

Orta vadeli ekonomik program siyasetin baskısı altında. İhracatçıdan sanayiciye, emekçiden emekliye hemen her kesimden şikayetler artıyor, programın raf ömrü azalıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek rakamları incelerken…
Son yazımdan bu yana epey süre geçti. Şöyle bitiyordu o yazı: “Peki, 2025? Şikâyetler artıyorken siyaset daha fazla sabır gösterir mi? Yoksa Türkiye yüzde 25-30 düzeyinde bir enflasyonla ve oynak bir büyümeyle yoluna devam etmeye mi çalışır? Öyle yaparsa enflasyon o düzeyde ne kadar kalır? Bir sonraki yazıda ele alacağım.” 2025’te yol almaya başlamışken ve vatandaşlardan sabır talebi daha sık duyulurken ekonomik görünümün söylendiği kadar iyi olup olmadığına yakından bakalım.
Bırakın ılımlı toparlanmayı…
28 Şubat 2025’te 2024’ün son çeyreğine ilişkin GSYH verileri açıklandı. 3 Mart’ta Şubat ayı enflasyon verilerini öğrendik. 6 Mart günü ise yılın ikinci para Politikası Kurulu (PPK) kararı açıklanacak. Hem bu üç gelişmeyi değerlendireyim hem de yukarıda son yazımdan yaptığım alıntıda verdiğim sözü tutayım; ne de olsa alıntıda sorduğum soruların yanıtları bu gelişmelerle yakından ilgili.
2024’ü beklenmedik ölçüde yüksek büyüme ile kapattık. İkinci ve üçüncü çeyreklerde çok sınırlı ölçüde de olsa küçülmüştü ekonomimiz. GSYH, bir çeyrek öncesine kıyasla ikinci çeyrekte yüzde 0,2, üçüncü çeyrekte ise yüzde 0,1 oranında azalmıştı. Dördüncü çeyrek için beklenen, en azından benim bekleyişim, ılımlı bir toparlanma yaşanmasaydı. Bırakın ılımlı toparlanmayı, çok yüksek bir artış gerçekleşti GSYH’de. Üçüncü çeyreğe kıyasla yüzde 1,7 arttı.
PPK ne diyor?
Bazı ülkeler, mesela ABD, büyüme oranını çeyrekten çeyreğe büyümeyi yıllıklandırarak açıklıyor. Yani, yılın dört çeyreğinde ekonomi aynı oranda büyürse, ortaya çıkacak değer hesaplanıyor. Yüzde 1,7’nin yıllığı yüzde 7’ye denk düşüyor. Çok yüksek. Bir kıstas: 1970’den bu yana gerçekleşen ortalama büyüme oranımız bunun oldukça altında: Yüzde 4,5.
Daha ilginci özel tüketim harcamalarının dördüncü çeyrekte neredeyse ‘patlamış’ olması. Bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 4,3 oranında yükseldi tüketim harcamaları. Yıllıklandırılmışı –sıkı durun- yüzde 18,5’e denk geliyor. Hangi ülkede? 2024 sonunda yüzde 44,4 düzeyinde olan enflasyonun 2025 sonunda yüzde 24’e düşürülmeye çalışıldığının yetkililerce defalarca ifade edildiği ülkede.
Merkez Bankası son iki PPK toplantısında da politika faizini düşürdü. 26 Aralık 2024’te yüzde 50’den yüzde 47,5’e, 23 Ocak 2025’te ise yüzde 45’e indirdi bir haftalık repo –politika- faizini (bankalara bir hafta vadeyle borç verdiği likiditenin faizi).
Şu alıntı ilk PPK metninden: “Son çeyreğe ilişkin göstergeler yurt içi talebin yavaşlamayı sürdürerek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelerde bulunduğunu göstermektedir.”
Bu da ikinci faiz indiriminin yapıldığı Ocak PPK metninden: “Son çeyreğe ilişkin göstergeler yurt içi talebin enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelerde bulunduğunu göstermektedir.”
Hangi ülkede olur bu?
Hangi ülkede olur bu? Faiz kararlarının alındığı sırada bilinmeyen ama sonradan özel tüketim harcamalarının yüzde 18,5 oranında arttığının anlaşıldığı ülkede. Tamam, bu ülkede veriler bir garip. Büyük oynaklıklar gösterebiliyor. Ama bu ölçüde olmasa da yurt içi talebin hızlı arttığını görmüyor muydu TCMB? Bilmiyoruz.
Hem bu belirttiğim noktayı hem de aralarında benim de bulunduğum sekiz kişilik bir heyet tarafından hazırlanan ve 4 Mart 2025’te yayımlanan TEPAV’ın Para Politikası Değerlendirme Notu‘ndan yaptığım şu alıntıyı birlikte düşünmek gerekiyor:
“Merkez Bankası’nın 2025 yıl sonu enflasyon tahmininin üst sınırına ulaşılması zor görülmekle beraber yıllık enflasyonun azalış eğilimini sürdüreceği beklenmektedir. Ancak, uygulanan makroekonomik programın önünde önemli riskler bulunduğu da unutulmamalıdır.
Birincisi, ara hedef olarak alınan yıl sonu resmi enflasyon tahminlerinin çok sık değiştirilmesidir. Son altı ay içinde yıl sonu enflasyon tahminleri üç kez yukarıya doğru güncellenmiştir. 2025 sonu tahmini, 8 Ağustos 2024’te yayımlanan Enflasyon Raporunda yüzde 14 iken, 5 Eylül 2024 tarihli OVP’de yüzde 17,5’e, 8 Kasım 2024’te yüzde 21’e, 7 Şubat 2025’te ise yüzde 24’e yükseltilmiştir. Hem enflasyon tahmininde bu kadar kısa sürede yapılan değişiklikler hem de tahmin aralığının genişlemesi ekonomik aktörlerin bekleyişlerini bozmaktadır.
İkinci risk, zorlama faiz indirim kararlarının doğal bir neticesi olarak enflasyon bekleyişlerinin çıpalanamamasıdır.
Nitekim, enflasyon tahmininde yukarı yönlü son güncellemenin politika faizinin düşürüldüğü toplantının karar metninin mürekkebi kurumadan yapılmış olması enflasyonla mücadeleye sekte vurmaktadır.”
Raf ömrü şüpheleri
Dolayısıyla ortada bir ‘zorlama’ görüntüsü var. Bu da zaten eksik olan ve bu nedenle sonuçları ağır aksak alınan ekonomik programın raf ömrünün ne kadar kaldığı yolundaki şüpheleri artırıyor. Programın eksikliklerini ve başlangıcında yapılan hatalar daha 2024 sonlarında ortadaydı; bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Özellikle başlangıçta politika faizinin oldukça kademeli biçimde yükseltilmesi işi uzattı; kur ve arkasından enflasyon gereksiz yere çok sıçradı.
Tüm bunlara karşın, enflasyonun son aylarda önemli ölçüde düştüğünü de belirtmek gerekiyor. ‘Rasyonele dönüş programı’ olarak tanımlanan programın uygulanmaya başlandığı Haziran 2023’ten Mayıs 2024’e kadar enflasyon sürekli yükseldi ve Mayıs 2024’te yüzde 75,5 ile zirveye ulaştı. O tarihten bu yana ise 33,6 puan azaldı enflasyon; nereden bakarsanız bakın önemli bir düşüş. Üstelik Şubat enflasyonu da yüzde 2,3 ile beklenenin oldukça altında kaldı.
2004’ten bu yana ele alındığında, enflasyonist süreci üçe ayırmak gerekiyor. Birincisi, 2017’ye kadar süren tek haneli enflasyon dönemi. İkincisi, 2017-Ağustos 2021 arasında iki haneli ama bugünle karşılaştırılmayacak kadar düşük düzeyde enflasyonun hüküm sürdüğü dönem. Üçüncüsü ise saçma para politikası ile başlayıp daha sonra ‘rasyonele dönüşe’ evrilen dönem. Bir anlamda günah işleme ve günah çıkarma dönemi.
Merkez Bankası’nın işi zor
Tövbemizin kabul görüp görmediği, farklı bir ifadeyle dördüncü bir döneme – düşük iki haneli enflasyon dönemine girip girmediğimiz belli değil. Yukarıda altını çizdiğim zorlama faiz indirimleri, sanki enflasyonun yüzde 30 civarında bir yere, belki azıcık altına düşmesiyle yetinilecek izlenimi veriyor.
Bu savın arkasındaki temel neden Merkez Bankası’nın politikası değil. Evet, Mayıs 2023’ten sonra politika faizi çok kademeli bicinde yükseltildi ve dolayısıyla, hem kur hem enflasyon gereksiz yere sıçradı. Evet, son iki faiz indirimi zorlama oldu. Ama bunları bir tarafa bırakacak olursak, son tahlilde işini yapmaya çalışıyor Merkez Bankası. Bu coğrafyada o işin yapılmasının ise ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Üstelik zorluk derecesi sabit kalmıyor.
Ekonomik programın ufkunda
Savımın arkasındaki temel neden, programın eksikliği nedeniyle hemen her kesimin gidişattan şikâyet etmesi. Süreç içinde şikâyetler artıyor. İhracatçı şikâyetçi; çünkü kur artışı enflasyonun altında seyrediyor. Sanayici şikâyetçi; çünkü finansmana erişimde zorluklar var ve kredi maliyetleri hala yüksek. Emekli, asgari ücretli ve emeğiyle geçinen kesimin büyük kısmı da şikâyetçi; çünkü enflasyona yenik düşmüş vaziyette gelirleri. Bu durumda ekonomik programın raf ömrü azalıyor. Raf ömrünün azalması Merkez Bankasının manevra alanının daralması ve dolayısıyla işini yapmaktaki zorluk derecesinin artması anlamına geliyor.
Az önce sözünü ettiğim TEPAV notundan alıntıyla kapatayım: “… Oysa geniş kesimlerce benimsenecek ve “ülkede önemli değişiklikler oluyor” heyecanını uyandıracak yeni bir kalkınma stratejisine ihtiyaç vardır. Bu stratejiye dayalı yapısal tedbirlerle güçlendirilecek bir program şüphesiz enflasyonla mücadeleyi de kolaylaştıracaktır.”
Ama ortada öyle bir program yok ve ufukta da görünmüyor.