Yetkin Report

  • English
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Hafıza Kartı
  • Hayat
  • Yazarlar
  • Arşiv
  • İletişim

İklim Yasası: İklim Krizi Derinleşirken, Türkiye Neyi Yasalaştırıyor?

Yazar: Utku Perktaş / 04 Temmuz 2025, Cuma / Oda: Ekonomi, Siyaset

Parlamentodaki hararetli oturumlar ardından Türkiye sonunda bir iklim yasası çıkardı ama tartışmalar da beraberinde geldi. Hükümet iklimi ticarileştirmekle suçlanıyor. “Cezanı öde, kirletmeye devam et” suçlaması bunlardan biri.

Türkiye, nihayet bir iklim kanununa kavuştu; tabii tartışmalarla birlikte. 2025’in sıcak yaz günlerinde 3 Temmuz 2025’te TBMM’den geçen bu yasa, emisyon ticaret sisteminden (ETS) idari yaptırımlara, yerel eylem planlarından İklim Değişikliği Başkanlığı’na kadar pek çok başlıkta bir çerçeve sunuyor. Ancak bu çerçevenin içeriği, boşluktan çok belirsizlikle malul. Sivil toplumun dışlandığı, bilimsel kaygıların ticari çözümlere dönüştüğü ve doğa haklarının piyasa prensiplerine teslim edildiği bir iklim politikasıyla karşı karşıyayız. Bu yasa, sadece teknik bir metin değil; aynı zamanda hükümetin iklim konusundaki gerçek niyetini ortaya koyuyor.

Bir Krizin Kurumsallaşma Tarihi

1988 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) kurulmasıyla birlikte bilimsel bilgi, ilk kez küresel politikaya doğrudan etki edecek bir yapıya kavuştu. 1992 Rio Zirvesi, iklim değişikliğini insanlık için ortak bir tehdit olarak tanıyan ve Birleşmiş Milletler İklim Sözleşmesi’ni hayata geçiren tarihi bir adımdı. 1997 Kyoto Protokolü sera gazı emisyonlarına yönelik yasal bağlayıcılığı olan ilk küresel anlaşma oldu. 2015 Paris Anlaşması ise, sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamaya yönelik ortak bir kararlılığı temsil etti. 2020’lerde Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile birlikte iklim meselesi artık yalnızca çevresel değil, ekonomik, diplomatik ve ticari bir eksene yerleşti.

Avrupa Hızlanırken: Geride Kalan Kim?

Avrupa Birliği, Temmuz 2025 itibarıyla 2040 yılına kadar emisyonları yüzde 90 oranında azaltma hedefi koydu. Bu hedef, bilim insanlarının tavsiye ettiği düzeyin bile altında kalsa da fosil yakıttan çıkış, adil geçiş ve sanayi dönüşümü açısından somut bir yön tayini sağlıyor. Eleştiriler, özellikle geçişin sosyal boyutuna ve yeterli adalet içermemesine odaklansa da Avrupa’nın yönü net: Emisyon azaltımı artık yalnızca niyet değil, yasal zorunluluklar ve takvimlerle tanımlı bir süreç. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi ise henüz bağlayıcı bir yol haritasına sahip değil. Bu fark, yalnızca zamanlama değil, siyasi irade ve etik öncelikler açısından da belirleyici.

Dünya Koşarken, Yeni mi Uyanıyoruz?

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’nin pozisyonu gönülsüzlük, erteleme ve yüzeysellik ekseninde şekillendi. Kyoto Protokolü’ne geç ve isteksiz katılım (2009), Paris Anlaşması’nı altı yıl gecikmeyle onaylama (2021), net sıfır hedefinin tarih ve yöntem olarak açıklanmamış olması, fosil yakıt sübvansiyonlarının sürmesine rağmen “yeşil ekonomi” söyleminin benimsenmesi gibi örnekler, yapısal bir gecikmenin kurumsallaştığına işaret ediyor. 2025’te çıkan yasa da bu zincirin son halkası. Yasa; yenilenebilir enerjiye dair zorunlu bir dönüşüm, kömürden çıkış takvimi ya da yeni fosil yakıt yatırımlarını sınırlayan bir plan sunmuyor.

Ekolojik Borcumuz Giderek Artıyor

Bu gecikmenin anlamı yalnızca yasal bir eksiklik değil. Türkiye’nin ekolojik borcu giderek büyüyor. İklim krizine en az katkı sunan topluluklar, yani çiftçiler, gençler, kırsal kesimler en büyük zarara uğrayanlar oluyor. Aynı anda mecliste bekleyen enerji ve madencilik paketiyle 40’tan fazla köyün haritadan silinme tehlikesi doğuyor. OdaTV’nin haberine göre, bu “süper talan yasası” için ABD’li maden milyarderi Harold Hamm bile devreye girmiş durumda. Yani iklim yasasıyla korunması gereken doğa, bir yandan da sermaye eliyle geri dönüşü olmayacak şekilde düzleştiriliyor. Bu çelişki, Türkiye’nin bir yandan doğayı koruma vaadiyle yasa çıkarırken, diğer yandan aynı doğayı sermayeye açma konusundaki ısrarını gözler önüne seriyor.

Cezasını Öde, Kirletmeye Devam Et

Türkiye’nin “iklim yasası” olarak sunduğu metin, aslında bir piyasa mekanizması yasasıdır. Yasadan bazı ifadelerle söz konusu duruma bakarsak:
– Madde 7/2: “ETS kapsamındaki faaliyetleri yürüten işletmelerin, bu faaliyetleri gerçekleştirebilmesi için İklim Değişikliği Başkanlığı’ndan emisyon izni alması zorunludur.”
– Madde 8/3: “İşletmeler, ilgili döneme ait emisyonlarına karşılık gelen yıllık tahsisatları izleyen yılın 30 Nisan tarihine kadar Başkanlığa teslim eder.”
– Madde 8/4: “Yıllık sera gazı emisyonu, teslim edilen yıllık tahsisatları aşan işletmelere, aşan miktar kadar tahsisat teslim edilinceye kadar yeni emisyon izni verilmez.”
Bu ifadeler, karbon kredisini kirletmenin maliyeti olmaktan çıkarıp, sistematik bir bahaneye dönüştürüyor. Artık karbon kredisi, “kirletmenin maliyeti” değil, “kirletmenin bahanesi” olmaya başlıyor. Fosil yakıt kullanımını sınırlamak yerine, “yeterince ödersen kirletebilirsin” anlayışı egemen kılınıyor.

Yasa İddialı, Uygulama Belirsiz

Ayrıca, yasa metninin eşitlik, iklim adaleti, ihtiyatlılık, şeffaflık, adil geçiş ve katılım gibi ilkeleri içerdiği açık. Bir de 2053 net sıfır hedefi, AB’nin SKDM uyumu ve ETS’nin pilot olarak hayata geçirileceği vurgulanıyor. Ancak bu ilkelerin nasıl hayata geçirileceği konusunda yasa belirsiz. Net sıfır hedefi için somut bir yol haritası sunulmamış; SKDM’ye uyum ise yalnızca niyet beyanı düzeyinde kalıyor. Pilot ETS uygulamasının kapsamı ve işletme yükümlülükleri net tanımlanmadığı için, yasa güçlü bir iklim politikasından çok gecikmiş bir irade beyanına dönüşüyor.

Kirletme Hakkı mı, Ortak Yaşam mı?

Gerçek bir iklim yasası, doğayı kirletme hakkını değil, doğayla yeni bir ilişki biçimini tanımlar. Böyle bir yasa, karbon piyasası kurmak gibi bir hedef yerine fosil yakıtlardan çıkış için net bir takvim sunar, bilimsel verilere dayalı emisyon azaltım hedefleri belirler ve toplumsal katılımı garanti altına alır. Oysa bu yasa, karbon ticaretini merkeze alarak bilimsel hedeflerin yerine ekonomik araçları koymakta; doğayı bir hak öznesi değil, işlem görebilir bir meta olarak kodlamaktadır. Bu zihniyet değişmeden ne gelişmiş teknolojiler ne de hukuki düzenlemeler bizi iklim krizinin kıyısından çekip çıkarabilir. Çözüm, yalnızca teknik değil; aynı zamanda etik, toplumsal ve siyasal bir dönüşümde yatıyor. Gerçek iklim politikaları, ancak bu dönüşümün adını koyduğumuzda başlayabilir.

Yeni yazılardan haberdar olun! Lütfen aboneliğinizi güncelleyin.

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Aboneliğinizi onaylamak için gelen veya istenmeyen posta kutunuzu kontrol edin.

OKUMAYA DEVAM EDİN

Tartışmalı kentsel dönüşüm düzenlemesi yasalaştı
Kılıçdaroğlu’dan Bahçeli’ye: “okul arkadaşım” Atatürk’e dil uzatanlara bir şey diyemiyor
Akademik iflas: Türkiye’de yükseköğretimde değer erozyonu
  • Türkiye İçin Enerjide Megavatın Ötesinde Megastrateji Zamanı10 Temmuz 2025
  • “Seçmeni yanıltmadım” diyen Serap Yazıcı Özbudun’a bir hafıza notu10 Temmuz 2025
  • Eşitsizliklerle Yüzleşmeden Mutabakat Olmaz9 Temmuz 2025
  • “Turpun büyüğü” vuruşu için PKK’nın silah bırakması mı bekleniyor?9 Temmuz 2025
  • AK Parti “Dava” diyor. Peki, siz ne diyorsunuz?8 Temmuz 2025
  • 12 şehit olayında ihmal kuşkusu soruşturuluyor. Avaşin’de ne oldu?8 Temmuz 2025
  • Türkiye’nin önündeki on kritik gün sıcak gelişmelere gebe7 Temmuz 2025
  • İki tatsız tahmin: ufukta seçim ekonomisi var, yapısal reformlar yok7 Temmuz 2025
  • Bir sonraki propaganda cümlesi: birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç…6 Temmuz 2025
  • DEM Parti’den sürpriz çıkış: Türkiye’nin bugün birinci partisi CHP6 Temmuz 2025
Haberler arşivinde arama yapın...

Siyaset

Ekonomi

Hafıza Kartı

Hayat

Arşiv

English

Hakkımızda

Künye

Yazarlar

Yardım

Reklam & İşbirliği

Bize Ulaşın

tbtcreative.com | UFKZDN © 2024 yetkinreport.com

Kurumsal Bilgiler     ·      Yardım     ·      Kullanıcı Sözleşmesi     ·      Yasal Çekince

TOP