“Dış politika manevraları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a seçim kazandır mı?” sorusunun yanıtı ekonomide yatıyor. Çünkü aynı soruyu “Dış politika manevraları Erdoğan’a seçim ekonomisini üst sınırda uygulamasına yetecek miktarda dış kaynak sağlayacak mı?” diye sormak da mümkün.
Bu soruyu Suudi Arabistan’ın Merkez Bankası’nda (TCMB) 5 milyar dolarlık hesap açtığı gün soruyoruz; 5 milyar daha geliyor. Suudi Arabistan’ın gönderdiği para SWAP, yani takas parası değil’ daha değerli. Yani üzerinde kullanım şartı yok: Suudilerin kafası kızıp banka hesabını kapatmadığı sürece TCMB tarafından dilediğince kullanılabilir.
Döviz kurunu baskılamak kolay değil. Asgari ücret artışından EYT’ye dek bu kadar masraf sadece banknot matbaasına para bastırmakla başa çıkılacak gibi değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan boşuna Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi ilan ettiği Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile gidip kucaklaşmadı. Baksanıza ABD Başkanı Joe Biden da Kaşıkçı suçlamasını utanç verici şekilde geri çekti.
Suudi virajı AK Parti hükümetinin dış politika manevraları arasında müstesna bir yer tutuyor.
Dış politika manevraları
Yanlış anlaşılmasın; Türkiye’nin komşularıyla iyi geçinme manevraları beni üzmüyor, tersine gayet olumlu buluyorum. Ama şu soruyu da soruyorum: Erdoğan eğer ülkeyi taşıdığı ekonomik krizden çıkmayı kolaylaştırıcı başka bir yol bulsa ve önünde koltuğuna mal olabilecek bir seçim bulunmasa bu manevraları yapar mıydı?
Hiç sanmıyorum.
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in ucunda doğal gaz borçları, petrol, tahıl ve turizm pazarlıkları bulunan baskısı olmasa “Katil Esed” diyerek devirmeye çalıştığı Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile barışma isteğini ilan eder miydi?
Hiç sanmıyorum.
Ya da 15 Temmuz 2016 kanlı kalkışmasının arkasında gördüğü Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zeyid ile kucaklaşır mıydı? Zeyid (tıpkı İsrail’e açtığı miktarda) 10 milyar dolar kredi açtı Türkiye’ye bu kucaklaşma sonrasında. (İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Dubai seyahati sadece Sedat Peker’i isteme amacını taşımıyordu; önümüzdeki günlerde yani havadisler duyabiliriz.)
İsrail ve Mısır manevraları
Katar’ı hiç saymıyorum. Katar ile Şeyh İkinci Temim ve Erdoğan arasında özel dayanışmadan da kaynaklanan bir ittifak ilişkisi gelişmiş durumda.
Türkiye’nin Mısır’dan yatırım beklentisi yok gibi görünüyor. Oysa Mısır ve İsrail’le yakınlaşma manevraları Biden’ın Erdoğan’a İsrail’le ve Ermenistan’la ilk yumuşama işaretini verdiğinde gönderdiği “komşularla iyi ilişkiler” teşvikiyle uyumlu.
Müslüman Kardeşler karın doyurmuyor. Seçim yatırımına da dönüşmüyor. Ama Suudi Arabistan’ın Mısır’a da Türkiye’ye yaptığı gibi 10 milyar dolarlık destek hesabı açması rastlantı değil.
İsrail’le yakınlaşma ise daha farklı. Yakınlaşma Binyamin Netanyahu ile devam ederse eski bölgesel ittifaklara dönüş dışında iki anlamı daha olacak. Birincisi, Amerikan Kongresinde Yunanistan ve Ermenistan lobilerine karşı İsrail lobisi desteği, ya da ne azından tarafsızlığı. İkincisi de Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’dan Yahudi yatırımcı gelmesi ümidi.
Mesele seçime kadar gelip gelmeyecekleri.
ABD, Yunanistan, İsveç
Bu manzaraya tam uymayan dış politika manevraları da var.
Örneğin Yunanistan politikası; “Bir gece ansızın gelebiliriz” çıkışları. Erdoğan bu çıkışlara Yunanistan Başbakanı Kriyakos Miçotakis’ten gelen tepkilere eminim çok eğleniyordur.
Çünkü birincisi, Miçotakis Adaların silahlandırılmasını filan bu kadar göstere göstere yapmasa Erdoğan’ın bunu gündeme getireceği yok.
İkincisi, Türkiye Yunanistan konusunda da İsveç ve Finlandiya’nın Rusya korkusuyla NATO’ya giriş konusunda da ve Suriye’deki PKK/YPG konusunda da aslında ABD ile mücadele ediyor. Asıl mesajlar ABD’ye…
ABD’yle F-16 konusunda devam eden görüşmeler bunun yalnızca bir parçası.
Seçime dek F-16 kararı çıkar mı?
Çıkabilir elbette ama siyasette her şeyin bir karşılığı var. Muhtemelen F-16 kararının seçim öncesi çıkması da henüz bilmediğimiz bir şeyin karşılığı olmuştur, yanda olacaktır.
Erdoğan’ın son dönemdeki dış politika manevraları Türkiye’nin sadece güvenlik risklerini değil, ekonomik risklerini de düşürme amacı taşıyor. O yüzden ekonomik kriz ve seçim olmasa Erdoğan’ın bu manevraları yapıp yapmayacağı sorusu hala geçerli.
Yatını da geçerli: hiç sanmıyorum.