Belki uç bir soru oldu ama HDP’nin beş yıldır cezaevinde tutulan önceki eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın T24’teki “İğneyi kendimize” başlıklı önemli yazısını okuyunca aklımda beliren soru bu oldu: Demirtaş HDP’nin PKK’nın şiddet eylemlerini kınamasını mı istiyor?
Demirtaş belli ki HDP’nin ve kendisinin de) öteden beri kullandığı “Her türlü şiddet eylemini kınıyoruz” söyleminin artık toplumda bir karşılığının kalmadığını anlamış olmalı. Demirtaş yazısında önce HDP’nin maruz kaldığı mağduriyetleri sayıyor. Kendisi dahil yönetici ve üyeleri hapsedilmiştir, “Cezaevleri HDP’li doludur”. Halkın oylarıyla kazanılmış belediye başkanlıkları “gasp edilmiştir”. Üzerinde ağır bir “medya ambargosu” vardır. Kapatma davası Anayasa Mahkemesinde sürmektedir. Demirtaş “HDP baskılardan en büyük payı alan partidir. Kitlesi en çok horlanan, en çok zulüm gören partidir” diye TBMM’deki üçüncü büyük parti grubunun hislerini dile getiriyor.
Demirtaş bu olguları hatırlatmak zorundadır. Ancak burada durmamakta, konuyu ilerletmektedir.
Zaten yazının asıl içeriği de bundan sonra başlıyor.
Demirtaş ve iğnesi
“Ancak” demiş Demirtaş, “HDP’nin yaşadığı mağduriyetler, siyasi kararlar alırken duygusal davranma gerekçesi olamaz. Türkiye’de değişim istiyorsak bunu kendimizden başlatma cesaretini göstermek zorundayız.
• “Kendi hassasiyetlerimize saygı beklediğimiz her yerde, başkalarının hassasiyetlerine gerekli saygıyı göstermek zorundayız.”
• “Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız.
• “Önce iğneyi kendimize batırmadan, önümüze gelene çuvaldızı batırmanın kimseye bir yararı yok.”
Türkiye açılımı… Güzel. “Bu sayede” demiş Demirtaş, “Ekonomi, dış politika, eğitim, sağlık, tarım, adalet gibi temel başlıklarda Türkiye’yi düze çıkaracak politikalarımızı daha rahat anlatabiliriz.”
HDP o iğneyi kendisine batırdıktan sonra başkalarına çuvaldızı batırırsa Türkiye partisi olabilir diyor yani.
Pek nedir o iğne? Yanıtı şu cümlede:
• “Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir.”
Uygun dil ve söylemle diyor, biraz ona bakalım.
Demirtaş değişim ve cesaret istiyor ama
Kendi oy potansiyeli HDP’den fazla olan Demirtaş her halde “Her türlü şiddete karşıyız” demenin kitlelerde pek bir karşılığı kalmadığını, bu söylemin ne geniş seçmen kitlelerini ve devleti ne de PKK’yı memnun ettiğini artık görmüş olmalı.
Toplumsal barışın sadece devletle PKK’nın barışması demek olmadığını, Türkiye’de PKK sorunu dışında ve Kürt sorunu dışında da toplumsal barış ihtiyaçları bulunduğunu, kaldı ki Kürt sorununun da sadece PKK ya da sadece HDP de demek olmadığını da görüyor olmalı. Zira birkaç gün önce Yeni Yaşam’daki yazısında Türkiye sınırlarının içinde ve dışında çatışma durumuna dair en etkili barış kurucu aktör Öcalan’dır” diyerek Öcalan’ın rolünü çatışma ortamının bitmesine odaklamıştı.
Bu noktaları unutmayınca Demirtaş’ın şu sözleri bir zemine oturuyor:
• “Değişim cesaret ister. Şimdi o cesareti göstermenin, değişimi kendimizden başlatmanın tam zamanı. Emin olun, gerisi domino taşı gibi gelir.”
Altılı Masa’ya mesajlar
Ama daha açık sorayım: Demirtaş artık “Her türlü şiddete karşıyız” demenin ötesinde HDP’nin PKK’nın şiddet eylemleriyle arasına başka türlü anlaşılamayacak bir çizgi çekmesini, kınamasını mı istiyor?
Eğer böyleyse bu gerçek bir ilerleme sayılır.
Bu durumda şu sözleri de muhalefet kloalisyonu Altılı Masa’ya doğrudan mesaj sayılmalı:
• “Bugünkü koşullarda Altılı Masa ile HDP merkezli muhalefet arasında kurumsal bir iş birliği pek olası görünmüyor. Bunun en temel nedeni, AKP’nin ürettiği algılar ve muhalefetin bu algılara cesur bir değişim hamlesiyle yanıt verememesidir. Burada yegâne sorumlu elbette Altılı Masa değildir. HDP’nin de eksikliği ve sorumluluğu vardır.”
Yazıda bir ayrıntı daha var. 3 Temmuz’daki HDP Kongresinde çağrılar hem iktidara hem de kendileri dışındaki muhalefete yapılırken, Demirtaş artık AK Parti-MHP iktidarından bir şey beklenmemesi gerektiğini söylüyor. Altılı Masadaki İYİ Parti Kongre’ye davet edilmezken Demirtaş “yegâne sorumlu Altılı Masa değildir” diyor.
HDP başlıktaki soruya yanıt verecek durumda mı, yoksa oraya daha çok mu var? Sorun biraz da budur.