Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 21 Şubat geç saatlerde Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk kukla hükümetlerini tanımasından kısa süre sonra Dışişleri Bakanlığı bu kararı tanımayacağını duyurdu. Açıklamada Rusya’nın bu kararının Ukrayna’nın egemenlik ve toprak bütünlüğünün ihlali olduğu vurgulandı. Türkiye Rusya-Ukrayna geriliminin artması üzerine askeri tebdirleri artırdı. Resmi kaynaklar, bunun bir “milli teyakkuz durumu olmadığını”, önelmlerin NATO planlamaları kapsamında artırıldığını özellikle vurguluyor. Önlemleri artırma kararının, 17 Şubat’ta Brüksel’de yapılan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın da katıldığı NATO Savunma Bakanları toplantısında alınan kararlarla bağlantılı olduğu verilen bilgiler arasında. Bu kapsamda İncirlik ve diğer TSK üslerinin NATO kullanımına açılıp açılmayacağı sorusuna yetkililer “detay veremeyiz” yanıtını veriyor.
Resmî kaynaklar, Türkiye’nin en önemli kaygısının Karadeniz’de gerilimin daha da artıp savaşa dönüşmemesi olduğunu özellikle vurguluyor.
Kınama ve yaptırım işe yarıyor mu?
NATO ve Avrupa Birliğinin çoğu üyesi gibi İsrail’den Japonya’ya dek ABD’nin müttefiki çoğu ülke tarafından da kınandı.
Bu kınamalar ve hala eylemin bir işgal ve ilhak hazırlığı olduğunu görmek istemeyen boş yaptırım tehditleri Rusya’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinden çekilmesini sağlayacak mı? Türkiye gibi NATO ve AB Rusya’nın 2014’te Kırım’ı, 2008’de Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya bölgelerini aynı yöntemle topraklarına katmasını engelledi mi? Hayır. Bu defa da aynı olacak. Putin’in Ukrayna’da tam teşekküllü bir işgal hareketine girişmesine gerek yok ki, dilim dilim topraklarına katıyor.
Dün akşam Kremlin’de saatler boyu toplanan Rusya Milli Güvenlik Konseyinin şu saptamayı yaptığı anlaşılıyor: ABD Ukrayna için savaşmayacak. Tıpkı 2013’te Suriye için savaşmadığı gibi.
Putin ne amaçlıyor?
Putin kararını açıklarken yaptığı uzun konuşmada aslında her şeyi söyledi. Aslında benzeri sözleri 2008’de Gürcistan topraklarını fiilen topraklarına katarken de söylemişti.
“Tarihi Rusya’yı” Çarlık Rusyasını canlandırmak istiyor Putin. ABD’nin BM Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield’ın 22 Şubat gecesi kendi talebiyle toplanan BM Güvenlik Konseyinde söylediği “Sovyet İmparatorluğunu canlandırma” saptaması çarpıtma değilse tarih bilgisi eksikliğini yansıtıyor. Putin konuşmasında Sovyetler Birliğinin kurucu lideri Vladimir Lenin’i suçluyor, Ukrayna gibi “tarihsel olarak Rusya’nın parçası olan” bölgeleri Cumhuriyet yaptığı için.
Putin’in uzun vadeli hedefi “Tarihsel Rusya’yı” canlandırmak ise kısa vadeli hedefi Ukrayna’da hükümet değişikliğine gitmektir. Putin, Kiev’de Batı yanlısı Volodimir Zelenksy yerine Moskova’ya yakın bir ismi görmek istiyor.
Ermenistan’da Nikol Paşinyan, ABD yanlısı bir çizgi izleyince dersini fena aldı. Azerbaycan’ın (Türkiye’nin önemli desteğiyle) Ermenistan işgalindeki topraklarını geri almasına müdahale etmedi. Paşinyan koltuğunu korumak için saf değiştirdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in bu hengâme içinde bugün, 23 Şubat’ta Moskova’da Putin’le buluşup bir de işbirliği anlaşması imzalayacak olması tesadüf değil.
Brejnev Doktrini 3.0
Putin belki ikinci bir (dünyada nedense sadece bizim “Deli” dediğimiz”) Büyük Petro olmak istiyor.
İzlediği yöntem ise Brejnev Doktrininin yeni bir sürümüdür. Sovyet lider Leonid Brejnev, Çekoslovakya’daki “Güleryüzlü sosyalizm” girişimini tanklarla bastırdıktan sonra 1968’de ilan etmişti bu Doktrini. ABD Başkanı Dwight Eisenhower’ın 1957’deki Eisenhower Doktrinine bir cevaptı.
Eisenhower, “uluslararası komünizm” tehdidi altındaki herhangi bir devletten gelecek yardım talebine ABD’nin askeri yöntemler dahil karşılık vermesini öngörüyordu. Brejnev ise kendisini tehdit altında hisseden sosyalist bir yönetimden gelecek yardım taleplerine karşılık verilmesini öngörüyordu.
Eisenhower Doktirini Soğuk Savaş boyunca hemen bütün Amerikan askeri müdahalelerine ve (Türkiye dahil) Müslüman nüfuslu ülkelerde dini inançların “komünizmle mücadele” amacıyla kullanımına temel oluşturdu. Brejnev Doktrinin ilk uygulaması ise Afganistan’daydı. Afganistan’da darbeyle yönetime getirilen sözde sosyalist kukla hükümet yardım isteyince Moskova da asker göndermişti. Devamını biliyoruz.
Brejnev Doktrini 2.0, yani ikinci sürümü, Sovyetler’in 1992’de resmen dağılması ardından Rusya Federasyonu kendisini ekonomik olarak toplamaya başladığında Gürcistan’da görüldü. Gerekçesi halkların kendi kaderini tayin hakkıydı; Rusya’dan yardım istemişti Osetler ve Abhazlar.
Ukrayna’da 2014’ten bu yana Brejnev 3.0, üçüncü sürüm dolaşımda. Artık tamamen Rusya’ya “tarihsel bağlara” sahip “Rusluk” temelinde etnik ve kültürel gerekçeler öne sürülüyor. Kukla yerel hükümet, manipüle edilmiş halk oylaması, tanınma talebi, barış gücü görünümünde işgal ve ilhak.
NATO ne yapacak, Türkiye ne yapacak?
ABD’den gelen tepki, eğer Rusya ihlale devam eder ya da topyekûn işgale kalkışırsa Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ayarladığı Joe Biden-Putin görüşmesi yapılmazmış. Ve mali yaptırımlar Rusya’yı çökertirmiş.
Eminim Putin çok korkmuştur bu yaptırım tehdidinden… Şaka bir yana Kremlin de herhalde düşünmüştür yaptırım olasılığını. Zaten ABD Kongresinde Cumhuriyetçiler ikiye bölünmüş durumda. Bir kısmı Demokratlarla beraber “derhal yaptırım” derken, Donald Trump destekçileri, “Bize ne, karışmayalım” diyor. Ondokuzuncu yüzyıl siyaseti sayılan yaptırımların artık eskisi gibi bir gücü yok. ABD ve AB’nin göremediği, görmek istemediği bu. Çünkü görseler seçmenlerine “İşte biz de bunu yaptık” diyecekleri bir oyuncak kalmayacak ellerinde. Doğal gaz tüketiminin yüzde 60’ını Rusya’dan ithal eden Rusya’ya 30 milyar dolar mal ihraç eden Almanya mı Rusya’ya yaptırım uygulayacak?
Türkiye NATO’yla birlikte davranacaktır; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bunu açıkça söyledi. Hatta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dahi, iktidara gelmeleri halinde Türkiye’nin NATO’ya bağlı kalacağını söyledi. Ama NATO’nun Rusya’ya karşı ABD’nin de aslında arzulu olmadığı bir savaşa kararını alacağı ihtimali hayli düşük.
Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Türkiye dış politikasında NATO ile davranacak ama aslında elinde başkalarında olmayan çok güçlü bir siyasi aygıt da bulunuyor. O da 1936 Montrö anlaşmasıyla Türkiye’nin Boğazlar ve Karadeniz üzerindeki hakları.
Rusya ile S-400 anlaşması ve Akkuyu Nükleer Santrali gibi stratejik girişimleri olan bir NATO üyesi Erdoğan Türkiye’si.
Tabii bu işin bir de Suriye boyutu var. Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı Rusya ile pamuk ipliğine bağlı dengelere dayanıyor. Ruslar tavladan pek anlamaz ama satrancı iyi oynarlar. Rusya ile kuzeyde daha da bozulacak ilişkilerin faturası güneyde çıkabilir. Putin’in Suriye’de PYD/PKK’ya artıracağı destek ve yeni göç dalgaları Erdoğan’ın 2023 seçimleri öncesinde durumunu zorlaştırabilir.
Ama AK Parti’deki asıl kaygı Rusya ve Ukrayna’dan turist gelip gelmeyeceği. Böylelikle Erdoğan’ın “faiz enflasyonun nedenidir” teziyle gerileyen ekonomiye sıcak para girip girmeyeceği. Hele bir de Antalya Diplomasi Forumuna hem Putin hem Zelensky gelirse alın size biraz reklam daha. Dış ve güvenlik politikalarımızı bu sığlığa indirgemiş durumdayız.
Oysa son derece temkinle hareket edilmesi gereken bir dönemdeyiz.