Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın Başkaneti Vilnius’ta yapılan NATO Zirvesi başlamadan hemen önce İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile yaptığı görüşmede İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışığı yaktı. Açıklamayı da Stoltenberg yaptı. Böylece Türkiye, Batı’daki beklenti üzerine Zirve başlamadan önce İsveç’e onay vermiş oldu. Deyim yerindeyse İsveç “Atı aldı, Atlaktik Okyanusunu geçti”. Bu beklenmeyen bir sonuç muydu? Konunun arka planı ve geçmişine bakmak daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır.
2009’dan itibaren Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkilerinde büyükçe bir sorunlar yumağı oluşmuştur. Bu olguyla birlikte Türkiye, bölgesinde de yalnızlığa düşmüştür. Bu gelişmeler, Türkiye için Rusya ile ilişkilerin karşılıklı çıkarlara dayalı iyi komşuluk zemininde yürütülmesini giderek daha fazla hissedilen bir ihtiyaç haline getirmiştir.
Batı ile ilişkilerinde gerginlik yaşadığı dönemlerde Türkiye’yi daima kendisine yaklaştırma çabalarında bulunmayı şiar edinmiş olan Rusya, bu sefer de Türkiye ile ilişki ve işbirliğini geliştirmeye, derinleştirmeye özen göstermiştir.
Rusya’nın Ukrayna savaşı
Ukrayna ile başlattığı savaş da Rusya’nın Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmasını bir ölçüde gerekli kılmıştır. Türkiye’nin savaşta Ukrayna ile Rusya arasında tarafsız kalması, Rusya’ya karşı Batı’nın bazı yaptırımlarını uygulamaması, Montrö Sözleşmesi’ne dikkatle tarafsızlık içinde bağlı kalması, bunlara ilâve olarak Erdoğan ve Putin’in kimyalarının uyuşması ilişkilerin karşılıklı anlayış ve dostluk havasında yürütülmesini kolaylaştıran faktörler olmuştur. Bu da ilişkilerde zaman zaman yaşanan gerginliklerin uzun ömürlü olmadan giderilmesini mümkün ve hatta zaruri kılmıştır.
Rusya ile köprüleri atmış, iletişim kanallarını kapatmış olan Batı, kendilerinin ve Dünya’nın birçok bölgesinin çıkarına da olan konularda Türkiye’nin Rusya ile iletişim halinde kalmasında fayda görmüştür.
Diğer taraftan, dış politikamızı çevreleyen şartlar Türkiye’yi bir süredir hem Batı ile hem bölgesel plânda ilişkilerindeki arızaları onarma çabasına sevk etmiştir. Esasen sıkıntılı vaziyetteki ekonomik ve malî duruma şimdi de deprem felâketinin yüksek faturası eklenmiştir. Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacı artmıştır.
Türkiye’nin külfetli tercihi
İşte Türkiye’nin dış ilişkilerinin içinde bulunduğu bu ortamda Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmak için yaptığı müracaat Türkiye’yi dış politikada külfetli bir tercih yapma durumunda bırakmıştır.
Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olabilmesi için Kuzey Atlantik Konseyi’nde gerekli olan konsensüsün, oydaşmanın sağlanabilmesi için her iki devletin de bazı şartları yerine getirmeleri gerektiğini açıklamıştır. Bu şartlarla ilgi somut adımların atıldığını görmek istediğini her uygun vesileyle vurgulamıştır.
Bu şartlar, genel çerçevesi itibariyle, Türkiye’nin hayatî çıkarlarını tehdit eden PKK ile PYD/YPG başta olmak üzere bunların her türlü uzantılarının bu ülkelerde rahatça hareket etmelerine mâni olunmasına dair beklentilerimiz hakkında olmuştur.
Bu cümleden olmak üzere, terörle mücadele konusunda Türkiye ile işbirliğinin artırılması; başta PKK olmak üzere terörle ilişkilendirilen İsveç’teki Türkiye kökenli örgütlerin her türlü faaliyetinin engellenmesi; Türkiye’nin “terör suçlusu” olarak isimlerini verdiği kişilerin Türkiye’ye iade edilmeleri”, Türkiye’ye uygulanan silah ambargosunun da kaldırılması gibi şartları sayabiliriz.
Finlandiya önceden onaylanıyor
Böylece, Finlandiya’nın ve İsveç’in NATO üyeliğinin gerçekleşmesi için konsensüsün oluşması, Türkiye tarafından ileri sürülmüş olan şartların hukuken ve fiilen yerine getirilmiş olmasına bağlanmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin görüşünü “NATO üyeliği çeşitli sorumlulukları da beraberinde getiriyor. İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olacaklarsa, ittifakın 70 yıllık mensubu Türkiye’nin güvenlik endişelerini dikkate almak zorundalar. Bunun aksi düşünülemez” şeklinde açıklamıştır.
Gelişmelerin akışı içinde başlangıçta Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla Türkiye’nin şartlarıyla ilgili bir “Üçlü Mekanizma” kurulmasına dair Mutabakat Belgesi imzalanmıştır.
Fazla zaman geçmeden Türkiye, Finlandiya’nın öne sürdüğümüz şartlarla ilgili olarak attığı adımları Üçlü Mutabakata uygun ve yeterli somut nitelikte olarak değerlendirmiştir.
Böylece bu devletin üyeliğine yeşil ışık yakmıştır. Finlandiya’nın NATO üyeliği Nisan 2023’te gerçekleşmiş, konunun Vilnius’ta çözümüne ihtiyaç kalmamıştır.
İsveç’e terörizm uyarıları
İsveç Üçlü Mutabakat çerçevesinde bazı yasal düzenlemeler yapmakla beraber, fiiliyatta ülkesindeki terörist unsurların Türkiye aleyhindeki çeşitli faaliyetlerine mâni olamamıştır.
Dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 1 Haziran’da Twitter hesabından “İsveçli dostlarımıza billur kadar açık mesaj! Üçlü Muhtıradan doğan taahhütlerinizi yerine getirin ve terörle mücadelede somut adımlar atın. Gerisi takip edecek” mesajını vermek ihtiyacı duymuştur.
Böylece “Üçlü Muhtıradan doğan taahhütlerin yerine getirilmesinin ve terörle mücadelede somut adımlar atılmasının” İsveç’in NATO üyeliğinin tahakkuku için Türkiye’nin temel şartı olduğu resmen bir kere daha vurgulanmıştır.
Çavuşoğlu’nun bu mesajından sonra geçen 5 hafta zarfında NATO’da Genel Sekreter dahil çeşitli üye devletlerin liderleri “İsveç’in Üçlü Mutabakat çerçevesinde üstlendiği görevleri yerine getirmiş olduğu ve İsveç’in üyeliğinin Vilnius’ta, NATO Zirvesi’nde gerçekleşmesinin zamanının geldiğini” vurgulayan demeçler vermişlerdir.
Başta ABD olmak üzere, NATO’nun Türkiye ve Macaristan dışındaki 29 üyesi Türkiye’ye karşı âdeta bir diplomasi seferberliğine girişmişlerdir.
Basında bu konuda çıkan haberlerde “Stockholm, Ankara’nın üyeliğine olan muhalefetini aşmak için son bir hamle yaparken, Batılı ülkeler de İsveç’i NATO’ya kabul etmesi için Türkiye üzerindeki baskıyı artırıyor” şeklinde ifadeler yer almıştır.
Erdoğan’ın AB çıkışı
Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO Zirvesi için Vilnius’a hareketinden önce İstanbul Havalimanında yaptığı açıklamalarda şunları söyledi:
“50 yılı aşkın zamandır Avrupa Birliği kapısında bekletilen bir Türkiye var. Ve şu anda NATO üyesi ülkelerin hemen hemen tamamı AB üyesidir. Türkiye’yi Avrupa Birliği kapısında 50 yılı aşkın zamandır bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Ama aynı zamanda da sesleneceğim. Önce gelin Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünü açın ondan sonra biz de Vilnius’ta Finlandiya ile ilgili nasıl onun önünü açtıysak, İsveç’in de önünü açalım.”
Ben bu sözleri şu şekilde anlıyorum:
1 Haziran 2023 itibariyle İsveç’in NATO üyeliğinin tahakkuku hakkında Türkiye’nin şartı Sayın Çavuşoğlu’nun ifadesiyle “Üçlü Muhtıradan doğan taahhütlerin yerine getirilmesi ve terörle mücadelede somut adımlar” atılmasıydı. Sayın Cumhurbaşkanı NATO Zirvesi için Vilnius’a hareketinden önce “Üçlü Mutabakat çerçevesinde somut adımlar atılması” şartını kaldırmış ve yerine “Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünün açılması” şartını getirmiştir.
Vilnius’ta dönen rüzgâr
Düz bir mantıkla bu doğrudur ve Türkiye’nin menfaatine de ters düşmez. Ancak, bu İsveç’in NATO üyeliğine Türkiye’nin yeşil ışık yakmasıyla, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde önünün açılması ve ülkemizin AB’ne tam üye olması eş zamanlı gerçekleşirse doğrudur ve Türkiye’nin menfaatine cevap verebilir.
Oysa bu mümkün değildir. Hatta eşyanın tabiatına aykırıdır.
Vilnius’ta İsveç’in NATO üyeliği için alınacak karara, yani “konsensüse” katılmasıyla Türkiye’nin AB üyeliğinin önünün açılması başka baharlara kalmıştır.
Kaldı ki Türkiye’nin AB üyelik sürecinde önünün açılması farklı mahiyette bir konudur. Kabul edelim veya etmeyelim AB içinde karmaşık prosedürlere tabidir. Türkiye’nin üyelik süreciyle ilgili olarak daha önce 1999 Aralık Helsinki Zirvesi’nde tespit edilmiş ve bizim de maalesef kabul etmiş bulunduğumuz kriterler ve siyasî nitelikte şartlar vardır.
AB Komisyonu’ndan bir yetkili gecikmeksizin “iki süreci birbirine bağlayamazsınız. İki süreç ayrıdır” şeklinde görüş belirtmiştir.
ABD ve NATO: AB ayrı konu
ABD Beyaz Saray’dan bir yetkili Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı ile ilgi olarak “ABD, Türkiye’nin AB üyeliğini her zaman desteklemiştir ve desteklemeye de devam edecektir. AB üyelik süreci AB ile Türkiye arasında bir konudur. Biz NATO İttifakı’na katılmaya hazır olan İsveç üzerinde odaklanmış bulunuyoruz” şeklinde açıklama yapmıştır.
Genek Sekreter Stoltenberg Vilnius’ta, NATO Zirvesi öncesinde –NATO tarafından yayınlanan protokolde de yer alan şu açıklamayı yaptı:
“Türkiye İsveç’in NATO askeri ittifakına katılma hedefini parlamentoya iletmeyi kabul etti. İsveç, Türkiye’nin AB süreci, vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi çabalarına da destek verecek.”
ABD Başkanı Biden da yaptığı açıklamayla, görüşüme göre İsveç’in NATO üyeliği için Vilnius’ta karar alınacağına dair son noktayı koymuş bulunmaktadır. Biden şöyle demiş:
“Türkiye, İsveç ve NATO Genel Sekreteri’nin bu akşam yaptığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç Katılım Protokolü’nü hızla onaylanmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne iletme taahhüdünü de içeren açıklamayı memnuniyetle karşılıyorum. Avrupa-Atlantik bölgesinde savunma ve caydırıcılığın güçlendirilmesi konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ile birlikte çalışmaya hazırım. Başbakan Kristersson ve İsveç’i 32. NATO Müttefikimiz olarak karşılamayı dört gözle bekliyorum. Kararlı liderliği için Genel Sekreter Stoltenberg’e teşekkür ediyorum.”
Atı alan Üsküdar’ı geçti
Vilnius’ta NATO Genel Sekreteri ile birlikte Türkiye ve İsveç’in taraf olduğu bir Bildiri ile İsveç daha önceki Üçlü Mutabakat Belgesinde de yer alan taahhütleri yediden teyit etmiş; izleme mekanizması kurulmuş bulunmasına rağmen görüşüme göre Vilnius’ta “atı alan Atlantik Okyanusu’nu geçmiştir.”
BM, AB, NATO, Avrupa Konseyi, vesaire uluslararası forumlarda çok taraflı diplomasi işte böyle bir şeydir.
Ekonomide, ticarette, teknolojide, enerjide, savunma sanayiinde, tarımda dışa bağımlı olan; cari işlemler açığı devamlı büyüme eğilimi gösteren, dış sermayeye büyük ve âcil ihtiyaç duyan ülkelerin uluslararası teşkilâtlar çerçevesindeki çok taraflı diplomasinin girdabına kapılması çoğu zaman kaçınılmaz olmaktadır.
Bir devletin uluslararası plâtformdaki çok taraflı diplomaside elde ettiği sonuçlar, büyük ölçüde o devletin ikili düzeydeki ilişkilerinin statüsünün yansımasıdır.
Birkaç hafta önce basınımızda “Batı ile ‘al-ver’ süreci… ABD ve AB, Erdoğan ile yeni 5 yıla hazırlanıyor” başlığı altında bir haber-yorum okumuştum.
Tutulmayan sözleri unutuyoruz
Biz bu şekildeki pazarlığa “al-ver” deriz ama Batı’da bu “ver-al” (give-and-take) şeklindedir. Ve Batı “almadan vermez”; bunu da biliriz. Hatta alıp vermediği olduğunu da biliriz; görmüşüzdür.
Vilinus’ta alınan sonuç üzerine hatırıma gelen örnekler şunlardır:
– 12 Eylül 1980 askeri darbesinin lideri Kenan Evren, ABD’li NATO gerenarli Bernard Rogers’ın sözlü bazı vaatlerine dayanarak Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına dönüşüne razı olmuştur. Türkiye hiçbir siyasî ve askerî çıkar elde edememiştir.
– 10 Aralık 1999’da AB Helsinki Zirvesi’nin Bildirisi’nde Türkiye’nin AB’ne katılım adaylığı için Türk-Yunan ilişkilerinde ve Kıbrıs konusunda dayatılan şartları kabul etmesi için “Kıbrıs’ın” AB üyeliği konusundaki hükümlere Türkiye’nin talebiyle ilâve edilen “…Konsey ilgili bütün faktörleri dikkate alacaktır” hükmü ne uygulanmış ne de bu hükmü hatırlayan olmuştur.
– 24 Nisan 2004’de Kıbrıs konusundaki Annan çözüm Plânını Kıbrıs Türk Halkının kabul etmesi ve Türkiye’nin bu yönde teşvikte bulunması için KKTC ve Türkiye’ye AB ve ABD tarafından verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir. Annan Çözüm Plânını Türkiye’nin etkin teşvikleriyle KKTC halkı yüzde 65 oyla kabul ederken, Rumlar yüzde 75 oyla reddetmiştir. Buna rağmen, AB, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin 1 Mayıs 2004’te AB üyesi olmasını kabul etmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki ambargolarsa sürdürülmektedir.
F-35 ve F-16 örneği
F-35 uçaklarının üretimi projesine katılmış, bu proje çerçevesinde satın almak istediği uçakların parasını ödemiş olmasına rağmen Türkiye, ABD tarafından projeden çıkarılmış ve paraları ödenmiş uçaklar da Türkiye’ye verilmemiştir. Türkiye’nin satın almak istediği F-16’ların verilmesi de oyalanmaktadır.
Temennim odur ki, İsveç’in NATO üyeliğini onay için TBMM’ne sunma kararı almış olan Türkiye bu defa sonradan hayal kırıklıkları yaşamasın, İsveç, Finlandiya ve Türkiye’nin bütün NATO müttefikleri Türkiye’nin terörle mücadelesine destek versin. Türkiye’nin AB üyeliği için yol açılsın, Türkiye bu yolda samimiyetle ve kararlılıkla yürüsün, yürürken demokrasimizin evrensel ve çağdaş kriterlere göre eksikliklerini gidersin, o arada kendi Millî Davalarından ödünler vermesin.
TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermede millî menfaatlerimize uygun düşen en isabetli, hayırlı kararı alacağına inanıyorum; inanmak istiyorum.
Rusya’dan somut çıkış beklenmeli
Son olarak bu gelişmelere Rusya’nın tepkisini belirtmek istiyorum.
Rusya Türkiye’nin İsveç’in NATO üyesi olmasına Vilnius’ta “yeşil ışık” yakması üzerine bu aşamada doğrudan Türkiye’nin de adının zikredildiği bir tepki göstermiş değildir. Dış basında aktarıldığı ölçüde Putin’in Sözcüsü Dimitri Peskov yaptığı bir açıklamada “Gelişmeyi yakından izliyoruz. NATO Zirvesi’nde alınan kararları tahlil edeceğiz ve buna göre güvenliğimizi temin edecek tedbirleri alacağız” demiştir.
Basınımızda ise Peskov’un “İsveç’in NATO üyeliği hakkında Türkiye’nin NATO’ya karşı yükümlülükleri var, bunu anlıyoruz. Türkiye’yle görüş ayrılıklarımız olsa da ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz” şeklinde bir açıklama yaptığı haberi çıkmıştır.
Türkiye’nin Vilnius’ta takındığı tutuma karşılık Rusya’nın Türkiye’ye aleni tepki göstermekten kaçınacağını tahmin ediyorum. Ancak ikili ilişkilerimizin akışı içinde Rusya’nın uygun bir fırsatta bize tepkisini hissettirmek için başka bir konuda Türkiye’ye karşı somut bir çıkış yapması beklenmelidir.