Ekonomik kriz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı İstanbul’da öldürülen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürten kişi ilan ettiği Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile barışmaya zorladı mı?
Ekonomik kriz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 15 Temmuz 2016 kalkışmasında Fethullahçılara maddi destek sağlamakla suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed bin Zeyid ile barışmaya zorladı mı?
Ne ilgisi olduğunu sormayın lütfen. O kucaklaşmalar olmasaydı AK Partililer bugün 2023 seçimlerini kazanma hesaplarına dahil ettikleri 55 milyar dolar dış kaynak için kime güveneceklerdi? O 55 milyar hesabının 20 milyarını Suudi Arabistan’dan, 10 milyarını da BAE kaynaklı diye bekliyorlar.
Şimdi tekrar sorayım: ekonomik kriz Erdoğan’ı Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile barışmaya da zorlar mı?
“Hayır, çünkü Suriye’nin parası yok” demeden önce iyi düşünün. Kiminin parası, kiminin duası demişler. Erdoğan önüne gelen raporlardan görüyor ki seçmenin en büyük numaralı şikâyeti hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı ama ikinci sırada Suriyeli (ve artık diğer) göçmenler var.
Onun en kısa yolu Şam’dan geçiyor.
Sadece Suriyeliler değil, PKK da
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Suriyeli göçmenleri Şam yönetimini devirme çabası yerine onlarla konuşarak çözmeyi önerdiğinde vatan haini damgası yiyordu. Daha sonra İYİ Parti lideri Meral Akşener de katıldı “diyalogla çözelim” diyenlere. Sonra İYİ Parti’den ayrılıp Zafer Partisini kuran Ümit Özdağ’ın sert çıkışları ve CHP ve İYİ’yi “sarı muhalefet” yapmakla suçlamaları söz konusu oldu. Böylece Erdoğan ve Özdağ (nicelik olarak değil ama nitelik olarak) birbirlerinin anti-tezi konumuna yerleştikçe, Kılıçdaroğlu ve Akşener bu konuda makulü isteyen merkez görüş konumuna yerleşti.
Ama Erdoğan’ı Suriye siyasetinde manevraya zorlayan son damla 5 Ağustos’ta Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile Suriye’de PKK ile mücadele konusunu açması oldu. Aslında daha önce 19 Temmuz’da Tahran’da görüştüğü İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, Erdoğan’a mealen “Şam’la konuşun” demişti. Putin’in de benzerlerini söylediğini bizzat Erdoğan’ın ağzından öğrenmiş, sonra da hükümet çizgisindeki basında işaretleri görmeye başlamıştık.
Ankara’nın Şam’la barışmaya yönelik adımları seçim öncesi bir taşla iki kuş vurma anlamına gelebilir.
Barışmaya ÖSO engel olabilir mi?
Erdoğan’ın Putin’in ne dediğini paylaşırken “istihbaratçılarımız görüşüyor demişti. İlişkiler kesilmeden önce Türkiye’nin son Şam büyükelçisi olan Ömer Önhon YetkinReport’taki analizinde bunu “istihbarat ilişkisini siyasi ilişki izler” diye yorumlamıştı. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile [11-12 Ekim 2021’deki Bağlantısızlar Zirvesi toplantısı sırasında] Belgrad’da görüştüğünü söylemesi üzerine Suriyeli muhalifler Cerablus’ta Türk bayraklarını yakmıştı.
Türkiye’nin şimdiye dek Esad rejimini devirmek için Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), sonraki adıyla Suriye Millî Ordusuna (SMO) verdiği destek Erdoğan’ın barışmaya yönelik manevrası önünde ciddi bir sorun olabilir. Bir zamanlar Erdoğan tarafından istiklal Savaşına benzetilen bu hareketin unsurları arasında Suriye’nin yanı sıra Rusya, İran tarafından da terörist olarak görülen cihatçı gruplar var.
Ancak Ankara stratejik önceliğini Şam ile -haydi barışmaya demeyelim- ilişkileri yeniden kurmaya verdikten ve Erdoğan da burada AK Parti’ye seçim avantajı gördüyse ÖSO konusu biraz ikincil hasarla çözülebilir.
Nitekim son iki gündür hükümet cenahından gelen açıklamalar manevra hazırlıklarının tamamlanmakta olduğuna işaret ediyor.
Bahçeli, Yazıcı ve Çavuşoğlu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müttefiki MHP lideri Devlet Bahçeli 15 Ağustos’ta yazılı bir açıklama ile Suriye ile “Görüşme düzeyini siyasi diyalog mertebesine çıkarmasına” destek verdi, bunu da terör örgütleriyle daha etkin mücadeleye bağladı. Metnin satır aralarında Suriye’de PKK ile mücadelenin -belki sınır ötesi harekât dahil- Şam ile konuşarak daha iyi yapılacağı fikrini okumak mümkün.
Bu sözleri aynı gün NTV yayınında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcıya sordular. Yazıcı, dolaylı görüşmelerin doğrudan hale gelmesi “seviyesinin de yükselmesi inşallah” bedelleriyle birlikte süreci sona erdireceğini söyledi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise bugün gazeteciler sorunca “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım. Aksi takdirde kalıcı bir barış olmaz” diye yeni süreci tekrarladı. MHP liderine desteği için teşekkür eden Çavuşoğlu, “Rejim siyasi çözüme inanmıyor, askeri çözüme inanıyor; kalıcı çözüm siyasi çözümdür” diyerek gayet geniş bir koşul da ortaya koydu. Yani kapılar açılmıştı.
Hepsi seçim için: 55 milyar, PKK, göçmenler
İşin içinde bir de “Olmayınca olmuyor” durumu var. Gazeteci Fikret Bila 15 Ağustos’ta Halk TV internet sitesinde şunları yazdı: “Esad devrildi mi? Hayır. Emevi camiinde namaz kılındı mı? Hayır. ABD’nin PKK devleti kurması önlendi mi? Hayır. Rusya’nın şehit ettiği 33 erin hesabı soruldu mu? Hayır. Sonuç, maaş ödediği ÖSO’cular Türk bayrağını yaktı.”
Son olarak başka bir yerde okumadığım bir açıya BirGün yazarı Melih Pekdemir’in işaret ettiğini de aktarayım. Pekdemir “seçimde faydası olur diye niyet ettikleri Suriye askerî harekâtında ve şimdi bir de (Alevi) Esad “barış” harekâtından” söz ederek Şam ile zoraki barışmaya doğru atılan adımlarla Erdoğan’ın seçime 8-10 ay kala baş gösteren Alevi ilgisi arasında bağlantı kurmuş.
Dikkate almaya değer bir açı; Suriye’deki iç savaşın mezhebi boyutu da var. Suriye’de nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünnilere karşı Esad’ın başında bulunduğu Baas rejiminde ağırlık Alevilikle akraba Nusayrilerde.
Şimdi bir daha soralım: ekonomik kriz Erdoğan’ı Esad’la barışmaya da zorlar mı?