Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 14 Haziran’da ABD Başkanı Joe Biden ile yapacağı ikili görüşmeden çıkacak en muhtemel senaryo belli olmaya başladı.
En muhtemel senaryoyu gerçekçi olarak değerlendirmek için önce bu görüşmeyi yerli yerine oturtmak gerekiyor.
1- Bu görüşme sadece Türkiye-ABD ilişkileri, ya da görüşmenin Türk iç siyaseti ve özellikle de ekonomisinin gidişi bakımından önemli olmakla kalmıyor. Bölgesel ve bir ölçüde küresel siyasette de bir yer tutuyor. Bugün, 10 Haziran’da Avrupa turuna İngiltere’den başlayan Biden, turu 16 Haziran’da İsviçre’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesiyle tamamlayacak. Kimi yorumcular bu görüşme 1945’te İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yalta’daki Stalin, Roosevelt, Churchill görüşmesi, ya da 1987’de Reykjavik’teki Reagan-Gorbaçov görüşmesinden sonra bloklar arası üçüncü dönüm noktası olacak.
2- Biden, Putin ile görüşmesi öncesinde 11 Haziran’da İngiltere, Cornwall’da G7 zirvesine katılacak. “Build Back Better-Yeniden Daha İyisini İnşa” başlığı taşıyan zirvede covid-19 salgını sonrası dünyanın yeniden şekillenişi konuşulacak. 14’ünde NATO Zirvesine katılacak, en önemli gündem maddesi 2030 planı, yani orada da geleceğin yeniden tasarlanışı var. Aynuı gün Erdoğan görüşmesi var. Ertesi gün ise ABD-AB zirvesi. Sonra da Putin. Yani Biden’ın Putin ile görüşme hazırlık adımları içinde Erdoğan ile görüşme de bulunuyor.
3- Erdoğan, tebrik telefonuna Biden’dan beş ay yanıt bekledikten sonra, 23 Nisan’da, ertesi gün Ermeni Soykırımı Anma Gününü tanıyacağını söylemek için aradı. Erdoğan, Biden ile önceki ABD Başkanları ile olduğu kolaylıkta görüşememe sıkıntısını 1 Haziran’daki TV yayınında dile getirdi. İlk görüşme Biden göreve başladıktan altı ay kadar sonra olacak. Erdoğan bu görüşmeden iç politikada kullanabileceği bir sonuçla dönmek istiyor.
4- Biden ise görüşmeye Erdoğan’a ABD ile ilişkilerin artık eskisi gibi, özellikle de Trump zamanında olduğu gibi gitmeyeceğini olabildiğince açık anlatmış olarak girecek. Ancak bütün bunlar görüşmenin sadece Türkiye açısından değil ABD açısından da önemli olduğunu gösteriyor. ABD ve Avrupa, Erdoğan’ın Putin ile yakınlaşmasından ve ülke içinde demokrasi ve hakların gerilemesiyle başka ülkelere kötü örnek olmasından rahatsız. Ama merkezkaç kuvvetlerin etkisinde NATO ekseninden Rusya-Çin eksenine uzaklaşmasını da istemiyor. Erdoğan da bunun farkında ve artık bu kozu abartmadan kullanmasının sonuç getireceğini gördüğü var sayılıyor.
Bütün bunların özeti şu: bu görüşmeden çok keskin sonuçlar değil, görüş ayrılıklarına rağmen sürekliliği vurgulayan sonuçlar beklemek daha gerçekçi.
Gelelim muhtemel senaryoya
En muhtemel senaryo aynı zamanda en gerçekçi beklenti anlamına da geliyor. Unsurlarını şöyle sıralamak mümkün:
1- ABD bakımından en önemli mesele Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S400 füzeleri. Türkiye de buna karşılık en önemli meseleyi ABD’nin PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile işbirliği olarak öne çıkarıyor. En muhtemel çözüm, Erdoğan’ın yeni parti S400 alımını durdurması, mevcut füzeleri -aktif saldırı hali dışında- kullanıma almaması, Biden’ın da Kongre’den gelen yeni yaptırım taleplerini durdurması olabilir. O arada Türkiye’nin İtalya ve Fransa ile başlattığı ortak SAMP-T füzesi çalışmalarının NATO çerçevesinde raftan indirilmesi söz konusu olabilir. ABD yönetimi bu konularda Kongre’ye Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a tehlike oluşturmayacağını söyleyerek teskin edebilir.
2- Aynı şekilde Suriye’de ABD’nin PKK/YPG ile işbirliğini Türkiye sınırlarının uzağına, IŞİD-El Kaide bölgelerine kaydırması, bir şekilde Türkiye’yi bunun denetim sürecine dahil etmesi ve Irak’ta PKK’ya karşı işbirliğini artırması beklenebilir. Buna karşın Türkiye’nin ABD ile Suriye’nin batısında Rusya’yı dengeleyecek karşı işbirliğine gitmesi muhtemel çözüm olabilir. ABD’nin -kabine üyesi- BM Daimi temsilcisinin “insani yardım” çerçevesinde 4-6 Haziran Türkiye ziyareti bunun işareti.
3- Biden, ABD askerinin Afganistan’dan çekilmesi ardından Türkiye’nin orada kalmasını ve etkisini kullanmasını istiyor. Bunun bir boyutunda Afgan hükümetiyle Taliban arasındaki barış görüşmelerinin yürütülmesi var. Diğer boyutundaysa, Afganistan’ın dış dünya ile resmi bağlantısını sağlayan Kabil havalimanının korunması ve işletilmesi. Biden bunu kendi kamuoyuna “Türkiye’ye duyulan ihtiyaç” olarak sunabilir. Ancak bunun Türkiye kamuoyu açısından başarı değil “Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete” şeklinde anlaşılması muhtemel.
4- Görüşme sonrası her iki tarafın açıklamalarında belli farklılıklar olacaktır. Örneğin ABD tarafı Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları meselelerine değinildiğinden söz edecektir. Ancak bu durumun askeri ve ekonomik çıkarlara baskın gelmesi muhtemel değil. Erdoğan’ın geçenlerde ABD şirket yöneticileriyle yaptıkları görüşme sonrasında, Biden görüşmesinin sonucuna bağlı olarak özellikle enerji, tarım, ilaç gibi alanlarda Amerikan şirketlerine bir dizi teşvik/taviz verilebilir.
5- Erdoğan’ın Biden görüşmesinden en büyük kazancı, eğer işler tahmin ettiğimiz gibi giderse yeni bir döviz şokuyla sarsılmamak ve kötü giden ekonomiye bir nefes payı sağlamak olacaktır. Erdoğan böylelikle muhalefetin erken seçim çağrılarına karşılık verecek duruma gelebilir. İç politika açısından de Erdoğan’a getirisi en fazla bu olacaktır.
Erdoğan’ın psikolojik propaganda ekiplerinin kontrol altındaki medya aracılığıyla kamuoyuna “Biden görüşmesinde yumruğunu masaya vurdu” yolunda yönlendirme yapması mümkün. Ama gerçekçi bir tahlille en muhtemel senaryo bu görünüyor.