Enerji bir iktidar döneminin ötesinde, uzun zaman ve istikrar gerektiren bir sektör olduğu için entegre bir yönetim anlayışını benimseyerek enerjinin çevre, tarım, su, vergi, rekabet, yatırım, ticaret, teknoloji, finansman ve dış politika/güvenlik boyutlarının etkin şekilde hükümet ve iş dünyası kararlarına, politika tercihlerine dahil edilmesi, “stratejik devlet menfaati” mülahazasının sadece genel yönlendirme ile sınırlandırılması gerekiyor.
Enerjisiz kalmayacağız, merak etmeyin
Hiç enerjisiz kalmayacağız, kaygılanmayın.
Yerkürede kalmazsa, güneş sistemindeki sekiz gezegenden, dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 70’ini kaplayan 362 milyon kilometrekarelik okyanuslardan getirilecek enerji. Çünkü onsuz ne telefon çalışır, ne ev ısınır, ne araba yürür, ne maç oynanır, ne savaş uçağı yükselir, ne sular akar, ne de ameliyat masasından kalkılır.
Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi (şimdi 23. sırada) arasına girmeyi hedefleyen, nüfusu genç, orta sınıfı palazlanan, kentsel dönüşümü hızlandırılan ve enerji talebi dünya ortalamasının üzerinde seyreden bir ülkenin, gelecek arz güvenliğini garantiye alması sadece bir enerji politikası değildir. Bizim gibi enerji açlığından mustarip, bunun ekonomik ve dış politika yansımaları ciddi olan ülkeler için bu aslında tam bir milli güvenlik ve ekonomik güvenlik meselesi.
Ve enerjiye bu gözle bakılmalı.
Yeni arz kaynakları, ticaret ve ulaşım güzergâhları, fosilden yenilenebilir yakıtlara geçiş, iklim değişikliği ve yerel çevre sorunları, teknolojik devrim, yatırım tercihleri, değişmekte olan jeopolitik denklem ve benzeri birçok faktörün etkisiyle, enerjide daha önce öngöremediğimiz, bambaşka bir mecraya doğru sürükleniyoruz.
Aslında sadece Türkiye değil dünyada birçok siyasi karar alıcı ve iş liderleri de benzeri meydan okumalarla karşı karşıya. Küresel enerji “müesses nizamı”nın yönetim kurulunda kendimize yer açma, sanayimizin rekabet gücünü arttırma, dahası tüm enerji tüketicilerinin alım gücünü takviye etme, verimliliğini arttırma çabalarına katkı olarak hazırlanan bazı tavsiyelerimi paylaşmak istiyorum:
Partiler üstü enerji vizyonu
1. Siyasi iradenin en yüksek düzeyde yeni bir enerji vizyonuna, onun uygulanma mekanizmalarına sahip çıkması, gerekli kapasiteleri yaratması, siyasi desteği ve finansal kaynakları tahsis etmesi gerekiyor. Yerli/uluslararası enerji şirketleri, düzenleyici kurumlar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, diğer ilgili Bakanlar ve Cumhurbaşkanı arasında sağlam ilişkiler silsilesi, sorumluluk ve hesap verilebilirlik bağlantısı teşekkül edilmeli. Enerjinin stratejik veçhesi nedeniyle siyasi irade en yüksek düzeyde yeni bir vizyona, onun uygulanma mekanizmalarına sahip çıkmalı.
2. Devletin keyfi kararlardan kaçınması, uluslararası iyi uygulamaları benimsemesi, tarifelerin, alım satımların mümkün olduğunca piyasa kurallarına göre şeffafça gerçekleştirilmesi, yargı kararlarının geciktirmeden uygulanması, kalite ve emniyet mekanizmasını kurup etkinlikle yönetmesi, kamunun enerjinin stratejik önemine dayanan görev ve sorumlulukları ile özel sektörün faaliyetlerinde menfaat çatışmasına meydan verilmemesi, eşit koşullarda rekabetin sağlanması da şart. Ayakları yere basan, abartıdan uzak gelecek öngörüleri erken aşamada hükümetlerin politikalarına, şirketlerin de iş stratejilerine yansıtılmalı.
3. Kritik mineraller, bildiğimiz geleneksel ve “oyun değiştirici” yeni yeşil enerji kaynakları kadar önemlidir. Sadece elektrik üretiminde değil yeşil sanayi dönüşümünde de yaşamsal rol oynayacak ve onların jeopolitiği önümüzdeki on yılları şekillendirecek. Türkiye’nin hem kendi nadir toprak elementleri ve kritik minerallerini çok iyi değerlendirmesi, hem de dünyadaki önemli kaynak ülkeleri ile bilinçli bir strateji çerçevesinde şimdiden sağlam yatırım, ticaret bağlantıları kurması gerekiyor.
4. Partiler üstü ulusal bir enerji ve iklim değişikliği vizyonunu oluşturmalı, harekete geçirmeli, bu vizyonun arkasına güçlü bir icra ekibini de koyabilmeliyiz. Yeşil enerjiye geçişi hızlandıracak adımlar önceliğimiz olmalı. Elbette ki hala görünür geleceğimizin enerjisi olan fosil yakıtlardan süratli çıkış kolay değil, ancak teşvikler, yatırım kolaylığı, filtreler, ekolojik büyüme ve kentleşme stratejileri ile dünyanın örnek gösterilen ülkelerinden birisi olabiliriz enerji ve iklim değişikliğinde.
Yatırımcılara yeniden güven aşılanmalı
5. Dış politikada ve enerji piyasalarında bir yandan yaşamsal menfaatlerini koruyup geliştirirken diğer yandan başta komşuları olmak üzere tüm uluslararası oyuncular nezdinde ülkeye, politikalara ve liderliğe inancın güçlendirilmesi de “olmazsa olmaz” bir gereklilik. Güven kazanmak on yıllar, kaybetmek saniyeler alacağından sektörde tüm oyuncular arasında karşılıklı güvenin tesis edilmesi, sürdürülebilirlik ve keyfilikten kaçınmak için bunun kurumsal ve hukuki temellerinin de oluşturulması, yerel ve uluslararası paydaşlar ile “kazan-kazan” stratejik ilişkiler kurulması, piyasalara inanılır politika mesajları verilmesi, üstlenilen taahhütlere her ne pahasına olursa olsun riayet edilmesi, maç ortasında oyunun kurallarının değiştirilmemesi, risklerin minimize edilmesi yaşamsal önem taşıyor.
6. Düşen enerji fiyatları, artan (siyasi/güvenlik) riskler, oyun kurallarının maç başladıktan sonra değişmesi ve belirsizlikler karşısında yatırımcılar isteksiz. Hem yerli hem de yabancı yatırımcıların önünü görmelerine fırsat verecek berraklıkta bir enerji yönetim anlayışının ortaya konulması, bürokratik, hukuki, düzenleyici, çoğu zaman kısıtlayıcı işleyişin daha dinamik, sonuç almaya dönük bir sürece dönüştürülmesi, iş görmeyi kolaylaştıracak yatırım ortamı iyileştirilmesi, jeopolitik gerilimleri azaltma yönünde mevcut uygulamanın gözden geçirilmesi, gereken yeni kararların sektör temsilcileriyle eşgüdüm içinde alınması gerekiyor.
7. Yeni istihdam imkanları yaratmak, ekonomiyi ayağa kaldırmak, altyapıyı iyileştirmek, teknolojik yenilenmeyi gerçekleştirmek, sağlıkta, eğitimde atılımlar, dünya liginde yukarılara tırmanmak için paraya, yatırıma kırmızı hali sermek zorundayız.
Para, para, para…
8. Deniz bitti. Ülkenin zengin kaynakları önemli ölçüde heba edilmiş, Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın kasaları boşalmış, yolsuzluk ve rüşvet bilinen sınırların ötesinde yaygınlaşmış, şeffaflık, hesap verilebilirlik kalmamış, hatta dışarıya servet kaçırılmış görüntüsü var. Kuşkusuz, en iyi kaynak yatırımcının kendisinin risk aldığı, başarılı olursa mükafatını da topladığı doğrudan yerli ve yabancı yatırım. Borç yükünün altına ülke olarak girmiyoruz o zaman.
9. Onun için diyorum ki, hem yurtdışına kaçırılmış serveti geri getirelim ülkeye. Onun için diyorum ki, temiz, kaliteli, teknoloji, yönetim becerisi, finansman ve pazar bağlantılarını sağlayacak yabancı yatırımı daha fazla çekecek çerçeve koşullarını oluşturalım, güveni tesis edelim tüm ekonomik aktörlerin kafasında. Ve bunun kalıcı olduğunu görmek isteyecekler, bize güvenmeleri için. İşte o zaman sırtımız yere değmez, şimdi ürkek olan, dışarıya kaçan para da ekonomiye geri akar, dışarıda güvenli liman ve yüksek, istikrarlı getiri arayan yabancı sermaye de.
10. Her yıl en az 30 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye çekecek şekilde yapmalıyız hesaplarımızı. Riskleri azalttığımız zaman sürekli ilave faiz yükleyerek döndürdüğümüz borçların maliyetlerini de düşürebileceğiz. Enerjide ülke içinde yıllık 12 milyar, yurtdışında 3 milyar dolar enerji yatırımı yapacak şekilde gerekli projeler geliştirilmeli ve ucuz, uzun vadeli finansman sağlanması için çaba gösterilmeli. Hem sıkıntı içindeki enerji şirketlerinden hisse almak hem de yeni yatırımlara yüzde 15’i geçmeyecek şekilde destek sağlamak için.
11. Mevcut finansman yükünün hafifletilmesi, elverişli koşullarda kredi, istirak, tahvil imkanları yaratılması, yeni yatırımcılar çekilmesi, ülkenin enerji projeleri için her yıl ihtiyaç duyduğu yatırıma “çekirdek fon” sağlayacak (Bosphorus Energy Club tarafından Aralık 2015’de hükümete sunulan) finansmanı ucuzlatacak başlangıçta 15 milyar avro’luk “Türkiye Enerji Fonu” önerisin hayata geçirilmeli. Belki de TEDAŞ, TEİAŞ ve EPDK onaylı enerji santralleri için kamu-özel ortak konsorsiyumu oluşturulmalı.
Yurtdışı yatırımları için “enerji şampiyonları” yaratılmalı
12. İkmal güvenliği, sermayesi, teknolojisi için dış dünyaya aşırı ölçülerde bağımlı bir ülke olarak enerjide geleceği teminat altına almak için hem küresel dinamikleri hesaba katmak, hem enerji ve onunla ilişkili altyapıya, büyük çaplı sınır ötesi projelere yatırımcı çekmek doğru stratejilerle hareket etmeyi gerektiriyor. Petrol, doğalgaz ve kömürde, ülke içi üretimi fiyat rekabetini ihmal etmeden daha da artırılması, milli-uluslararası şirketleri yatırıma cezbedecek elverişli politikaların sürekli gözden geçirilmesi, bu arada üretimin nispeten daha ucuz olduğu çevre ülkelerde siyasi bağlantıları da kullanarak, saha/tesis alınarak, ortak üretim ve iletim imkanlarının araştırılması, ülke ihtiyacının en az yüzde 50’sinin çevremizdeki kontrol edebileceğimiz bu tür ortak üretim alanlarından karşılanması hedeflenmeli.
13. Hükümetin başarı hanesine yazılacak en önemli girişimlerden birisi uluslararası rekabet prensiplerine göre çalışacak, büyük bölgesel ve uluslararası enerji şirketleri ile “kazan-kazan” ortaklıklar kurup siyasi ve ticari riskleri de ustaca yönetebilecek “enerji şampiyonları” yaratılmasının önünün açılması, buna gereken stratejik desteğin sağlanması, geleceğin enerji liderlerinin şimdiden yetiştirilmesine kaynak ve zaman ayırarak insan sermayesinin zenginleştirilmesi. Bu şirketler marifetiyle Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika’da petrol, doğalgaz ve elektrik varlıkları alımının, bunların ticaretinin yapılması.
14. Türkiye’nin en büyük elektrik üreticileri listesinde EUAŞ 20.541 MW ile ilk sırayı alırken, ENKA 3.830 MW ile ikinci, Enerjisa 3.598 MW ile üçüncü sırada. İlk 10’da Eren Enerji, Çelikler Holding, Cengiz Enerji, Limak Enerji, Aydem Enerji, İÇDAŞ ve Bilgin Enerji var. TÜPRAŞ, Star Rafinerisi, TPAO, BOTAŞ gibi şirketler ise ülkenin hidrokarbon devleri.
15. Biliyorsunuz, tüm Türk enerji şirketlerini toplayıp çarpın, varlık olarak Malezya’nın Petronas’ı bile etmiyor. Hem sermaye yapıları güçlendirilmeli hem de vakit geçirmeksizin kamu ve özel sektör ortaklığı ile uluslararası çapta rekabet edebilecek, çevre ülkelerde yatırımlar üstlenebilecek şekilde hem mevcutların güçlendirilmesine hem de yeni “enerji şampiyonları” oluşturulmasına ön ayak olunmalı.
Uluslararası işbirliği ve ortaklıklar güçlendirilmeli
16. Kafamıza ve ihtiyaçlarımıza uyduğu ölçüde İEA, NEA, İRENA, World Bank, WEC, İEF, International Energy Charter, IAEA gibi uluslararası kuruluşlardan da yararlanmayı ihmal etmeyelim. Onlara ve küresel diyaloğa şimdiye kadar olduğundan daha fazla ağırlık verilmeli.
17. AB ile katılım müzakerelerinde enerji başlığının açılması, piyasaya disiplin gelmesi bakımından yararlı bir durum yaratıyor. Yeni oluşturulmaya çalışılan Avrupa Enerji Birliği’ne Türkiye’nin de katılabileceğine dair Brüksel’den sinyaller gelmesi Ankara’nın enerji güvenliği çabalarını tek başına değil bölge ülkelerinin yanısıra AB ile de ortaklaşa düşünmesinin, fiziki altyapıların entegrasyonunu gerçekleştirmesi gereğini ortaya seriyor.
18. Yeşil Mutabakat da ülkemizdeki oyuncular arasında huzursuzluk, kaygı yaratıyor AB pazarına ve fonlarına erişim konusunda yaratacağı tehditler dolayısıyla. Bu hususta proaktif bir çaba ile ortak enerji ve iklim değişikliği güvenliği politikaları oluşturulmalı.
“Milli ve yerli olmak” yetmiyor
19. Elbette ki, “milli ve yerli” olmak önemli ama küresel sisteme göbeğinden bağlı bir enerji sisteminde bunu da abartmayalım. Temel hedefimiz, enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde sunulması olarak görülmeli. Çevresel zararı olan, pahalıya elde ettiğiniz enerjinin “milli ve yerli” olmasının ülkeye ve insanlarına fazla bir yararı yok. Doğalgazda yüzde 98, petrolde yüzde 94 dışarıya bağımlı, ihtiyaç duyduğu yıllık asgari yatırım tutarı olan 12-13 milyar doları dışarıdan bulmak zorunda iken, rüzgâr ve güneş ekipmanlarında, nükleerde de dışa bağımlılığımız artarken, enerji ikmal güvenliği, rekabet gücümüzü aşındırmayacak fiyatlama, çevre korunması, enerji verimliliği, elverişli finans ve yeni teknolojiler geliştirme, hazmetme alanlarında başarı olarak görülmeli.
20. Dışa bağımlılık sadece fosil yakıtlarda enerji ikmal güvenliğinde bağımlılık ile sınırlı değil. Teknoloji ve ekipmanda da, finansman temininde de ağır ölçüde dışa bağımlılık söz konusu. Enerji kaynağınız yerli bile olsa, bunları kullanıma sunabilmek için kuracağınız tesislerde kullanacağınız makina parkı, yazılım, patent, marka dışarıdan taşınıyor. Devlet yerli ekipman ve teknoloji kullanılarak üretilen elektriğe daha yüksek fiyattan alım garantisi vererek, bu alanda gelişimin önünü açmaya çalışıyor. Gerçek anlamda yerli katkıyı arttıracak, kurumlar arası koordinasyonu güçlendirecek, finansmanı ucuzlatacak yeni yaklaşımlara ihtiyaç var.
21. Teknoloji, dünyada bize fark yarattıracak yegâne şey. Yapay zekada, savunma sanayiinde, tasarımda, ekolojik turizmde, yenilenebilir enerjide, organik tarımda, sanayi 4.0’da, uzayda, denizlerimizde en son teknolojileri kullanacağız. Dünyanın en ileri teknoloji şirketlerine her türlü teşvik ve imkânı sunacağız ülkemizde tekno-kentler kurmaları, bizi üs haline getirmeleri, yerli teknoloji şirketlerimizle ortaklıklar kurmaları için. Onlar da kazansın biz de.
22. Karadeniz’deki gaz arama/üretme çabalarındaki başarının devam ettirilmesi ve hedeflendiği gibi doğal gaz ihtiyacımızın 2030’a kadar en az yüzde 25’ini yerli kaynaklardan hesaplı, sürdürülebilir bir şekilde karşılanması iradesini hiçbir koşul altında siyasi mülahazalarla sarsmamalı.
“Yumuşak karın” sendromunu aşmak
23. Dışa bağımlılık hem petrol, doğalgaz, kömür fosil yakıtlarda, hem yeşil enerji teknolojilerinde hem finansman kaynağında hem yönetsel becerilerde oldukça yüksek. Bunun yarattığı “Yumuşak Karın” sendromu enerjiyi en önemli milli güvenlik konularından birisi haline getiriyor. Küresel enerji bolluğu varsa ve şayet ithalata tahsis edecek para sorununuz yoksa, jeopolitik bunalımlar ile enerji akışını aksatmayacaksa, gerekli enerji alım altyapınız işler halde ise, fiyatı da rekabet gücünüzü zafiyete uğratmıyorsa o zaman bu bağımlılık pek sorun yaratmaz. Yani, bir dizi “şayet”li varsayım.
24. Ama gerçek dünya ne yazık ki böyle değil. Hem ikmal güvenliğini sağlamak hem de bölgesel enerji merkezi olmak için ülkemizin dış politika ve güvenlik yaklaşımları ile enerji tercihlerinin senkronize edilmesi gerekiyor. Siber-güvenlik ve fiziki altyapı güvenliğinin de ihmal edilmemeli, gerekli önleyici teknolojik ve askeri önlemler alınmalı. Ülkeyi karartabilecek, arzı ve dağıtımı çökertebilecek asimetrik risklerin çoğalması ve enerji güvenliğine darbe vurması nedeniyle kritik enerji altyapısına yönelik siber saldırılar dahil teknolojik, askeri ve terörist tehditlere karşı etkin güvenliğin sağlanması stratejik bir öncelik olmalı, bu amaçla mevcut kurumların daha etkin eşgüdümü ve yeni önlemler alınması sağlanmalı.
Yenilenebilir devrimine son gaz devam
25. Hem yüksek derecede dış bağımlılığın azaltılması, hem iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin sınırlanabilmesi, hem de maliyetlerin düşürülmesi için enerji üretiminde öncelik fosil yakıtlardan ziyade yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları, verimlilik ve etkinlik artışı, iletişim kayıplarının azaltılması üzerinde olmalı. Nitekim, Türkiye elektrik kurulu kapasitede yüzde 54 yenilenebilir hedefine ulaşmayı başardı; bu sürecin devam ettirilmesi gerekiyor. Yeşil hidrojeni de denkleme katarak.
26. Bir güneş ve rüzgâr ülkesi olduğumuz için tüm kentsel-kırsal yerleşimlerin geleceğe yönelik tasarımlarında her türlü binanın ve sanayi tesisinin yapımıyla ilgili genel plan ve politikaların yanı sıra, tüm imar düzenleme ve uygulamalarında güneş ve rüzgârdan azami ölçüde yararlanma, güneş/rüzgâr mimarisinin gereklerine uygun hareket etme özendirilmeli.
27. Temiz ve yeşil ekonomiye geçiş sürecinde en azından rüzgâr, jeotermal, güneş ve nükleer enerjide teknoloji geliştiren, üreten öncü ülkelerden birisi haline gelmek, sübvansiyonsuz üretim ve tüketim, insana hizmet verecek şekilde çevre-enerji dengesinin iyi kurulması, gelecek nesillere daha temiz ve sürdürülebilir enerji sunma hedefine sarılınması temel hedeflerden birisi olmalı.
28. Temiz/yeşil ekonomiye geçiş sürecinde en azından rüzgâr, jeotermal, güneş ve nükleer enerjide teknoloji üreten öncü ülkelerden birisi haline gelmeyi temel amaç olarak benimsemeli, sübvansiyonsuz üretim, insana hizmet verecek şekilde çevre-enerji dengesinin iyi kurulmasını, siber saldırılar dahil asimetrik tehditlere karşı altyapı güvenliğinin sağlanmasını önceliklerin tepesine oturtmalı.
29. Nükleer enerji politikasını şayet hâlâ bir şans varsa yeniden gözden geçirmeli. Şunun altını çizelim ki, enerji karışımımızda kesinlikle ihtiyaç var nükleere (hatta dünya ortalaması olan yüzde 10’lük payın bile üzerinde). Ama hangi fiyatta, teknolojide, atık yönetiminde ve nükleer yakıt kullanımında olacağı konusunu kamuoyunu da ikna edecek şekilde masaya yatırılmalı.
30. Bu alanlarda Batılı firmalar uzak durduğu için Rus ve Çin ortaklıklarının geliştirilmesi zorunlu ama yine de elden geldiğince araya başka uluslararası grupları da katmaya çalışmalı, özellikle santralların güvenliği gibi alanlarda. Ama mevcut “beyaz fil” dediğimiz 25 milyar doların üzerinde devasa nükleer yatırımlar yerine küçük ve orta ölçekli reaktörler tercih edilmeli, kurulması, işletilmesi, yakıt yönetimi ve güvenlik riskleri sadece yatırımcı ülke ve firmalarına terk edilmemeli.
31. Rosatom ile Mersin Akkuyu için yapılmış anlaşma yeni ihtiyaç ve gelişmeler ışığında gözden geçirilmeli. Nükleer enerjiyi güvenliğini, atık yönetimini, teknolojiyi akıllıca yöneterek, devasa nükleer santrallar yerine küçük ve orta ölçekli reaktörleri tercih ederek enerji karışımında yüzde 10’lük bir paya sahip olacak konuma getirmeli, mümkün olan her yerde otonom enerji tesislerini kurdurmalı.
Enerji yoğun, kirletici sektörlerden tedricen uzaklaşmak
32. Ülkemizin ekonomik kalkınma bakımından bir yol ayrımına geldiği; bundan böyle enerji tüketimleri aşırı yüksek ve katma değer yaratma kapasiteleri düşük olan demir-çelik, inşaat, cam, seramik, alüminyum, kimyasallar ya da tekstil gibi sektörlerle yoluna devam etmesinin giderek daha da güçleşeceği açıkça görülüyor. Daha az enerjiyle daha yüksek getiriyi elde edebileceği, inovasyonun, bilgi ve yüksek teknolojinin öne çıktığı yeni nesil ekonomik faaliyetlere dayalı bir kalkınma modeline geçilmesi artık kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldi.
33. Ülke içinde talep yönetimi için enerji verimliliğini artıracak, enerji yoğun ve çevre kirletici sanayilerden uzak duracak, bunları «temizleyecek» ya da süratle enerji zengini bölge ülkelerine kaydıracak ekolojik dengeler üzerine kurulu bir yaklaşım üzerinde durmalıyız. Kolay olmadığının farkındayım ama geleceğimiz için temiz, teknoloji ağırlıklı, katma değeri yüksek “akıllı” teknoloji ve sektörlere yönelmek vazgeçilmez bir hedef olmalı.
34. Şu anda en süratle enerji kazanmanın yolunun enerji tasarrufu ve verimlilik artışından geçtiğinin bilinci içinde aktif enerji verimliliği için daha bağlayıcı, teşvik ile ceza dengesi iyi kurulmuş önlemlerin, teknolojik ve finansal desteklerin birbiri ardına yürürlüğe sokulması, geçmiş çalışmaların nerede aksadığının belirlenerek etkin uygulama sonuçlarının yakından takibi gerekiyor.
Yeni, dinamik enerji liderliği yetiştirilmeli
35. Şayet bu yeni küresel enerji oyununda hak ettiğimiz yeri alabileceksek insan sermayesini zenginleştirmemiz, küresel çapta enerji satrancı oynayabilecek genç enerji liderleri yetiştirmemiz gerekiyor. Özel ve kamu sektöründe enerji, altyapı, teknoloji ve onlarla bağlantılı alanlarda dünya liginde top koşturabilecek kalitede insan sermayesini zenginleştirmek öncelikle amacımız olmalı Bu konuda asgari beş yıllık bir strateji oluşturup, hemen uygulamaya koymalı, küresel işbirliği ve ortaklıkları hızlandırılmalı.
36. Her alanda olduğu gibi enerjide de bağımsız, donanımlı, dünya dinamiklerinin farkında ve gerçekçi kanaat önderlerine ihtiyaç var. Hükümetlerin ve menfaat gruplarının desteklediği, kendi özgün araştırma ve görüşleri yerine papağan gibi belli söylemleri tekrarlayanlar aslında onları destekleyenlere de hizmet etmiyorlar. Aykırı beyinler, bağımsız kişilikler, kendisini yetiştirmiş, disiplinler arası geniş bakış açısı kazanmış, kimsenin siyasi/ticari menfaat ve gündeminin esareti altında olmayanlar her zaman ilerlemenin kaynağı olagelmişlerdir. Gençlerimizi bu istikamete yöneltmeli.
Yerel yönetimler kendi enerjileri yaratabilmeli
37. Her bölgenin enerjideki karşılaştırmalı üstünlüğü, enerji türleri, kullanım hacmi, verimlilik imkanları, çevre hassasiyetleri, finansman imkanları, gelecek projeksiyonları da dikkate alınarak yerel politika ve öncelikler belirlenmeli. Unutmayalım, yerelde başarılı bir enerji politikası, icraatı, denetimi ve inovasyonu olmazsa milli düzlemde de olamaz. Yerel yönetimler, temiz, yenilenebilir enerjinin genişlemesini yerel altyapı ve arazi kullanım denetimleri, yerel sakinler ve işyerleri üzerindeki etkileri sayesinde desteklenmeli, merkezi hükümetten kaynak ve yetki devri gecikmeksizin sağlanmalı.
38. Geleceğin kentlerinin enerjisi akıllı sistemler ile entegre edilecek, belki ülke şebekelerinden büyük ölçüde bağımsız olacak, kendi enerjisini üretecek, verimliliği arttırıp kayıp ve atıkları azaltacaktır. Kentsel-kırsal yerleşimlerin geleceğe yönelik tasarımlarında her türlü binanın yapımıyla ilgili genel plan ve politikaların yanı sıra, tüm imar düzenleme ve uygulamalarında güneşten azami ölçüde yararlanma, güneş mimarisinin gereklerine uygun hareket etme özendirilmeli.
39. Dahası, Türkiye ekonomisinin en büyük bölümünü barındıran, en fazla enerji tüketen ve iklim değişikliğinden en fazla olumsuz etkilenen dünya kenti olarak İstanbul, ülkemiz ve çevresindeki bölge için de uluslararası bir sürdürülebilir enerji ve iklim değişikliği merkezine ev sahipliği yapmalı, İzmir temiz enerji üssü haline dönüştürülmeli.
40. KKTC ve Akdeniz’in güneş enerjisinde bölgesel teknoloji merkezleri olması, sektörün sağlıklı bir şekilde işlemesi için türev piyasa işlemleri Borsa İstanbul çatısı altında yapılmalıdır. Elektrik ve doğalgaz piyasaları organize bir spot ve türev piyasaya kavuşmalı, hatta zamanla kömür ve petrolde de bölgesel enerji piyasası kurulması sağlanmalı.
İklim değişikliği tüm hükümet ve iş kararlarına yansıtılmalı
41. İklim değişikliğine ilişkin gelişmeler küresel enerji dinamiklerini hızla değiştirmekte, ortaya çıkan yeni dengelere uyum sağlayamayan ülkeleri sistem dışına itmektedir. Kişi başına karbon emisyonunda olmasa da toplamda Avrupa’nın en fazla iklim ısınmasına katkı sağlayan ülkeleri arasındayız.
42. İklim değişikliği nedeniyle Türkiye’deki sıcaklıkların gelecek 25 yıl içinde 3 dereceye, yüzyıl sonunda 6 dereceye kadar artabileceği, yağışların ise yüzde 50 oranında azalabileceği, kuraklığın yanı sıra, şu kaynakları ile tarımsal ve hayvansal üretimde azalmanın meydana gelebileceği öngörüsü bizleri endişeye sevk etmeli.
43. 2020’de yürürlüğe giren Paris’teki yeni küresel anlaşma ile ekonomik büyüme ve ikmal güvenliğinin yanı sıra artık iklim değişikliği stratejileri de hemen her enerji kararının önde gelen boyutlarından birisi oluyor. Buna firmalarımızı, ekonomik oyuncularımızı ve hükümet kuruluşlarımızı hazırlamak zorundayız. Kişi başına düşük ama ülke toplamı olarak oldukça büyük karbon salimi olan Türkiye’nin önümüzdeki dönemde hem daha düşük karbon politikaları hem sanayi yapısını daha az enerji yoğun akıllı sanayi ve teknolojilere dönüştürme yolunda çaba gösterilmesi gerekiyor.
44. İklim değişikliği dayatması, ekolojik faktörler ve yaşam bizleri her alanda “yeşillenme” sürecine sokuyor. Yeşil tarım, yeşil çevre, yeşil turizm, yeşil teknoloji, yeşil kentler, yeşil nesil, yeşil eğitim, yeşil finans, yeşil hidrojen artık vazgeçilmezimiz olarak hayatımızda yerini almalı. Türkiye’yi yaklaşmakta olan yeni habitata hazırlamak ve kurumsal yapıları da bu amaca yönelik olarak yeniden ele almak, daha da önemlisi İklim değişikliğinin gelecekteki etkilerinin sınırlandırılması için «2056 sıfır karbon» hedefine yönelik daha iyi hazırlanmış bir strateji ile iklim değişikliği-enerji-su-gıda denklemini icraya dönüştürmek zorundayız.
Bölgesel enerji merkezi olmanın gereklerini yerine getirmeli
45. Doğalgazın yüzde 90’inin hâlâ BOTAŞ tarafından ithal edildiği, bu payın azaltılmasının tüketiciye ve dolayısıyla iç politikaya doğrudan etkisi olacağı için doğalgaz piyasalarında hedeflenen tam liberalleşme kolay olmayacak gibi görünüyor. TANAP, Mavi Akım, Türk Akım ve İran boruhatları ile artacak doğalgaz ithalatı yüzünden bu durumdan kısa vadede çıkılabilmesi de güç.
46. Dahası, Karadeniz’de keşfedilen doğalgaz yataklarının üretime dönüşmeye başlaması ile devletin hükümranlığı daha da güçlenecek. Yine de doğalgaz piyasasının rekabetçi bir hale gelmesi için mevcut uygulanmayan hukuki ve kurumsal çerçevenin yeniden gözden geçirilmesi, doğalgaz ticaretinin koşullarını ana hatlarıyla ortaya koyan ve sektörün taleplerini doğrudan karşılayacak gelişmiş bir piyasa altyapısı oluşturulması öncelik arz ediyor.
47. Bölgesel enerji merkezi olmanın sadece ülkenin dört bir tarafını boru hatları ağıyla döşemekten geçmediğinin bilinci içinde fiziki altyapının yanı sıra fiyat liberalizasyonu da sağlanmalı, enerjideki ağır vergi yükünün hafifletilmesi öncelik olmalı. Dünyanın 23’uncu büyük ekonomisini, sekizinci büyük askeriyesini, 85 milyon nüfusunu temsil eden Türkiye’nin, bölge ülkeleri ile sınır ötesi bağları güçlü enerji sektörü hata kaldırmayacağından başka alanlarda olduğu gibi enerjide de her önemli adımı iç ve dış paydaşlarla işbirliği/danışmalar içinde dikkatle atmak gerekiyor.
48. Petrol, doğalgaz ve kömürde, ülke içi üretimi daha da artıracak, yerel-uluslararası şirketleri yatırıma cezbedecek elverişli politikaların sürekli gözden geçirilmesi, bu arada üretimin nispeten daha ucuz olduğu çevre ülkelerde siyasi bağlantıları da kullanarak saha/tesis alınarak ortak üretim imkanları araştırılması, ülke ihtiyacının en az yüzde 50’sinin çevremizdeki kontrol edebileceğimiz ortak üretimden karşılanmasını hedeflemeliyiz. Enerji sektörünün sağlıklı bir şekilde işlemesi için türev piyasa işlemlerini Borsa İstanbul çatısı altında yapmalı, elektrik ve doğalgaz piyasalarının organize bir spot ve türev piyasaya kavuşmasını sağlamalı, zamanla kömür ve petrolde de bölgesel enerji piyasası kurmayı hedeflemeli.
Enerji demokrasisi yerleştirilmeli
49. Enerjinin çevre tahribatı, insan sağlığını tehdit etmesi, aşırı vergiler, fiyat oynamaları ve de yönetişim zafiyetleri nedeniyle “enerji demokrasisi” olgusu gün ışığı görüyor, hatta dünyanın hiç ummadığımız totaliter sayılabilecek ülkelerinde bile protestolar yükseliyor, hükümetleri, şirketleri bunlara kulak vermeye, eyleme zorluyor. Gerekçesi ve alternatifi iyice ortaya konulmadan müzmin şekilde nükleere de, kömüre de, jeotermale de, rüzgâra da, petrol ve doğalgaza da karşı çıkılması ise sarkacın diğer ucuna salınması sonucunu doğuruyor.
50. Enerji, insan için olduğundan, onun yaşam kalitesini mümkün olan en az şekilde olumsuz etkileyecek, hayatını kolaylaştıracak temiz enerji kaynakları kullanımı, teknolojileri geliştirilmesi, toplam harcamalar aylık veya yıllık bütçesinin yüzde 25’ini aşan “enerji yoksulları”nın da ticari enerjiye ulaşımının sağlanması ortak bir ulusal çaba olmalı. Bu bilincin yaygınlaşması, güçlenmesi için çalışılmalı.
51. “Enerji demokrasisi”nin yükselişini de dikkate alarak ve “ne pahasına olursa olsun enerji” değil “insanlar için enerji” prensibini ön planda tutarak nehirler/dereler üzerindeki hidroelektrik santralleri, yerleşim merkezlerine yakın rüzgâr ve kömür santrallerine karşı dile getirilen yerel hassasiyetlere süratli ve etkin önlemlerle karşılık verilmeli, rüşvet ve yolsuzluk vakaları affa uğramayıp ağır yaptırım ve cezalara bağlanmalıdır.
Enerji diplomasisi ile dış politika çelişkisi giderilmeli
52. Hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye hatırı sayılır bir bölgesel güç. Ekonomik büyüklüğü, nüfusu, askeri gücü, teknoloji ve yenilenme kapasitesi, özel sektör dinamizmi, eğitimli genç nüfusu, tarihi ve kültürel derinliği, etnik ve dini çeşitliliği ve de coğrafi üstünlükleri ona doğal olarak bu konumu sağlıyor. Sonuç itibariyle Türkiye gelecek enerji güvenliği için fosil enerji kaynaklarında tedarikçi çeşitliliğini artırmalı, yenilenebilir kaynaklarını daha fazla değerlendirmeli, enerji üretimi ve iletimi teknolojilerine elinden geldiğince sahip olmalı. Geleceğe dönük enerji arz-talep senaryosu, temiz, yenilenebilir ve maliyet açısından rekabeti aşındırmayacak enerji kaynakları esas alınarak geliştirilmeli. Seçenekleri çoğaltarak enerjiyi ne kadar ucuza kullanabilirsek, ürettiğimiz mal ve hizmeti satarken o kadar rekabetçi olabiliriz.
53. Türkiye gibi hem ithal enerjiye göbeğinden bağımlı hem kaynak ülkelere transit güzergâh olma iddiasında olan, hem de teknolojisini, finansmanını uluslararası kaynaklardan sağlayan ülkeler sadece “yumuşak karın”larını kollamayı değil aynı zamanda “yumuşak güç” diplomasisini izlemeyi de öğrenmek zorunda. Güven telkin eden, sözünün eri, başkalarının içişlerine karışmaktan ve çatışmalardan mümkün mertebe uzak duracak bir ülke olarak temayül edilmek, enerji diplomasisinde başarının ön şartı. Doğu Akdeniz, Karadeniz, Hazar, Ege ve Körfez ihtilaflarının çözümüne dönük diyalog platformlarına ev sahipliği yapılması, ayrıca Norveç, Japonya ve İsviçre’deki uyuşmazlık çözüm merkezleri ile ortaklaşa proaktif çalışmalara önayak olunması menfaatleri için kararlı ama çözüm odaklı “yumuşak güç” konumumuzu güçlendirmeli.
54. Şayet bölgemizdeki karmaşık enerji ve jeopolitik nüfuz kaynaklı bu karmaşık sorunlara uygun esnek, yaratıcı politikalar geliştirmez – özellikle de İsrail, İran, Irak, Mısır, ABD, AB, Çin ve Rusya ile değişik boyut ve derinlikte en az 25 yılı kapsayacak “kazan-kazan” stratejik bir oyun planı üzerinde mutabık kalamazsak – Çin’den Almanya’ya, Rusya’dan Suudi Arabistan’a geniş coğrafi mekanın süpergücü olmamıza rağmen bölgede gerçek anlamda bir oyun kurucu rolünü üstlenmemiz zor. Dahası, mevcut dış politikamız ile enerji diplomasi hedeflerimiz – zaman zaman bölgesel enerji merkezi olma tutkumuzu da baltalayacak ölçüde – birbiriyle çelişiyor. Enerji, ticaret, yatırım, teknoloji ve su diplomasisi dış politika ve güvenlik stratejilerimiz ile bağdaştırılmalı, uyumlu hale getirilmeli.