Polonya Devlet Başkanı Andrzej Sebastian Duda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak resmi bir ziyaret için 24 Mayıs günü Türkiye’ye geldi. Aynı gün Duda ve Erdoğan’ın katıldığı bir törende de Polonya Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak ve Baykar Savunma Genel Müdürü Haluk Bayraktar tarafından, Polonya Silahlı Kuvvetlerine Bayraktar TB2 silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) satışına dair bir sözleşme imzalandı.
Bu, Türkiye’nin hem NATO hem de Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülkeye böylesine kapsamlı ve büyük boyutlu ilk savunma ihracatı.
24 uçaktan oluşan dört sistemi kapsayan sözleşme kapsamında teslimatın 2022- 2024 arasında tamamlanması planlanıyor. Polonya savunma basını, altı uçak ve bir yer kontrol istasyonundan oluşan bir sistemin maliyetini $67 milyon olarak bildirdi, dolayısıyla sözleşmenin toplam bedelinin $250-300 milyon aralığında olması muhtemeldir.
Polonya 2018 yılında farklı sınıflarda toplam dört adet insansız hava aracı tedarik projesi başlatmıştı. Bunlar “Wizjer Projesi” ile mini İHA, “Orlik Projesi” ile kısa menzilli taktik İHA, “Gryf Projesi” ile silahlı taktik İHA ve “Zefir Projesi” ile orta irtifa uzun süre havada kalış kabiliyetli (Medium Altitude – Long Endurance; MALE) silahlı İHA projeleriydi. Bayraktar TB2 siparişi, Gryf projesi kapsamında verildi. Zefir projesinde öne çıkan adaylar ABD’den Reaper ve İsrail’den Hermes ve Heron olarak sıralanabilir. Ancak Akıncı ve Aksungur projelerinin hizmete girmeye hazır hale gelmeleriyle birlikte Türkiye de bu yarışta yerini muhtemelen alacaktır.
Türkiye’nin son yıllarda İHA ve SİHA alanında kaydettiği gelişmeler malum; bu sistemlerle hem iç güvenlik harekâtı hem de sınır ötesi operasyonlarda büyük başarılar kazanıldı. Bu başarılı kullanım ihracat performansına da yansımış görünüyor. Zaten Türkiye’nin savunma sektöründe bir süredir MilGem, T129 Atak gibi daha komplike platformların ihracatına başlaması da hem sektörün hem de ürünlerinin yetkinliğinin göstergeleri. Polonya’ya SİHA ihracatı da hem askeri – teknik hem de stratejik düzlemde dikkat çekici bir gelişme. Bu satışın önemini üç ana başlık altında toplamak mümkün.
1. SİHA’ların harp sahasındaki rolü
Türkiye, SİHA’ları elektronik harp sistemleri, hava kuvvetleri ve topçu unsurları ile koordineli olarak kullanarak, özellikle hava savunmasında zaafları olan ya da hava savunma şemsiyesine sahip olmayan düşmana karşı son derece etkili ve sonuç alıcı bir şekilde kullandı. Dahası, bu kullanım deneyimini ve doktrinini, araştırmacı Heiko Bochert’in kısa süre önce yayımlanan raporunda tanımladığı üzere, bir servis olarak (Bochert’in ifadesiyle “War as a Service” – WaaS) kardeş Azerbaycan’ın ordusuna da sundu.
Türk yapımı Anka S ve Bayraktar TB2 SİHA’ları, ROKETSAN tarafından geliştirilen MAM-L ve MAM-C tipi güdümlü bombalarda Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’da neredeyse tamamı Rus yapımı çok sayıda hava savunma silah sistemi, radar, tank ve zırhlı araç imha etti. O kadar ki, ABD’nin Soğuk Savaş’ta Sovyet tanklarını imha etmek için geliştirdiği ve özellikle her iki Körfez Savaşı’nda yüzlerce Irak aracını vuran, “tank katili” lakaplı A-10 Thunderbolt jeti ve AH-64 Apache helikopteri ile birlikte en fazla Rus tankı vuran uçaklar Türk SİHA’ları oldu.
Türkiye’nin geliştirdiği SİHA’larda maliyet, performans ve teknoloji etkenleri arasında çok ince bir dengeyi yakalamış olması; bu platformların diğer unsurlarla birlikte koordineli kullanımının sağlayacağı faydanın, Polonya ve Ukrayna gibi Rus ordusu ile doğrudan karşı karşıya olan ülkelerin dikkatini çekmesi, bu nedenle kaçınılmazdı. Kaldı ki Bayraktar TB2 ve diğer Türk yapımı İHA’ların, Macaristan başta olmak üzere diğer Doğu Avrupa ülkelerinin de radarlarına girmiş oldukları biliniyor.
2. Türkiye’nin savunma ihracatının dış politikadaki rolü
Türkiye, 2000’lerin başlarından bu yana savunma sektörüne yapmakta olduğu yatırımların sonuçlarını son yıllarda geliştirme aşamasından seri üretim ve teslimat aşamasına gelen ürünler ile olduğu kadar, nitelik ve nicelik olarak gelişen ihracat performansı ile de alıyor. Sektörün ihracat başarıları 2010’lara kadar büyük ölçüde piyade silah ve ekipmanı, zırhlı personel taşıyıcı araç ya da telsiz gibi ürünlerle sınırlıydı. Ancak son yıllarda çeşitli tonaj ve sınıfta askeri gemiler, T129 taarruz helikopteri ve İHA’lar gibi gelişmiş sistem ve silahlarla donatılmış platformların satışları gerçekleşiyor.
İHA alanında Türkiye’nin ilk müşterisi, aynı zamanda Ortadoğu’daki en yakın müttefiki Katar idi. 2012 yılında Baykar Savunma’dan elden atılan mini İHA alan Katar, 2018 yılında da altı adet Bayraktar TB2 siparişi vererek bu uçağın ilk yurtdışı müşterisi oldu. Katar’ı 2019 yılında Ukrayna takip etti. 2020 yılında hava kuvvetlerine teslim edilen altı TB2’den sonra deniz kuvvetleri için de sipariş verildi. Öte yandan Ukrayna, gelişmiş motor sanayii ile Türkiye’nin projelerini de desteklemeye başladı: Baykar Savunma, taarruzi İHA projesi Akıncı için İvçenko Progress üretimi turboprop motorları tedarik etti, bir diğer Ukraynalı şirket olan Motor Siç de TUSAŞ’ın üzerinde çalıştığı T929 ağır sınıf taarruz helikopterinin turboşaft motorlarını sağlayacak.
Libya ve Azerbaycan da 2020 yılı içinde Bayraktar TB2 SİHA’ları aldılar. Bu ülkelerin kaç adet SİHA aldıkları ve alım anlaşmalarına dair açık kaynak bilgisi mevcut değil. Ancak Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Dağlık Karabağ savaşı sürerken Fransız France 24 kanalına verdiği mülakatta Türkiye’den kaç adet SİHA alındığına dair soruya gülümseyerek “yeteri kadar” demesi hafızalarda. Her iki ülkede de SİHA’lar çatışmaların seyrini dramatik şekilde değiştirerek siyasi ve stratejik etkiler yarattılar.
2021 yılı ilk çeyreğinde de iki yeni ülkeden de satış haberi geldi: Önce Tunus’un TUSAŞ üretimi Anka S, ardından da Fas’ın Bayraktar TB2 siparişi verdikleri basına yansıdı. Nitekim son olarak Polonya sözleşme imzalarken Macaristan’ın da yakından ilgi gösterdiği biliniyor.
Türkiye’nin SİHA’ları kullanımı ile birlikte ele alınırsa bu satışlar, Türk dış politikasına dair önemli veriler sunuyor. Türkiye’nin Ortadoğu, Kuzey Afrika – Doğu Akdeniz ve Doğu Avrupa’da etki alanını artırmak için savunma sanayiini ve askeri işbirliğini etkin bir şekilde kullandığı; bu kapsamda da en önde gelen araç olarak SİHA’ları devreye aldığı görülüyor. SİHA’ların Libya, Suriye ve Kuzey Irak’taki operasyonları; Kıbrıs Geçitkale Üssü’ne intikalleri ve Doğu Akdeniz’deki devriyeleri; bir “hizmet ihracatı” olarak SİHA’ların Dağlık Karabağ Savaşı’ndaki rolleri ve Ukrayna ile askeri – endüstriyel ve diplomatik ilişkilerin en önemli öznesi olması, bu hipotezi doğrular nitelikte gelişmeler.
3. Bölgesel rekabet ve dengeler
Polonya’nın Türkiye’den SİHA alması, bu ülkenin hem NATO hem de AB üyesi olması nedeniyle zaten Türk savunma sektörü ve dış politikası için büyük bir gelişme. Bu satıştan dolayı Türkiye’nin NATO içinde, özellikle Doğu Avrupa ülkeleri nezdinde “rekabetçilik” gücünün artması; Türk savunma ürünlerinin Polonya’nın yanı sıra bu bölgedeki diğer pazarlara da daha kolay girmesi mümkün olabilir.
Öte yandan Polonya siparişinin zamanlaması da bir hayli ilginç oldu. Alman Welt am Sonntag gazetesi, Türkiye’nin, AB ülkelerinin savunma ve güvenlik alanında işbirliğine çerçeve oluşturan Yapılandırılmış Daimi İşbirliği’nin (Permanent Structured Cooperation – PESCO) bünyesinde yürütülen bir projeye katılmak için resmen başvurduğunu yazmıştı. Daha sonra Hollanda tarafından da teyit edilen bu başvuruya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın karşı çıkması bekleniyor. Öte yandan böyle bir işbirliğinin Türkiye ile Yunanistan ve hatta geniş ölçekte Türkiye ile AB arasında normalleşmeyi kolaylaştırıcı bir etkisi olabileceğine dair yorumlar da var.
Bu arada bu yıl Mart – Nisan aylarında Ukrayna’nın doğusundaki askeri gerilimin bir hayli tırmanmış olduğunu; Rusya ile NATO ilişkilerinin 2014’ten bu yana en dip noktada seyrettiği bir arka planda Polonya’da bir süredir giderek daha yüksek sesle “jeopolitik otonomi”, özerklik tartışmaları sürüyor. Polonya, bir yanda Rusya’dan çok ciddi bir tehdit algısı ile silahlanmaya ve ordusunu donatmaya büyük kaynak ayırırken öte yandan da ABD ve AB ile ilişkilerinde bir “yeniden tanımlama” ihtiyacını tartışıyor. Ukrayna’da Nisan ayındaki gerilim sırasında Fransa ve Almanya’nın, Rusya ile ilişkilerinin de muhtemel etkisiyle sergiledikleri çekimser tavır bu bakımdan önemli bir gösterge sayılabilir.
Sahadaki bu şartlar, Polonya ile Türkiye’yi ortak bir jeopolitik düzlemde buluşturmuş ve SİHA satışı da bu buluşmanın nişanesi olmuş olabilir. Türkiye son birkaç yıldır bölgesinde güvenlik odaklı bir dış politika izliyor ve bu bağlamda savunma sanayiini ve askeri işbirliğini etkin şekilde kullanıyor. Kendi imkân ve kabiliyetini kullanma iradesini perçinleyen, ambargo ve yaptırımlarla dolu bir yakın tarih, bu konudaki gerekli motivasyonu da sağlıyor. Polonya’nın da olası bir kriz ya da güvenlik tehdidi durumunda ABD ya da AB (PESCO) yardımına değil, kendi imkanlarına ve siyasi şartlarla eli kolu bağlanmış sistemlere güvenemeyeceğini değerlendiriyor olması son derece muhtemeldir. Bu durumda bu ülkenin Türkiye’ye farklı sistem siparişleri vermesi iki ülke savunma sanayii işbirliğinin daha gelişmesi beklenebilir.
Tabi güney ve batı komşularının Türk yapımı SİHA’larla donatılmasının, bu SİHA’lar üzerinden Türkiye’nin bu bölgedeki askeri – siyasi nüfuz alanını genişletme girişimlerinin Rusya tarafından nasıl yorumlanacağını da ayrıca takip etmekte fayda var.