Her hafta değil her gün ekonomide yeni bir gündem maddemiz oluyor. En son gündemimiz ise politika faizini devreden çıkarma yaklaşımı. Doğrusu, bu dünyanın hiçbir ekonomisinde tercih edilmeyecek bir yaklaşım. Çünkü bu cümlenin ima ettiği içerik ilk işittiğimizde anladığımızın çok ötesinde. Ekonomilerde para politikasını merkez bankası yapar, politika faizi merkez bankalarınca belirlenir.
Peki, merkez bankaları bu faizi hangi maksatla kullanır? Enflasyonu kontrol etmek için. Eğer politika faizi devreden çıktıysa, enflasyonu nasıl kontrol edeceğiz? Bunu devreden çıkarırsak enflasyonla mücadele edecek aracımız kalmadı demektir. Böyle bir niyetimiz yoksa dahi bunu bu denli açıkça yani enflasyonla mücadele edecek ana aracımızı devreden çıkardık demek ne kadar doğru?
Şurası doğru: evet, son dönemde ülke ekonomimizde tüm piyasaların baz aldığı, rehberlik yapması gereken politika faizi ile diğer tüm faizlerin ilişkisi kopmuş durumda. Ve maalesef ki bu enflasyonla mücadelede temel sorunumuz.
Peki o zaman enflasyonu nasıl kontrol edeceğiz? Mekanizma ne olacak? Eğer bunlara alternatif cevabımız, aksiyonumuz olamayacaksa en azından kurumlarımızı önemsizleştirmeye kadar gidecek imalardan kaçınmakta fayda var. Çünkü her ekonominin olduğu gibi Türkiye ekonomisinin de doğru işleyen, kredisi yüksek bir para politikasına ihtiyacı var. Enflasyon sorununu ötelemiş olmamız ve kazandığımızı düşündüğümüz zaman bizi yanıltmasın.
Bugün mikro yöntemlerle hem kuru kontrol etmeye hem de rezerv biriktirmeye çabalıyoruz. Son dönemde attığımız adımlar, kur korumalı mevduat hesabı bunun örneği.
Bireysel yatırımcıların döviz bozmasının işe yarayıp yaramadığına bakabiliriz. Bu ürün ilk anons edildiğinden bu yana, yani 20 Aralık’tan bu yana bireysel yatırımcılar yalnızca 1,5 milyar dolar, tüzeller ise 4,5-5 milyar dolar bozmuş durumda. Bireylerin dövizini bozarak bu ürüne konuştuğumuz kadar henüz ilgi göstermediğini görüyoruz. TL’de duran ve bu ürünü deneyen mudileri ise döviz kuruna bağlayarak bir anlamda dolarize ettik. Aslında dolarizasyonu hiç de istemiyorduk.
Reel kesimin yani tüzellerin elindeki dövizi bozmaları için ise, daha kapsamlı adımlar attık. Düz hali ile bu ürün yeteri kadar ikna edici olamadığı için, kurumlar vergisi istisnası gibi şirketler için rakamsal açıdan önemli istisnalar sunduk. Yeni yeni devreye sokuyoruz.
Fakat bu son seçenekte de ürünlerin 3 ay mı yoksa 6 ay mı uygulanacağı konusunda belirsizlik çıktı. Dikkat ederseniz tüm ürünlerin sunuluşu, ardından tebliğ/yasalaşma süreçleri ve ürünlere yapılan ekler tam bir plansızlığı da gösteriyor. Ve maalesef ki bu plansızlık, sunduğumuz ürünler mudilere çekici gelse de kafa karışıklığı ve belirsizlik yaratıp gün sonunda işe dahi yaramaması ile sonuçlanabilmekte.
Yalnızca bu 3 ay/6ay konusu dahi, basit görünse de önemli fark yaratıyor. 3 aylık vade kazanç iştahını artıran ürünün, 6 ayda tüm cazibesini kaybetme riski mevcut. Çünkü ekonomimizde 6 ay reel kesimin nakdini bağlaması için çok uzun bir süre. Özellikle enflasyon yüzde 50’ye gidiyorsa.
Ekonomi yönetimi açısından bakarsak; sadece vade dezavantajından dolayı dahi bu fırsatı kaçırma riski var.
Öte yandan, reel kesim için avantajlı gözüken bu ürünler, gün sonunda Hazine’ye ve Bütçeye ek yük getirmekte. Bu yükü de toplumca paylaşmak durumundayız. Bu da bir diğer gerçek.
Dolayısıyla para politikasında yaptığımız bir hatanın boyutu, maliyeti giderek artmakta. Çünkü enflasyonumuz bu denli yüksek iken bu tarz bir para politikasını sürdürmenin tek yolu, sürekli yeni ayarlamalar yapmaktan geçiyor. Sürdürülebilir değil. Politika faizini önemsizleştirmenin doğru bir adım olduğunu düşünmekse işi tamamen çıkmaza sokmakta.
Reel kesim tarafına bakarsak, reel kesimin yatırım yapabilmesi için faizin istikrarlı olarak düşmesi gerekir, paraya erişimin kolaylaşması gerekir.
Ekonomimizde düşen tek faiz politika faizi olmuştur. Bunun dışında tüm faizler Eylül 2021’e kıyasla belirgin yükseldi. Kredi erişim imkanlarında çok ciddi sıkıntılar devam ediyor. Bu muydu istihdam ve yatırım için erişmek istediğimiz nokta? Süregelen yatırımlar devam etse de sıfırdan yeni yatırım iştahı özellikle son 2 aydır durma noktasında. Bu rakamların daha da netleştiğini ancak 2-3 ay sonra daha belirgin görebileceğiz.
Bugün, kısa vadede enflasyon yüzde 50’lere giderken, kurun nispeten sakinleşmesi yanıltıcı olmasın. Global para politikasında paradigma değişimi var. ABD Merkez Bankası FED bırakın faizi yükseltmeyi, bilançosunu küçültmeye yani tüm piyasalara sunduğu doları çekmeye başlayacak. Bu durumu “bize çok da etkisi olmaz” şeklinde azımsamayalım. Tıpkı yüzde 20 enflasyonu veyahut faizi düşürürüz kur bir yerde durur diye riskleri azımsadığımız gibi olmasın.
2022 yılı tüm dünyada finansal koşulların sıkılaştığı ve krediye erişim imkanlarının zorlaştığı bir dönem olacak. Biz ise bu döneme çok yüksek bir enflasyonla, emsallerimize kıyasla çok daha kırılgan giriyoruz.
Para politikasını düzeltmeden enflasyonla mücadele edemeyiz. Sadece kuru kontrol ederek enflasyonu da düşürmemiz zor. Hatırlarsak son bir yıldır enflasyon yüzde 17’den dönüyordu, sonra yüzde 20’den dönecek derken olduk yüzde 36. Şimdi de yüzde 50’yi görmeyiz diyoruz. Demeyelim. Hele ki politika faizini de önemsizleştiriyorsak.
İki cümleye sığdırırsak; ekonomide bazı şeyleri bir süreliğine yapmak mümkündür ama uzun süre yapamazsınız. Tıpkı dönem dönem yüksek büyümeler kaydettiğimiz halde, uzun vadede refah kaybımızı ne denli fakirleştiğimizi görmemiz gibi. Yanılmayalım.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…