Geçen haftanın en ilginç –aslında garip demek daha doğru- gelişmelerinden biri Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun bundan böyle gıda fiyatlarını dışlayan bir enflasyon göstergesine (temel ya da çekirdek enflasyona) odaklanacaklarını ima eden konuşmasıydı.
Para politikası çekirdek enflasyona odaklanabilir. Gariplik burada değil. Gariplik başka ve önemli bir yerde; ona geleceğim. Ama önce çekirdek enflasyon kavramını kısaca açmak ve para politikası açısından önemine değinmek istiyorum. İşin garip kısmını bir an önce okumak isteyenler bu hafif ‘teknik’ bölümü atlayabilirler.
Çekirdek enflasyonu almak mümkün ama…
Merkez bankaları (hükümet ile birlikte ya da tek başlarına) enflasyon hedefi açıklıyorlar. Bu hedef ne kadar güvenilir ise, mal ve hizmet fiyatlama davranışlarını, ücret pazarlıklarını ve faiz hadlerini o denli güçlü biçimde şekillendiriyor. Bir ölçüde döviz kuru üzerinde de etkili oluyor. Bu unsurlar zaten enflasyonun ileride alacağı değerlerin temel belirleyicileri arasında. Farklı bir ifadeyle, enflasyon hedefi açıklanarak ileride gerçekleşecek enflasyonun şekillendirilmesi arzulanıyor.
Ama farklı enflasyon ölçütleri var: Üretici enflasyonu mu, tüketici enflasyonu mu, yoksa bunların bir alt kümesi mi hedeflenecek? Üretici enflasyonunun hedeflenmemesinin nedeni açık: Bu endeks tüketicilerin karar alırken dikkate almadıkları mal fiyatlarını içeriyor. Mesela, alüminyum levha, çelik saç gibi.
Öte yandan, tüketici endeksinde yer alan bazı mal ve hizmetlerin fiyatları ile para politikası arasındaki ilişki çok zayıf olabiliyor. Mesela domates fiyatları yazın düşüyor, kışın artıyor. Üstelik don ya da sel baskını olduysa tüm sebze ve meyve fiyatları artabiliyor.
Tüketici fiyatlarının önemli kısmı dışarıda kalıyor
Bazı mal ve hizmetlerin fiyatları ise idari kararlara bağlı. Tütün mamulleri ve alkollü içeceklerin Türkiye’de fiyatlarının önemli bir kısmı vergiden oluşuyor. Vergi oranlarındaki değişiklik bunların fiyatlarını da değiştiriyor.
Tüketici fiyat endeksindeki fiyat artışları hedeflenirse şöyle bir sakınca ortaya çıkıyor: Para politikasındaki değişikliklerden bağımsız olarak fiyatları hareket eden mal ve hizmetler, gereksiz yere, enflasyon artıyor ya da düşüyor izlenimi verebilir. Oysa para politikasının etkili olduğu mal ve hizmet fiyatları başka yönde hareket ediyor olabilir. Bu durumda, merkez bankası gereksiz yere faiz tepkisi vermek zorunda hissedebilir kendini. Herhangi bir tepki vermiyorsa da, neden vermediğini kamuoyuna anlatması gerekir.
Böyle bir sorundan kurtulmanın yolu, doğrudan ‘temel (çekirdek) enflasyon’ olarak adlandırılan ve bu tür mal ve hizmetlerin fiyatlarını dışarıda tutan tüketici fiyat endeksinin bir alt kümesinden hesaplanan enflasyona odaklanmak. Sakıncası şu: Çekirdek enflasyon göstergesi dışında bırakılan mal ve hizmetleri de tüketiyor ekonomik birimler. Dolayısıyla tüketicileri yakından ilgilendiren fiyatlar dışlanmış oluyor. Oysa biz onların ileriye yönelik imzaladıkları sözleşmelerde enflasyon hedefini kullanmalarını istiyoruz. Ama bu dışlama nedeniyle hedef onlar açısından önemsiz hale gelebilir. Temelde bu kaygıyla çoğu merkez bankası tüketici enflasyonunun kendisini hedefliyor.
Gariplik nerede?
Şu satırlar 12 Ağustos’taki Para Politikası Kurulu (PPK) duyurusundan alınma:
* “Enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar politika faizi, güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde, enflasyonun üzerinde bir düzeyde oluşturulmaya devam edilecektir.”
Türkçenin gördüğü en büyük işkencelerden biri olan ‘dezenflasyonist’ uydurma sözcüğünü bir tarafa bırakayım. Önemli nokta şu: TCMB, duyurularında, bir süredir politika faizini enflasyonun üzerinde tutacağını söylüyor. Politika faizi 18 Mart’taki PPK toplantısında %19’a yükseltilmişti. O tarihten bu yana aynı düzeyde. Ancak gelin görün ki Ağustos ayı tüketici enflasyonu %19,25 oldu.
TCMB duyurularında verdiği sözü tutarsa politika faizini 23 Eylül’deki PPK toplantısında artırmak durumunda.
Oysa bu ülkede son yıllarda en zor işlerden biri politika faizini yükseltmek. Bu durumda, çekirdek enflasyonu devreye sokmak işe yarıyor. “Enflasyonun üzerinde tutacağım dedim ama hangi enflasyonun?” diyorsunuz ve çekirdek enflasyona vurgu yapmaya başlıyorsunuz.
Bildiniz: Çekirdek enflasyon %19’un altında. O yüzden tercih ediliyor.
Faiz yükseltmeye gerek yok demek için mi?
Aslında altı çekirdek endeks var: Üçü %19’un altında. Mesela ‘enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içecekler ile tütün ürünleri ve altın hariç’ olan C endeksi. Buna göre enflasyon %16,8. Dolayısıyla, söylenmek istenen politika faizini yükseltmeye gerek olmadığı.
Son yıllardaki uygulamalar nedeniyle zaten bağımsız olmadığı hakkında şüphe kalmayan, güvenilirliği azalmış bir kurumun, yani TCMB’nin böyle bir açıklama yapması ortalığı karıştırıyor.
Ocak 2006’dan beri tüketici enflasyonunu hedefleyen TCMB, “neden şimdi çekirdek enflasyon tanımını devreye soktu?” sorusunun teknik bir yanıtı yok. Olsa bile, birincisi, bu ‘pat’ diye yapılmaz. İlerisi için bir tarih verilir. İkincisi, doyurucu biçimde nedeni açıklanır. Üçüncüsü, enflasyonun %19,25’e çıktığı bir anda yapılmaz bu duyuru, enflasyon belirgin biçimde düştükten sonra yapılır ki “faizi artıramayacakları için yan yollara sapıyorlar” dedirtmezsiniz. Bunlar olmayınca ne oluyor? Durduk yere döviz kurunu %2,2 sıçratıyor ve yeni bir enflasyon dalgasına yol veriyorsunuz.
Suç mahallindeydim: neden o zaman seçilmedi?
Peki, neden Ocak 2006’dan bu yana tüketici enflasyonuna hedef konuluyor? Kim seçti bunu? 2006 yılı başında enflasyon hedeflemesine geçileceği için TCMB’de 2005 başında kurulan çalışma grubunda Başkan Yardımcısı olarak yer aldım. Bu grup 2005 yılının önemli bir kısmını bu hazırlıklarla geçirdi.
Çekirdek enflasyonu seçmemiş olmamızın iki temel nedeni vardı:
Birincisi, “kolaylarına gelen endeks seçildi” türünden para politikasının saygınlığını zedeleyecek gereksiz tartışmalara meydan vermek istenilmemişti. İkincisi, temel göstergelerin dışarıda tuttukları malların önemli bir kısmı geniş halk kitlelerinin tüketim sepetlerinde önemli bir ağırlığa sahipti. Bu durumda temel enflasyon üzerine konulacak hedeflerin ileriye yönelik sözleşmelerde dikkate alınmaması tehlikesi vardı.
Zamanlamaya da dikkat: 2001 ortasında %65 düzeyinde olan enflasyonun, sürekli aşağıya inerek 2005 sonunda %7,7’ye düştüğü dönemden söz ediyorum. Başka bir ölçüt daha vereyim. 2005 yıl sonu enflasyon hedefi %8 iken, yılbaşında TCMB anketine katılan ekonomistlerin ve piyasa katılımcılarının yıl sonu için bekledikleri enflasyon %8,4’tü. Hedeften sadece 0,4 puan daha yüksek bir enflasyon bekleniyordu.
Farklı bir ifadeyle, para politikasına ilişkin önemli bir güven olmasına karşın zamanın TCMB yönetimi saygınlığı ve güveni tehlikeye atmak istememiş ve çekirdek enflasyonu hedeflememişti.