Hafta sonu bizim balıkçıya balık almaya gittim. Yıllardır orayı işleten Murat Bey eski “Merkez Bankacı” olduğumu biliyor. “Sosyal medyada dolaşan bir video var” dedi ve özetledi. Komikti. Eve dönünce sosyal medyada aradım ve izledim. Muhtemelen çoğunluğunuz da izledi ama yine de aktarayım. Komedyen Oktay Şenol oynuyor.
Bir aile kız istemeye gidiyor. Oğlanın babası “Allah’ın emri Peygamber’in kavliyle kızınızı oğlumuza istiyoruz” diyor. Kızın babası “Oğlun ne iş yapıyor” diye soruyor. Oğlanın babası biraz duraklayarak “oğlumuz Merkez Bankası Başkanı” diyor. Kızın babası “düzenli bir işi olsaydı daha iyi olmaz mıydı” diye soruyor. “Biz de öyle dedik aslında da” diye yanıtlıyor oğlanın babası. Kızın babası acımasız: “Efendim bugün var işi yarın yok”. Oğlanın babası naçar “o zaman şöyle yapalım: Şimdi nişan takalım, sonra da bizim oğlan sigortalı geleceği olan bir iş baksın sonra da düğünü yapalım” diyor. Aldığı cevap: “Hele bir iş bulsun da”.
Erkan gitti, Karahan geldi
2 Şubat akşamı Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan görevden affını istediğini duyurdu. 3 Şubat gününün ilk dakikalarında Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Hafize Gaye Erkan’ın görevden alındığı ve yerine Başkan Yardımcısı Fatih Karahan’ın atandığı duyuruldu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten sonraki beş yılda beşinci Merkez Bankası Başkanı; son sekiz yılda altıncı.
Uygulanmakta olan ekonomi programı ağır aksak ilerlemeye çalışıyor. Aksak olmasının temel nedenlerinin başında, geçmiş deneyimlerin ışığında “acaba rasyonel olmadığı belirtilen dönemde uygulanan politikalara geri dönüş olacak mı” şüpheleri var. Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 45’e çıkarmasına ve bütçe açığının korkunç boyutlara yükselmesini engelleyici vergi düzenlemeleri yapılmasına rağmen var bu şüphe.
Dönüş kuşkusu ve Ağbal Sendromu
Bu şüpheyi bir çırpıda ortadan kaldırmak mümkün değil; zamana ihtiyaç var. O süreyi kısaltmak için yapılabileceklerin başında da Merkez Bankası Kanununda Başkanın ve Başkan Yardımcılarının göreve atanma ve görevden alınma biçimlerini değiştirmek geliyor. Nisan 2001’de kanunda yapılan değişiklikle Başkan ve yardımcılarının görevden alınmaları son derece zorlaştırılmıştı. Bu çerçevede, iktisat yazınında tarif edilen ‘politik bağımsızlığa” -en azından- kağıt üzerinde sahip olmuştu Merkez Bankası. Oysa Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiğinde o maddeler kadük oldu ve görevden alma son derece kolaylaştı.
Görevden bir kararname ile alınmanın can yakıcı sonuçlarını, Naci Ağbal’ın göreve atanmasından çok kısa bir süre sonra görevden alınmasıyla gördük. Yerine atanan Başkan Şahap Kavcıoğlu ve ekibi, para politikası ile enflasyonun nasıl sıçratılacağına dair eşsiz bir ‘katkıda’ bulundular iktisat yazınına. Eylül 2021’de enflasyon hedefi yüzde 5 ama enflasyon yüzde 19 iken, politika faizi yüzde 19’dan Aralık 2021’de yüzde 14’e kadar düşürüldü.
İstifası daha iyi değil miydi?
Biraz durulduktan sonra da Ağustos 2022’de yeni bir yokuş aşağıya gitme süreci başladı ve Şubat 2023’e gelindiğinde politika faizi yüzde 8,5’e geriledi. Süreçte ne olduğu malum; enflasyon sıçradı, sabit gelirlinin geliri enflasyona yenik düştü, yoksulluk arttı. 2022’de o politika nedeniyledir ki Türkiye, yüksek enflasyon sıralamasında Dünya’da beşinciliğe yükseldi ve hamdolsun 2023’te de yerini korudu.
Merkez Bankası’nın politik bağımsızlığı olmasını savunmama ve özellikle içinde bulunduğumuz şu ortamda bunun elzem olduğunu düşünmeme karşın, bu görevden alma farklı diyorum. Merkez Bankası’nın işine karışılmadıkça -yani uygulanan ekonomi programından U-dönüş yapılmadıkça- başkan değişikliğinin olumsuz bir sonucu olacağını sanmıyorum. Ne haftanın ilk iş günlerinde ne de ilerleyen haftalarda. Umarım yanılmam. Birkaç nedenim var. Onları anlatmadan önce ‘yine de’ diyerek şu notu düşeyim: Eski Başkan, hazır, ‘görevden affını’ istediğini açıklamışken, eski günleri hatırlatma riskini dikkate almadan, kararnamede “görevden alınmıştır” yazılması gerekiyor muydu? İstifa ettiği açıklansa daha iyi değil miydi?
Gaf üstüne gaf yapmıştı
‘Bu sefer farklı olduğunu’ düşünmemin ilk nedeni, doğru ya da yanlış, son zamanlarda Merkez Bankası’nın itibarını sarsma riskini taşıyan haberlerin ortalığa saçılmış olması. Bunların “doğru olmamasını umduğumu” daha önce belirtmiştim. Ama yakınmaların çok arttığını da duymamak mümkün değildi.
İkinci nedenim, eski Başkanın bir merkez bankası başkanının söylememesi gereken bazı sözleri ile ilgili. Meşhur Ahmet Hakan röportajından: “Bize üç alan söyleyin, şahlandıralım. Sizin stratejik gördüğünüz savunma sanayiinde nasıl önümüzü açtınız; stratejik gördüğünüz alanları söyleyin, destekleyelim.” Oysa Merkez Bankası’nın böyle bir görevi yok. Kanunu, Başkana şu ya da bu sektörü şahlandırma yetkisi vermiyor. Merkez Bankası, kalkınma bankası değil.
Yabancı fon yöneticisiyle
Aynı röportajda bir yabancı fon yöneticisinin onu arayıp şunları söylediğini aktarıyor: “Bak rezervlerindeki artışı gördün mü? 1.5 milyar doları benden. SWAP’a girmedim devlet tahvillerine girdim. Bir de 1.5 milyar doğrudan TL aldım doları bozup.”
Hadi arkadaşıdır, şaka yollu söylemiştir. Olabilir. İyi de bu açıklanır mı? Üstelik yanlış: Yabancı yatırımcı, dolar bozdurup karşılığında 1,5 milyar TL alınca, bu dolarlar nasıl Merkez Bankası rezervini yükseltiyor? Merkez Bankası ile yapılamaz bu işlem, bir ticari banka ile yapılabilir.
Üçüncü gafı ise enflasyonla mücadele açısından TL cinsinden mevduat faizlerinin yükselmesinin gerektiği bir ortamda, göreve geldikten az sonra “bakın TL mevduat faizleri düşüyor; doğru yoldayız” mealinde açıklamasıydı.
Güvene ihtiyaç var
Para politikası, Haziran ayından bu yana, gecikmeli ve yavaş da olsa doğru yolda ilerledi. Başkan değişikliği ile bu yoldan sapılacağını düşünmemek gerekiyor. Çünkü faiz kararları -yasa gereği- Para Politikası Kurulunca alınıyor. Kurul, yedi üyeden oluşuyor ve oy çokluğu ile karar alınıyor (son Başkan değişikliğinden önce, bir üyelik boştu). O kararları alan Kurul üyeleri, eski Başkan dışında oradalar.
Hem 5 Şubat’ta açılanacak Ocak enflasyonu yüksek çıkacak hem de Merkez Bankası’nın daha önce açıkladığı tahminlere göre yıllık enflasyon Nisan ayında yüzde 70’in üzerinde bir yerde gerçekleşecek. Oysa yıl sonu için Merkez Bankası yüzde 36’yı ‘ara hedef’ olarak gösterdi. Kısacası, enflasyonla mücadele açısından henüz belirgin bir yol alınmadı.
Program sürdükçe piyasa karışmaz
Zaten yeni Başkan Karahan da ayağının tozuyla yaptığı açıklamada “sıkı para politikasına devam” dedi. Şu andaki politikanın yeteri kadar sıkı olup olmadığı tartışmalı ama böyle de bir niyet beyanı var.
Uzun lafın kısası şu: Asıl karar alıcılar uygulanmakta olan orta vadeli ekonomi programını (OVP) sona erdirip başka bir program uygulamaya karar vermedikçe, bu programın para politikası ayağı, salt Başkan değişti diye değişmez. Haziran ayından bu yana para politikasını uygulayan ekip -değişen başkan hariç- olduğu yerde duruyor çünkü. Hal böyle olunca da bu değişiklik nedeniyle piyasalar karışıp işler kötüleşmez.