Dört yıllık bir aradan sonra ABD Başkanı Trump’ın ikinci dönemine girildi. Trump’ın ABD için Altın Çağ başlıyor sözleri çarpıcı. Aynı gün Fransa’da Le Figaro gazetesinin başmakalesinin “Batı’nın sonu” başlığı da anlamlıydı. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği büyük sarsıntılarla geride kaldı. İkinci çeyreğine Yeni Dünya’ya bakarak, birçok soruya yanıt arayarak giriyoruz. “Dünya Batı’yı nasıl yarattı?” Bugünlerde
Diplomasi, ciddiyetin ve resmi prosedürlerin yoğun olduğu bir alan, çok az insan diplomasi ile mizahın yan yana gelebileceğini, hatta iç içe geçebileceğini düşünür. Oysa mizah, diplomaside yalnızca bir yumuşatma aracı değil, aynı zamanda iletişimde kapıları açan bir anahtar, gerilimleri azaltan bir tampon ve insanları birbirine bağlayan güçlü bir köprü. 16 Ocak 2025’te, 91 yaşında vefat
Çankaya Üniversitesi’nin düzenlediği “Diplomaside Kadınlar Neden Vazgeçilmezdir” başlıklı çalıştayda ortaya çıkan sonuçlar, Türkiye’de diplomaside kadın sayısının Dünya ortalamasının üzerinde olmasına rağmen kadın-erkek eşitsizliğinin beklenenden daha derin olduğunu gösterdi. Çalıştayda paylaşılan verilere göre Dünya genelinde kadın büyükelçi oranı yüzde 23,1’de kalırken Türkiye bu alanda yüzde 27,2 ile dünya ortalamasının üzerinde. 2024 yılı itibarıyla Dışişleri Bakanlığı’nda görev
Dünya, geleneksel güç dengeleriyle ve şiddet ile tanımlanan bir döneme geri süratle dönerken, ekonomiden askeri güce, bilim ve teknolojiden sanat ve kültüre, insan sermayesinin kalitesine kadar her alanda güçlü olmamız hayatı önem taşıyor. Bu amaçla, iç sorunlarımızı ivedilikle çözmeli ve zayıf noktalarımızı güçlendirmeye odaklanmalıyız; değişen küresel dinamikleri ve aktörleri doğru bir şekilde okumalı ve kendimizi
Yapay zeka teknolojisi, iklim değişikliğinin giderek azmanlaşması, yeni hibrit savaş türleri, küreselleşmenin geriye çevrilmesi, kültür ve sanatın, sivil toplumun seferberliği, uluslararası terör, dünyanın yeniden kutuplara bölünmesi gibi dinamikler bizi bambaşka bir dünyaya doğru sevkediyor. Böyle bir dünyada nasıl ki savaş askerlere bırakılmayacak kadar önemlidir aynı şekilde diplomasi de diplomatlara bırakılmayacak kadar karmaşıklaşıyor, genişliyor, yeni işlevler
Yakın geçmişte dünya genelinde birçok ülkenin etnik, dini ve ekonomik temellerde bölündüğüne, iç savaşların patlak verdiğine, haritaların yeniden çizildiğine şahit oluyoruz. Bu sabırla ve sistematik adımlarla ilerleyen gelişmeleri sadece bir tesadüf olarak görmemek, arka plandaki stratejik hamleleri iyi anlayarak, gelecekte neler olacağını bugünden öngörmek ve karşı hamleleri başlatmak mümkün. Bölünme ve çatışma örnekleri Son çeyrek
Deprem felaketi ülkenin üzerine karabasan gibi çöktü. Görülmemiş boyuttaki can ve mal kaybı herkesin yüreğini dağladı. Yaraların sarılmasından sorumlu kişi ve kurumların sergilediği ibret verici beceriksizlik acıların daha da artmasına yol açtı. Bazı gerçekler apaçık görünür hale geldi. Deprem, “uzaya sert iniş yapacağız” şeklindeki içi boş söylemlerle ülke yönetmenin maliyetinin ne kadar ağır olduğunu bütün
Epey bir süredir, dış politika ve diplomasi uygulamalarının iç siyasetin ayrılmaz parçası haline geldiğini adeta kabullenmemiz isteniyor. Birbirlerinden ayrı tutulması gereken iç ve dış siyasetin tam anlamıyla örtüşmesini tuhaf karşılamamaya zorlanıyoruz. Artık, diplomaside haykırmalarla, meydan okumalarla, çokça hamasetle, bazen hakaret ve küçümsemeyle, tansiyonu alabildiğine yükseltilmiş hararetli tartışmalarla nefes tüketmeyi garipsemememiz gerektiği söyleniyor. Sesi çok çıkanın,
Ana Muhalefet Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tercümanı için sarfettiği “hanım kızımız” ifadelerinin, birkaç gündür televizyon kanallarında ülkenin başka sorunu yokmuş gibi saatlerce nasıl tartışma konusu yapıldığını hayretle izliyoruz. Bu tartışmalar sadece iç politikayla da sınırlı kalmıyor. Erdoğan-Biden görüşmesinde hizmetlerinden yararlanılan tercümana odaklanılarak dış politika uygulamalarına
1960’lı yıllarda Dışişleri meslek memuru olmaya hak kazanan bir gencimiz geçirdiği zorlu giriş sınavlarından sonra aday meslek memuru olarak Bakanlık kapısından içeri adımını attığı andan itibaren kendini karışık duygular içinde bulurdu. Bu duyguları ona hissettiren şey intisap ettiği mesleğin kurumsal kimliği ve tarihimizde taşıdığı ağırlıktı. Birbirini tamamlayan bu her iki özelliği bu mesleğe, Ali Paşa