Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün akşam AK Parti medyasının A-takımı karşısına çıkmadan önce, Etlik Şehir Hastanesi açılışında şunları söyledi: “Sırf daha iyi arabaya binmek, daha yeni telefon almak, daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin yani başka ülkelerin başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyoruz.” Karşısında dizilen “cevaplara sorular” takımının sormadığı soruyu DEVA Partisi lideri Ali Babacan Twitter mesajıyla sordu: “Bu saydıklarınız Türkiye’de neden olamıyor?”
Burada iki grup soru karşımıza çıkıyor: hangi hevesler süflidir ve Türkiye’de olamamasının sebebi nedir?
1- Erdoğan’a göre süfli hevesler
Daha iyi arabaya binmek istemek “süfli” bir heves midir? Süfli bir havas ise bunun en uç noktalarını görmek isteyenler Twitter’da “AKP çocukları” adı altında açılan hesaba bakabilir. Maseratileri Porcheleriyle övünüp “siz fakirler” diye “pudra şekerli”, Boğaz partili lüks hayatlarını sosyal medyada övünerek sergileyenleri en çok orada görebilirsiniz. Demek ki bu hayata Türkiye’de AK Parti iktidarında kavuşanlar, paralarını Londra’dan Singapur’a kadar dış cennetlere çıkarsalar da kendileri burada kalıyor. Çünkü dışarıda o hayatı yaşayamayacaklarını karşılarında vergi memurlarını bulacaklarını biliyorlar. Erdoğan da onlara “acıyarak bakmıyor” sanırım bu durumda.
Peki, daha iyi telefon almak, daha çok konsere gitmek “süfli hevesler” midir? O zaman örneğin daha iyi evde oturmayı istemek de süfli bir heves sayılır mı? Hayır o sayılmaz. Çünkü toprağı altına çevirme projelerimiz o umudu satmakla ayakta duruyor ki “Beni seçmezseniz evleri alamazsınız” temalı TOKİ projeleri neden hep seçim öncesi tedavüle çıkıyor sanıyorsunuz?
Peki ya daha iyi eğitim almak süfli hevesler midir? Siz Türkiye’nin en iyi liselerini, en iyi üniversitelerini “Ya benimsin ya toprağın” kindarlığıyla yerle bir edin, dünya sıralamasından düşürün, sonra parası olsun olmasın gençler neden her gün eziklik içinde sövdüğünüz Batı ülkelerine kaçmak istiyor diye düşünün.
Ne bitmez dertmiş? Erdoğan kendi çocuklarının hepsini, türban sorunu olmayan erkek çocuklarını da Hristiyan Batının üniversitelerinde okuttuğunu unutarak, İzmir’in Kurtuluşunun 100’üncü yılını muhteşem bir törenle kutlayan Belediye Başkanı Tunç Soyer’e kızgınlığını “Bunlar yurtdışındaki okullarda işte böyle” diye taçlandırdı. Soyer liseyi Bornova Anadolu Lisesi, üniversiteyi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okumuştu.
2- Türkiye’de neden olamıyor?
Şimdi Ali Babacan’ın “Bunlar Türkiye’de neden olamıyor? Sorusuna geliyoruz.
Acaba Cumhurbaşkanımızın AK Parti medyasının “la créme de la créme”, kaymak tabakası ekibe kararlılıkla savunduğu “faizi daha da düşüreceğiz, enflasyon düşecek, para değer kazanacak” diye özetlediği ekonomi politikası nedeniyle olabilir mi? Ekonomik krizin küresel niteliği bir gerçek ama Türkiye’de daha ağır yaşandığı da bir gerçek.
Erdoğan’ın 2108’de ikinci defa Cumhurbaşkanı seçildiği kampanya sırasında “Bu kardeşinize güveninin, dolar da düşecek, enflasyon da faiz de” dediğinde 1 ABD doları 4 lira 80 kuruştu. Bu satırları yazdığım sırada 18 lira 53 kuruş olmuştu. Erdoğan’ın “önemli bir sorun değil” dediği enflasyon yüzde 12 idi, bugün -çoğunluğun itibar etmediği- TÜİK rakamlarına göre yüzde 80’i aştı.
Ama Cumhurbaşkanının “itibardan tasarruf olmaz” diyerek savunduğu şatafattan taviz olmadığı görülüyor. Gazeteci Murat Ağırel, Sayıştay raporlarına göre ilk bulguları yayınladığı Cumhurbaşkanlığı harcamaları bunu gösteriyor.Üniversitelerde bilimsel araştırmaya, laboratuvarlar için araç gereç alımına para yok ama mesela Boğaziçi’nin tepeden inme rektörünün makam odası tefrişatına var. Ama Diyanet İşleri’ne ayrılan bütçe, aralarında İçişleri, Dışişleri, Enerji, Turizm ve Çevre gibi kritik bakanlıkların bulunduğu yedi bakanlığın bütçesinden daha fazla.
Türkiye’de neden gençler daha iyi araba, daha iyi telefon, daha çok konser gibi “süfli hevesleri” nedeniyle Batı’ya gitme peşinde sorusuna bir yanıt olabilir mi bu saydıklarım?
Alabildiğine şımartılmış otuziki dişleri meydanda sosyal medya mesajlarında, güya bunu İslam adına yaptıkları iddiasındaki militanların konser yasaklatması bir yanda, konsere gitmek isteyen gençlerin süflilikle suçlanması diğer yanda. Yazık.
“Gereğini yapacaksın” fırçası
Ama Erdoğan’ın dün gece Kanal-D/CNN-Türk ortak yayınından en çok akılda kalıp bugün sosyal medyada en çok sözü edilen neden muhalefetin hallerini soran Hürriyet’in siyaset yazarı Abdülkadir Selvi’ye Hürriyet’in Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan Coşkun’u örnek gösterip “Köşende gereğini yapacaksın” talimatı oldu, biliyor musunuz? Belki de gözlerini karşısındaki prompterdan kaçırdığı tek yerin orası olması yüzündendir. Boşuna demiyoruz “cevaplara sorular” diye. Selvi senaryo replikleri dışına çıkınca böyle oldu herhalde.
Erdoğan’ın “Altılı Masanın yedinci ortağı HDP ama sekizincisi FETÖ, bu işlenmeli” talimatını hala üzerine alan olmadı milletin o kadar parasının saçıldığı AK Parti medyasından. Bence ağır fırça geliyor yakında.