Diyarbakır’da AK Partililerin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı “Bıji Serok Erdoğan” sloganıyla karşılaması, belli ki müttefiki MHP lideri Devlet Bahçeli’yi çok rahatsız etmiş. “Serok Ahmet” diyerek yasadışı PKK ile yakınlığını ima ettiği Gelecek Partisi lideri Ahmet davutoğlu’nun “Şimdi, ne diyeceksin?” diye sorması belli ki daha da rahatsız etmiş. TBMM grup toplantısında “Onun serokluğu” diyor Davutoğlu’na hitaben, “bölücülüğün umududur, terör örgütünün taltifidir, Türkiye’nin temellerini dinamitlemenin şifresidir”. Oysa Erdoğan’ın “serokluğu” Bahçeli’ye göre, “Kuvayı Milliyeyi temsil eden” Cumhur İttifakının ruhu. Bu vesileyle “Cumhur İttifakında çatlak yok” ve “dimdik ayaktayız” diye iman tazeliyor, “Kürt kardeşlerimiz” söylemini de araya ekliyor.
Çatlak konusuna gelmeden önce şunu söylemesem olmaz. Bahçeli sayesinde TBMM çatısı altında Türkiye’nin ortak kültürünün önemli parçası olan Kürtçe daha çok telaffuz edilir oldu; bu kadarını ne Layla Zana, ne Selahattin Demirtaş başarabilmişti.
Gelelim çatlak meselesine…
Bahçeli’nin AK Partiyle MHP arasında çatlak olmadığını söylerken daha dikkatli olmasında yarar var. Çünkü şu ara AK Parti cenahında olan bitenle arasında çatlak olmaması MHP ve ülkğleri açısından pek tercih edilir olmayabilir. Anketlerde MHP oy tabanındaki erimenin devam ettiğinin görülmesi AK Partiyle arasında özellikle parasal konularda biraz “çatlak” olsa fena olmayacağını gösteriyor sanki.
Bahçeli ve MHP, AK Parti’ye kefil olur mu?
Örneğin israf konularında çatlak yok mu?
Durumunun aileden iyi olmasına rağmen şatafatlı yaşamamakla övünen Bahçeli makam ve para gören her kademeden çoğu AK Partilinin -kimileri ilk önce eşlerinden boşanmayla başlayarak- bir zamanlar kınadıkları lüks yaşam tarzıyla övünmeleriyle arasında mesafe görmüyor mu örneğin?
Bahçeli Başbakan Yardımcısıyken birbiri ardına dikilen saraylara, özel uçaklara mı ihtiyaç duyuyordu devleti yönetmek için? Bahçeli o zaman kardeşinin inşaat işleri nedeniyle sağ kolu Bayındırlık Bakanı Koray Aydın’ı istifaya zorlamıştı. Şimdi dünyanın en çok kamu ilahesi alan ilk on şirketinden beşi Türkiye’de, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bile şaka yollu onlardan şikayetçi. Bugün bu tabloya göz yumarken, “çatlak yok” derken çelişkiye düşmüş olmuyor mu?
AK Parti’nin ortaya çıkardığı yeni “mutlu azınlık” ile, çoğu MHP seçmeni geçim sıkıntısındayken AK Elitlerin 3 maaş 5 maaş saltanatıyla yaşamasına ne diyor Bahçeli? Artık İstanbul, Ankara ve diğer büyükşehir belediyelerindeki arpalıklar tükenndiği için AK partililerin liyakata bakılmadan devlet bağlantılı kurumların yönetim kurullarına maaş ve sadakat için doldurulmasına ne diyor acaba? Yoksa, her çatlak çıktığında İdarede, Emniyette, Yargıda, Sağlıkta ve diğer devlet dairelerinde MHP’li ya da MHP eğilimlilerin sayısının biraz daha artırılması tavizi ona yetiyor mu?
Sedat Peker videolarıyla ortaya saçılan iddiaların hedefindeki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya AK Partililerden çok MHP liderinin sahip çıkması daha dünün haberi.
Sağlık Bakanlında Fethullahçılar ve Fethullahçı damgası yiyenler atıldıktan sonra Menzil tarikatından olanlarla beraber MHP’lilerin ağırlığı arttı. Bahçeli onlar vasıtasıyla haber almıyor mu Covid-19 salgınındaki gerçek tablonun Erdoğan’ın açıklanmasına izin verdiğinden çok daha vahim olduğunu? Hazinede, maliyedeki ülküdaşları üzerinden, TÜİK’teki bağlantıları üzerinden bilmiyor mu devlet kasasının, enflasyonun, işsizliğin aslında ne durumda olduğunu?
Dış politikada düne kadar “Kızıl Çin’in Doğu Türkistan mezaliminden” söz eden Bahçeli, ne oldu da Uygur Türklerinin insan hakları konusunu AK Parti ve Vatan Partisi gibi “emperyalizmin oyunu” görmeye başladı? Doğruya doğru, Avrupa Birliği ve özgürlükler odaklı demokrasi konusundaki karşıt tutumu hiç değişmedi. Ama örneğin Türk askerinin ABD tarafından “Bile bile lades” der gibi Taliban’a karşı Afganistan nöbetine çağrılmasına ne diyecek, konu TBMM oylamasına gelirse?
Bence bu konularda “çatlak yok” dernek bir kere daha düşünmesinde fayda var Bahçeli’nin.
Devletin başına Devlet geldi ama…
Hep söylüyorum ve söylediğim için eleştiri alıyorum “Bahçeli Türk siyasetinde yaşayan en usta taktikçidir” diye. Bu sadece Doğu Perinçek’ten (79) sonra en kıdemli siyasi parti liderinin Bahçeli (73) olması nedeniyle değil. Şu anda bütün anketlerde yüzde 10’un altında görülen MHP oy oranına rağmen Bahçeli fiilen bir koalisyon ortağı gibi, ama koalisyon ortağı gibi sorumluluğa ortak olmadan AK Partinin kağıt üzerinde tek başına kullandığı yetkiye ortak olarak devlet yönetiminde.
Yani aslında “Devletin başına devlet gelecek” sloganı gerçek oldu ama AK Parti oylarıyla ve Bahçeli’nin usta taktikçiliği sayesinde. Bahçeli’nin “Partili cumhurbaşkanlığı yanlış” demesiyle Erdoğan ile yüzde 50+1 koşulu şartıyla partili cumhurbaşkanına cevaz vermesi arasında çok süre yoktur. Karşılığında Erdoğan’ı siyaseten kendisine ve MHP’ye bağımlı hale getirmiştir. Bugün de -Kürt oylarına fena halde ihtiyaç duyan- Erdoğan’ın MHP’den kurtulma manevralarına karşı, yeni Anayasa yoluyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde (ki Bahçeli’nin Türk Tipi Başkanlık tanımı daha doğrudur) kurumsallaşma istemektedir.
Bu ittifakın arada gerçekten çatlak bulunmayan özelliği düşman üreterek devamını sağlama eğilimidir. Gerçek düşman bulunmadığı zamanlarda da kimi zaman ustalık kimi zaman kurnazlık kimi zaman da rakiplerinin hatalarıyla düşmen üretimi Cumhur İttifakı için yaşamsal önemde.
Örneği Bahçeli artık CHP-İYİ-HDP ittifakından açıkça söz etmeye başladı; Gelecek ve DEVA partilerini de o paranteze alıyor, Avrupa Birliğini de başka milliyetçi tabanın kulağını okşayacak kim varsa onları da. Saadet konusunda temkinli; Erdoğan’a manevra alanı bırakmak için.
Bütün bunlar Bahçeli’nin taktik envanterinde bir yere sahip.
Ama şu “çatlak yok” türünden “Ne yapıyorsak beraberiz” anlamına gelecek söylemde ısrarı bırakmasında kendi bakımından fayda olabilir. Bakarsınız doğru olduğunu sanan da çıkar.