak bir aksaklık tam aksine ilişkilere gölge düşürebilir. Nitekim koltuk – kanepe krizi olarak adlandırılan bu meselenin gereğinden fazla büyüdüğü görülüyor. İtalyan Başbakanının gereksizce ve konuyu tam tartmadan topa girmesi hatalar zincirine ek oldu. Meseleyi taraflar yatıştırmaya çalışırken tecrübeli olduğu varsayılan bir kişinin bu konuya girmemesi gerekirdi. Ama ne yazık ki kendisi de bu konuda yalnız değil. Alınan bilgilere göre Avrupa Parlamentosu da bu olayı canlı tutmak ve soruşturmak niyetinde. Bununla beraber sorun bizimle değil Konsey ve Komisyon arasında.
İkinci plana atılan toplantıda konuşulanları kısaca özetlersek, AB tarafının zirvede aldıkları kararları tekrarladıkları ve karşılığında da bizim beklentilerimizin vurgulandığı anlaşılıyor.
Michel’e eleştiriler büyüdü
Protokol konusuna dönecek olursak, görüşme başlarken Konsey Başkanı Michel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında koltukta yer bulurken, Komisyon Başkanı von der Leyen’in ayakta kalması, kendisine farklı muamelede bulunulması ve bunun görüntülenmesi büyük tepkilere yol açtı. Birçok yorum yapıldı. Komplolar üretildi. Ülkemiz suçlandı, bunun bilinçli yapıldığı hem ima edildi, hem de açıkça yazıldı, kadınlara karşı davranışların İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmamızla ilgili gereksiz bağlantılar kuruldu. Ayrıca Avrupa Birliıği Konsey Başkanı’nın sessiz veya duyarsız kalması AB çevrelerinde eleştirildi, üstelik kendisinin daha sonra yaptığı açıklamaları da yetersiz, hatta saçma bulundu.
Bu tür ziyaretleri bilen bir kişi olarak değişik şekillerde hataların olduğunu ancak bir kasıt aranmaması gerektiğini düşünüyorum. Dışişleri mensupları olarak yurtdışında iken görev yaptığımız bir yere üst düzey yetkilimiz gelecek ise protokol konuları önceden titiz bir şekilde ele alınır. Kimin nerede bulunacağı, ne zaman nerede olunacağı, ne zaman hareket edileceği, kimlerin toplantıda yer alacağı ve elbette oturma düzeni, yemekli ise menüde nelerin olacağı gibi bir dizi husus ayrıntılı bir şekilde ele alınır. Zaten son zamanlarda ziyaretler öncesinde ön heyetler gelir ve bu tip konuları ele alır, çözülemeyen sorunlar varsa ki her zaman çıkar, zira beklentiler ve ziyaret edilen ülkenin veya kurumun düzenlemeleri farklı olabilir, işte o zaman misyon şefi devreye girer.
Tusk ve Juncker örneği
Bu ziyarette Türk protokolü ile AB protokolünün istişare ettiği söyleniyor. Bununla birlikte pandemi nedeniyle Komisyondan herhangi bir protokolcünün Ankara’ya gitmediği de belirtiliyor. AB’nin her iki organının farklı protokol servisleri vardır. Anlaşılan Ankara’ya gelen AB protokolcüleri yeterince titiz davranmadı. Her hâlükârda Konsey Başkanı ile Komisyon Başkanı’nın eşit düzeyde olduğunu kabul etmeliyiz. Önde gelimde belki Konsey Başkanı bir adım önde olsa bile ikisi de başkandır (President). Nitekim 16 Kasım 2015 tarihinde Antalya’da düzenlenen G-20 Zirvesi’ne Türkiye ev sahipliği yaptığında, dönemin AB Konsey Başkanı Tusk ile AB Komisyon Başkanı Juncker de davetliydi. O ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan ortada otururken başkanlar her iki yanındaydı. Keza Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel ziyaretlerinde de yine her üç başkan aynı seviyede otururdu.
Dolayısıyla AB protokolü uyarmasa bile bizim her iki başkana eşit muamelede bulunmamız gerekirdi. Bunu yapmadık ama Ankara’daki Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi’nin veya ekibinin bunu kontrol etmesi gerekirdi. Kimin nerede oturacağını sorması veya bu yönde talepte bulunması beklenirdi. Yapsalardı eminim bizim protokol böyle bir hataya düşmeyecekti. Son olarak Konsey Başkanı Michel de farklı davranabilirdi. Komisyon Başkanı için koltuk olmadığını gördüğünde yerinden kalkıp kanepeye geçerek onunla birlikte oturması uygun olurdu. Öyle bir durumda hemen bir koltuk daha bulunurdu. Basireti mi bağlandı yoksa bu durumdan memnun mu oldu, bilinmez.
Avrupa Birliği Konsey ve Komisyon başkanları arasında çekişme olduğu bir sır değil. Ancak ülkemizle ilişkilerin tekrar düzene girmesi için adımlar atılırken çekişmenin Ankara’da su yüzüne bu şekilde çıkması talihsizlik sayılmalı. Bu olayın bir süre daha tartışılacağı anlaşılmaktadır. Bunlara vakit harcanacağına önümüzdeki sürece odaklanmak daha yararlı olacaktır.