Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Muhalefet geçmişle hesaplaşmaktan önüne bakamıyor ve bu gidişle yerel seçimleri iktidarın fazla çaba harcamasına gerek olmadan hediye edecek. 14-28 Mayıs seçimlerinin sarsıntısı CHP’yi kendi içinde suçlamalarla hareket edemez hale, İYİ Parti’yi de yerel seçim siyasetini CHP’ye duyduğu tepkiyle belirlemeye sürükledi. Yine de İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in gazeteci Fatih Altaylı’ya söyledikleri duymazdan gelinecek, yabana atılacak türden değil.
Duymazdan gelmek imkânsız
Akşener, Altaylı’nın YouTube kanalında 6 Eylül sabahı yayınlanan mülakatında (bu bağlantıdan izleyebilirsiniz) özetle iki temel mesajı var:
- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylığını dayatmasaydı, CHP’li Belediye Başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’tan birisi Altılı Masanın cumhurbaşkanı adayı olsaydı, seçimi kazanırdık. Kılıçdaroğlu siyasi bencillik yaptı, milletvekilliği hesabındaki diğer liderler de benim değil onu n yanında yer aldı.
- Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yüzde 50+1 oyla dayattığı ittifaklar sistemi partileri çürütüyor. 31 Mart 2024 yerel seçimlerine kendi adaylarımızla gireceğiz. CHP bu yüzden Ankara ve İstanbul’u AK Parti’ye kaybederse bunu göze alıyoruz. Bunu CHP ile Ankara ve İstanbul pazarlığında el yükseltmek için yapmıyoruz. Kalıcı olmaya çalışıyoruz.
Akşener’in söyledikleri aslında 26 Ağustos’ta Afyonkarahisar’da üstü örtülü söylediklerinin açık söylenmiş hali.
İki farkla ki o konuşmada isim vermemişti, bu mülakatta vermiş. İkincisi de, Akşener Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu’nun Ankara ve İstanbul’da ayrı adaylar açıklamasını “Koşullara bağlı” diyerek yumuşatmıştı. Şimdi kendisi de o noktada.
Sağırlar diyalogu oynamışlar
Önce hakkını verelim: Akşener baştan itibaren İmamoğlu ya da Yavaş’ın adaylığını savunuyordu; bu bakımdan tutarlı. İkincisi, Akşener’in Altılı Masa’ya, özellikle Gelecek ve Deva ile ortaklığa baştan itibaren çekinceyla baktığı biliniyordu; bu bakımdan da tutarlı. Üçüncüsü, İYİ Partili Koray Aydın’ın “Seçilebilecek aday” çıkışının kendisinin bilgisi dışında olmadığı biliniyordu.
Bu duymazdan gelinecek, yabana atılacak bir çıkış değildi.
Ama Akşener o noktada “iyi polis” oynayarak Kılıçdaroğlu’nu ikna edebileceğini düşündü. Tıpkı CHP’li Bülent Kuşoğlu’nun “Masa dağılır” çıkışının Kılıçdaroğlu tarafından yumuşatılıp böylelikle Akşener’i kendi adaylığına ikna olacağını düşünmesi gibi.
Sorunun kaynağında müthiş işbirliği görüntüsü altında inanılmaz bir -duyma engelli okurlar deyimden alınmasın lütfen- sağırlar diyalogu bulunduğunu da anlıyoruz. Mülakatın belki de öne çıkmasa bile en önemli itirafı bütün bu süreçte aday meselesinin hiç konuşulmamış olması.
Bu soruyu seçim sürecinde hem Kılıçdaroğlu hem Akşener’e defalarca sorup “görüşmedik” yanıtı aldığımda her ikisinde de tam inanmadığımı itiraf edeyim; siyasi mahremiyete yormuştum. Yanılmışım; meğer doğru söylüyorlarmış.
CHP tepkisi üzerinden kimlik inşası mı?
Mülakatın öne çıkmayan bir diğer ifadesi de [CHP’yle pazarlık için] “El yükseltmiyoruz. Kalıcı olmaya çalışacağız. Bir bu ülkeyi yönetmek için kurulduk, kurucu ayarlarımıza dönüyoruz” cümlelerinde.
Bu da duymazdan gelinemeyecek bir ifade; özellikle de CHP’liler tarafından.
Akşener bunu söylerken iki şey yapıyor. Birincisi İzmir Büyükşehir Belediyesinde CHP’nin karşısına çıkaracağı Ümit Özlale’nin adaylığını ilan ediyor. Diğeri de mülakattaki HDP ile dolaylı işbirliğini seçmenlerine açıklamakta çektikleri zorluk.
Akşener, seçim yenilgisi ardından İYİ Parti’nin yeniden inşa sürecini adeta partisinde CHP’ye, ama özellikle Kılıçdaroğlu’na duyulan tepkiye dayandıracağı izlenimi veriyor. Adeta AK Parti ve MHP tabanı yerine -özellikle Batı Anadolu’da- CHP tabanından oy beklediğini söylemek istiyor.
O kadar ki Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerinin yeniden AK Partiye geçmesi durumunda suçlanmayı da peşinen kabul etmiş, bunu göze aldığını söylüyor.
Bu kadar tepkisel yaklaşımla inşa edilen siyasi kimlik ve stratejinin Akşaner ve İYİ Parti’ye getirecekleri, sadece CHP’den değil ama laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak Türkiye’deki muhalefetten ne götüreceği belli değil. Anlaşılan yaşayıp göreceğiz.