ABD Başkanı Joe Biden’ı Donald Trump’ın keyfi ve gerici yönetimine karşı Beyaz Saray’a taşıyan ilericilik iddiası Filistin’de yerle bir oldu. ABD yönetimi 10 Mayıs’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin İsrail polisinin 7 Mayıs’ta Mescidi Aksa’da başlattığı saldırıyı kınamasını veto etti. Beyaz Saray’dan 11 Mayıs’ta yapılan açıklamadaysa, İsrail’in Gazze’den atılan Hamas ve İslami Cihad roketlerine karşı kendisini, savunma hakkının sonuna dek arkasında olduğu söylendi.
Bu büyük bir çarpıtmaydı. Sanki son gerilim İsrail polisinin 7 Mayıs Cuma günü teravi namazı sırasında Mescidi Aksa’yı basmasıyla değil de Hamas’ın 10 Mayıs’ta, BM’den kınama çıkmaması ardından İsrail şehirlerine roket yağdırmasıyla başlamıştı.
Bunu Hamas ve İslami Cihad’ın hedef gözetmeden sivil yerleşim alanlarına roket yağdırmasını haklı çıkarmak için söylemiyorum. Bunu ilericilik iddiasıyla seçilen Biden yönetiminin iş İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun saldırgan siyasetini savunmak adına Trump’tan, ya da Bush’tan farksız bir ikiyüzlülük içinde olduğunu gördüğüm için söylüyorum.
Beyaz Saray açıklaması, laf olsun diye “İsrail ve Filistin taraflarına gerilimi düşürme” çağrısı yapan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın da gerisine düşmüştü. Nitekim bu gelişme ardından Bir yandan yolsuzluk iddialarıyla yargı önünde olan Netanyahu, “Savaşın başladığını ve sonuna dek gideceklerini” söyledi.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi İsrail’de de yolsuzluk iddiası altındaki yöneticiler dikkatleri iç siyasetten dağıtmak için “düşman” kartına sarılıyor.
Son gerilim nasıl başladı?
İsrail polisi 7 Mayıs Cuma günü Mescidi Aksa’yı teravi namazı sırasında basıp ses bombaları ve kauçuk kaplı çelik mermilerle ateş açmasına gerekçe olarak, namaz sonrasında yapılacağı haber alınan protesto yürüyüşünü gösteriyordu. Bu gerekçeyi kabul ettiğim için söylemiyorum ama neyi protesto ediyordu Filistinliler? Kudüs’ün Şeyh Cerrah ve Silvan kasabalarında yeni Yahudi yerleşimlerine imkân vermek için kuşaklar boyu orada yaşayan 300 Filistinli ailenin evlerinin zorla boşaltılmasını protesto ediyordu. Netanyahu bu yayılmacı adımı da Trump’ın verdiği desteği Biden’ın aynen devam ettirmesinden cesaret alarak atıyordu.
O gece Mescidi Aksa’da 163 Filistinli ile taş ve şişe atılması sonucu 6 polis yaralandı. Olaylar sonra yayıldı ve büyüdü. Hamas’ın roketleri ve ardından İsrail jetlerinin akınları sonucu, Anadolu Ajansına göre 35 Filistinli ve 5 İsrailli öldürüldü, 12 Mayıs sabahı itibarıyla. Bu arada İsrail medyasında, geçilmez olduğu düşünülen “Iron Dome-Demir Kubbe” hava savunma sisteminin Gazze’deki atölyelerde imal edilen füzeleri dahi durduramadığı, ölümlerin buna bağlı olduğu yazılıyor, onu da ekleyelim.
İsrail kara kuvvetlerinin Gazze sınırına yığınak yapmasıyla gerilim artacağa benziyor.
Mısır ve Suudi Arabistan ne yapacak?
Türkiye Mescidi Aksa saldırısını daha ilk gün kınadı. Mısır, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de öyle.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan saldırının ardından Filistinli liderler Mahmud Abbas ve İsmail Haniya’yı aradı. Ardından uluslararası anlaşmalara göre Kudüs’teki Filistinlilerin ve Mescidi Aksa’nın da içinde bulunduğu Haremi Şerif’in korunmasından sorumlu olan Ürdün Kralı Abdullah’ı da. İran ve Pakistan ile temas kuruldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Suudi Arabistan’a gitti. Dönüşünde “Kınıyoruz ama ümmet adım atmamızı bekliyor” dedi. Türk Dışişleri Bakanı “ümmet” sözüyle sadece Türkiye’deki tepkiler adına değil, Müslüman ülkelerdeki tepkiler adına konuştuğu izlenimini vermek istiyordu.
Deneyimli bir siyasetçi olan Çavuşoğlu elbette “ümmetin” istediği adımların ABD yönetimi İsrail’in arkasında her koşulda sonuna dek durdukça atılamayacağını biliyor. Ancak İsrail’in saldırısı bir yandan Biden’ın ilericilik iddiasını daha iktidarının dördüncü ayında yerle bir ederken, son yıllarda ihtilaf içinde bulunan Türkiye, Mısır, Katar, Suudi Arabistan be BAE gibi ülkeleri asgari müşterekte aynı safta topladı. Ne kadar kalıcı olacağını kestirmek güç ama o asgari müşterek Kudüs oldu.
Suudi Arabistan ve Mısır yönetimlerinin bu süreçte İsrail yönetimine dost görünmeleri iç politikaları bakımından akılcı ve mümkün görünmüyor. Son birkaç gündür teravi namazları sonrasında geceleri sokaklar -kovit yasaklarına rağmen yapılan- İsrail karşıtı protesto yürüyüşlerine sahne olurken şu sıra bir Türkiye-İsrail yakınlaşmasından söz etmek de mümkün değil. Peki, bu durum Türkiye’nin Mısır ile başlattığı yakınlaşmanın Suudi Arabistan’la, hatta BAE ile ilişkilere yansımasını sağlayabilir mi? Olabilir, ama hüküm vermek için erken.
Demokratlar içinde ilericilik çatlağı
Amerikan medyasında şimdiden Biden yönetimini içinde şimdiden ve İsrail’in saldırıları üzerine “ilericilik çatlağı” çıktığı haberleri yer almaya başladı. Demokratların başkanlık yarışından Trump’a karşı güç bölmemek için çekilen Bernie Sanders’in ilericilik çatlağının başını çektiği görülüyor. Sanders, Biden yönetimini Netanyahu’nun yayılmacı yerleşim siyasetini desteklemekten vaz geçmeye çağırıyor. Demokratların Müslüman Temsilciler Meclisi üyelerinden İlhan Omar, sivil Filistinlilerin öldürülmesini kınamaktan dahi geri duran Dışişleri Sözcüsü Ned Price’ı sert eleştiriyor.
Biden yönetiminin ilericilik iddiası başka zeminlerde de karaya oturuyor. Örneğin 7 Mayıs’ta BM Güvenlik Konseyinde yaşanan tartışmada Biden’ın toplayacağını ilan ettiği “Demokrasi Zirvesi” Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından yeni bir hegemonya girişimi salvosuyla karşılandı. Bunu söyleyen Rusya’nın demokrasi karnesinin sıfırlarla dolu olması ayrı konu ama Biden yönetiminin çelişkileri de çok erken ortaya çıkmaya başladı.
İsrail’in Yahudi yerleşimcilere yer açmak için Filistinlileri zorla evlerinden çıkarmasıyla başlayan son gerilim Biden’in ilericilik yaldızlarının erken dökülmesine neden oldu, altından bildik, tek taraflı Amerikan siyaseti çıktı.