

Steinmeier’in Erdoğan’la görüşmek üzere Ankara’ya gelişi hem Ortadoğu hem Almanya’nın sıkıntılı bir döneminde yapılıyor. İki cumhurbaşkanı Steinmeier’in Nisan 2024’teki Ankara ziyaretinde Beştepe’de görülüyor. (Foto: Cumhurbaşkanlığı)
23 Şubat’ta Almanya’da yapılacak olan seçimlerin ülkenin daha önce yaşadığı seçimlere pek benzemediği ve benzemeyeceği giderek açıklık kazanıyor. Çünkü İkinci Dünya Savaşının bittiği 1945 yılından bu yana Almanya’nın yerleşik düzeni ilk kez radikal sağ “Almanya İçin Alternatif” (AfD) partisince tartışma konusu yapılıyor. Sadece ekonomik düzeni değil, Almanya’nın içinde yer olduğu Batı ittifak düzeni ve itici gücü olduğu Avrupa Birliği (AB) üyeliği de sert bir eleştiri dalgasıyla karşı karşıya. Artık hangi partinin iktidar olacağı bir yana seçimlerden sonra ülkenin nasıl bir yöne evrileceğini şimdiden kestirmek de pek mümkün görünmüyor.
İşte bu ortamda, daha geçen Nisan ayında Türkiye’yi ziyaret eden olan Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad, Ürdün’ün başkenti Amman’dan sonra da 5 Şubat 2025 Çarşamba günü Ankara’ya geliyor. Alman Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada Ankara ziyaretinin amacı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile de “bölgesel gelişmeler” konusunda görüş alışverişi yapmak olarak belirtilmiş; ilk akla gelen Suriye. Sadece açıklanan amacıyla bile Steinmeier’in 24 Nisan 2024’deki “döner” ile simgeleşen gezisinden daha içerikli olacağı açık.
Eurofighter ve yeni yol haritası
Bölgesel gelişmeler denilince akla hemen Almanya’nın ağırlıklı olarak ülkeyi saran ve ikiye bölen “göç” sorununu geliyor. Türk ve Alman Cumhurbaşkanlarının Türkiye’nin “Eurofighter“uçakları satın almak isteğini de görüşüp görüşmeyeceklerini henüz bilmiyoruz. Eurofighter konusu da Türkiye açısından önem taşıyor.
Ama “bölgesel gelişmeler” ifadesiyle aslında Karadeniz ve Ukrayna ufuk çizgisinde başlamış olan, Suriye’nin yanında İsrail ve İran’ı da kapsayan çok büyük bir jeopolitik fırtına da ifade ediliyor. Almanya artık bu gerçeğin ayrılmaz bir parçasıdır. Jeopolitik fırtına Türkiye’yi olduğu kadar Almanya’yı da kuşatmıştır.
Söz konusu jeopolitik fırtına Almanya’yı savaş yeteneği olan bir askeri güç oluşturmaya, bütün savunma ve savaş tasarımlarını yeniden düşünmeye doğru zorluyor.
Türkiye ise bu jeopolitik fırtınanın ortasında hava savunmasını ve savaş kapasitesini yükseltmek istiyor; “Eurofighter” isteği işte bu yeni jeopolitik gerçeğin getirdiği bir zorunluluktur. Dolayısıyla Türkiye ve Almanya’nın, Türk savunma sanayinin ulaştığı yetenek ve başarıları da içeren, dikkate alan yeni bir ortaklık ve işbirliği zemininde buluşması; yeni bir yol haritası üzerinde çalışması gerekiyor.
Almanya’nın iç dengeleri
Türkiye’nin böyle bir iş birliğine açık olmadığını söylemek için elimizde işaret yok. Ama Almanya için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor.
Çünkü 23 Şubat seçimleri sadece Almanya’nın iç politikasını değil, Avrupa’nın, belki de dünyanın jeopolitik dengelerini bozacak bir boyuta ulaşmış bulunuyor. İlk kez Almanya’nın Batı ittifakı içerisindeki ve ülkenin AB’deki konumu tartışmaya açılıyor AfD tarafından
2024 yılının sonunda AfD’nin kurucu eski başkanlarından Alexander Gauland tarafından büyük bir açıklıkla dile getirilen bu söylem, artık partinin kadın başbakan adayı Alice Weidel tarafından da aynı biçimde tekrarlanıyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre de AfD şu anda Almanya’nın ikinci büyük partisi olmaya aday görünüyor.
Her ne kadar Hristiyan Demokrat CDU, Sosyal Demokrat SPD, Yeşiller ve Liberal FDP partileri seçimlerden sonra AfD ile koalisyon kurmamak konusunda anlaşmış görünüyorlarsa da iktidar söz konusu olduğunda bu tür anlaşmaları çabuk unutulduğu dünyada örnekleriyle yaşandı ve yaşanıyor.
Dolayısıyla seçim sonuçları Almanya’da pek çok şeye gebedir.
Ekonomi de sıkıntıda
Öte yandan yine 1945’den bu yana Alman ekonomisi ilk kez ciddi alarm veriyor. Sorunlar yapısal. Enerji maliyetlerinin (Rusya-Ukrayna savaşı ve yaptırımların da etlisiyle) yükselmiş olması Alman ekonomisinin rekabet gücünü vuruyor. Alman ekonomisinin omurgası durumundaki otomobil endüstrisi, Volkswagen örneğinde görüldüğü gibi, çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Benzer sorunlar, yine Alman ekonomisi bakımından çok önem taşıyan kimya sektörü için de geçerli.
Ekonomik büyüme 2025 yılında da gerçekleşmeyecek. Buna bir de Almanya’nın NATO bünyesinde savunma alanında büyük paralar harcama ve kaynaklarını buraya odaklandırması gereğini ekleyelim.
Türkiye’ye etkileri
Kısacası, bildiğimiz Almanya’nın politik ve ekonomik dengeleri sarsılıyor ve bozuluyor. 23 Şubat seçimleri bütün bu sorunlara bir çözüm getirecek mi? Elbette ki buna karar verecek olan Alman halkı; şimdiden sağlıklı bir yorum yapılamıyor.
Lâkin Alman ekonomisindeki krizin daha da derinleşmesinin Türk ekonomisi üzerinde de olumsuz etkiler yaratacağı kesindir. Sayılara bakıldığı zaman bu açıkça görülüyor. 2024 yılında Türkiye’nin Almanya’ya otomotiv ihracatı 4 milyar 860 milyon, makine ve aksamı ihracatı 950 milyon 768 bin, kimyevi maddeler ve ürünler ihracatı 1 milyar 235 milyon, elektrik ve elektronik ürünler ihracatı 1 milyar 357 milyon dolara ulaşıyor.
Bu sektörler Türk sanayisinin ve yetişmiş insan gücünün ana damarlarıdır. Buna Türkiye’ye Almanya’dan yılda ortalama 3 milyon 700 bin turist geldiğini eklersek olayın boyutları bütün ağırlığıyla ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla Türk-Alman ilişkilerinin hem politik hem askeri ve stratejik hem de ekonomik düzlemde yeniden ele alınması ciddi bir ödev olarak karşımızda duruyor.