Ana Muhalefet Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tercümanı için sarfettiği “hanım kızımız” ifadelerinin, birkaç gündür televizyon kanallarında ülkenin başka sorunu yokmuş gibi saatlerce nasıl tartışma konusu yapıldığını hayretle izliyoruz. Bu tartışmalar sadece iç politikayla da sınırlı kalmıyor. Erdoğan-Biden görüşmesinde hizmetlerinden yararlanılan tercümana odaklanılarak dış politika uygulamalarına da sıkça atıflar yapılıyor. Her konuya aklı eren bir takım insanlar da bilgi sahibi olmadan fikirlerini dile getiriyor. Meselenin iç politik veçhelerini bir kenara bırakarak dışişleri bakanlığının bugüne kadarki uygulamaları hakkında bazı doğruları paylaşmakta yarar var.
Diplomat tercüme yapar mı?
Dışişlerine giren bir diplomat kariyerinin son gününe kadar her seviyede zorunlu olduğunda tercüme de yapar, girdiği görüşmelerde not da tutar. Büyükelçilerin bile “ben artık büyükelçi oldum, not tutmam, tercüme yapmam” demek gibi bir lüksü yoktur. 1980’li yılların ortalarında özel kalem müdürlüğünü yaptığım Bakanlık Müsteşarı Necdet Tezel’in bir gün Bakanlar Kurulu toplantısına çağrılarak gelen bir mesajı tercüme ettirildiğini hatırlıyorum. (O tarihlerde bakanlar haricinde hiç kimsenin hükümet toplantılarına katılmasına izin verilmezdi.) Ama tercüme yapmak bir diplomatın asli görevi değildir.
Profesyonel simültane tercümanlar
Nasıl iyi İngilizce bilmek iyi diplomat olmak anlamına gelmiyorsa, her iyi diplomatın da iyi tercümanlık yapması beklenmemelidir. Yakın tarihimizde özellikle başbakanların ve cumhurbaşkanlarının ikili görüşmelerindeki tercümanı hep özel eğitim görmüş profesyonel simültane tercümanlardan seçilmiştir. Bu işlerle meşgul olan tanınmış şirketler var. Bugüne kadar rahmetli başbakanlardan Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, daha sonra Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül, her biri çok değerli tercümanları kullandılar.
Baş başa görüşmeler
Tamamen baş başa yapılan görüşmelerden sonra zabıt tutulması görüşmeyi gerçekleştiren siyasilerin vicdanına kalmıştır. Devlet adamı sorumluluğu görüşmeden sonra danışmanlara, görüşme yurt dışında gerçekleştirilmişse büyükelçilere görüşmenin içeriği anlatılarak kayda geçirilmesinin sağlanmasını gerektirir. Atina’da büyükelçi olduğum dönemde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Yunanistanlı karşıtı Yorgo Papandreu ile yaptığı görüşmeleri havaalanına giderken rapor etmem için bana özet olarak anlattığını hatırlıyorum. Bu gibi durumlarda tabiatıyla konuşulanların ne kadarının kayda geçirileceği yine siyasilerin takdirindedir. Doğrulama imkanı da yoktur.
Dışişleri arşivleri
Dışişleri Bakanlığının arşivi, devletin arşividir. Dışişlerinde her seviyede yapılan görüşmenin kaydı tutulur. “Servis notu” denilen bir yazışma yöntemiyle de görüşmede gündeme gelen konulara göre bilgilendirilmesi gereken birimlere dağıtılır. Servis notları görüşmeyi yapan veya görüşmeye katılan bir not tutucu tarafından kaleme alınır. Genç diplomatlar için bu zabıtları hazırlamak aynı zamanda meslek içi eğitimin ayrılmaz bir parçasını teşkil eder. Görüşmenin taşıdığı gizlilik derecesine göre dağıtım yerleri sınırlı tutulabilir. Bazen tek nüsha da kaleme alındığı olur. Ama mutlaka dosyasına yazılı bir kayıt girer.
Bir diğer yöntem de dosya notu uygulamasıdır. Önemli bir bilgi edinen diplomat kendi inisyatifi ile bildiklerini yazıya dökerek dosyasına koyabilir. Bu yöntem özellikle personel dairesinde sıkça kullanılır. Eğer bir memur hak etmediği bir atamayı bakanlık dışından sağladığı tavassutla gerçekleştirirse dosyasına not düşülür. İleride bir şekilde acısı çıkarılır. Adalet yerini bulur.
Tercümanlardan hesap sormak
Erdoğan’ın tercümanı dahil, tercümanlardan hesap sormak, tercüme ettikleri görüşmelerin içerikleri hakkında bilgi talep etmek söz konusu bile olamaz. Tercümanların sorumluluğu kendi vicdanlarına karşıdır. Duydukları kendileriyle birlikte mezara kadar gider. Bugüne kadar da Türkiye’de devlet yetkililerinin yabancılarla yaptıkları görüşmelerin içerikleri hakkında tercümanlardan kaynaklanan bir bilgi sızması yaşanmamıştır.
Dışişlerinin fabrika ayarlarına dönülmesi halinde bu gibi sorunların hiçbiri yaşanmaz. Yeter ki devletin yerleşik uygulamalarından sapma olmasın.