Değişim vaadini iktidar da muhalefet de dilinden düşürmüyor bu aralar.
İktidardaki AK Parti ve destekçisi MHP için değişim, iktidarı korumak için seçim yasasında, Anayasa’da değişiklikler yapmak anlamına geliyor.
Muhalefet için değişim sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk seçimlerde iktidardan uzaklaştırılması değil, Türkiye’yi giderek tek-adam rejimine götüren, demokrasinin kalitesini daha da düşüren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin de değişmesi demek.
İktidarın güç kaybetmesindeki en büyük etken geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, işsizlik ve adaletsizlik. Adaletteki değişim ihtiyacı sadece yargı ile sınırlı değil. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, bölgeler arası adaletsizlik, işe alımlarda adaletsizlik, cinsiyet eşitsizliği, fırsat eşitsizliği…
Muhalefetin güç kazanması iki etkene bağlı. Birincisi seçmene güven vermesi, iktidara gelirse her şeyi kökten değiştireceği tedirginliğine yol açmaması. İkincisi de şu aşamada vahim hata yapmaması.
Değişim işte bu noktada devreye giriyor. Türkiye’de muhalefet daha önce denenmemiş bir şeyi deniyor: birlik olmayı.
Dün, 5 Ekim’de altı muhalefet partisinin Erdoğan’ın iktidarına son vermek ve mevcut Başkanlık sistemi yerine eskisinden daha iyi bir parlamenter sistem getirmek için yeniden bir araya gelmesi dahi bunu gösteriyor. Bunlar CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi. Gazeteci Fikret Bila partilerin ilke olarak uzlaşıp genel başkanlarına sunmaya karar verdiği on madde arasında bağımsız yargı, özgür basın, Kürt sorununun Meclis’te çözülmesi gibi maddelerin de bulunduğunu yazdı. HDP ise daha farklı bir muhalefet çizgisinde; Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden yayınladığı yazıda sadece seçim değil, yeni Anayasaya dair uyarsınında Kürt sorunu değil, “sol ve sosyalist” katkısına vurgu yapması dahi değişim rüzgârlarının işareti.
Değişim rüzgârının başlangıç noktası
Değişim tohumlarının CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından iki hamlede atıldığını söylemek zorundayız.
Birincisi, 2017’daki Adalet Yürüyüşüdür. CHP’li Enis Berberoğlu’nun zorlama suçlamalarla cezaya çarptırılması, milletvekilliğinin düşürülmesi ve hapse konması üzerine Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş başlattı. O dönem CHP yönetimindekilerden karşı çıkanlar olmasına rağmen yakınlardaki bir alışveriş merkezinden aldırdığı spor ayakkabılara “Ben gidiyorum” deyip, 69 yaşında, 450 kilometre yolu 25 günde yürüyerek kat etti. (Geçen hafta sonu, 73 yaşında bütün gazeteciler ve oradaki vatandaşların gözü önünde, Abant gölü etrafında turunu tamamladı.) Adalet Yürüyüşüne sadece CHP’liler katılmadı. “Hak, hukuk, adalet” sloganı, toplumun pek çok kesiminden Erdoğan memnuniyetsizlerini çekti.
İkinci hamle, 2018’de Meral Akşener başkanlığında yeni kurulmuş İYİ Parti’nin seçimlere sokulmasının engellenmesi ihtimaline karşı 15 CHP milletvekilinin İYİ Parti’ye geçerek TBMM’de Grup kurmasının ve seçime girebilmesinin sağlanmasıydı. İYİ Parti’nin Meclis’e girmesi dengeleri değiştirdi.
Ertesi yıl, 2019 yerel seçimlerinde Erdoğan ve Bahçeli’nin “Cumhur İttifakına” karşı, Kılıçdaroğlu ve Akşener’in “Millet İttifakıyla” çıkması siyaset sahnesindeki değişim tohumlarının tuttuğu, filizlendiği ilk örnek oldu. Muhalefetin birlik olması yalnızca İstanbul Ankara gibi ülke büyüklüğünde şehirlerin kazanılmasını değil, Erdoğan’ın yenilmezliği görüntüsünün de ortadan kalkmasını getirdi.
Siyaset ve bürokrasi ilişkisi
Şimdi Kılıçdaroğlu ve Akşener bu cepheyi genişletme çabasında.
Altı parti temsilcilerinin Meclis’te buluştuğu gün, Akşener ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ayrıca görüştü. Sonrasında verdikleri mesaj aynı oldu: sistem değişikliği.
Bu konuda muhalefetin en büyük silahı, iktidarın hayat pahalılığını, geçim sıkıntısını, işsizlik ve adaletsizliği önleyememesi.
Tarım Kredi Kooperatifi mağazasından iki bin liralık atıştırmalık aldırma senaryosunu -belki de can havliyle- artık hangi propaganda cambazları oynattılarsa Cumhurbaşkanına, ters teptiğini dahi görmüyorlar.
Bütün bu gelişmeler, toplumun bir parçası olan bürokrasiyi etkiliyor. Bir avuç AK Elit dışında öyle üç-beş maaş alan yok. Daha önemlisi, iktidarın değişme ihtimalini onlar da hesaba katmaya başladı.
İktidarda değişim ihtimalini ilk sezenler arasında orta kademe bürokratlar vardır hep. Ve işlerini korumak isterler.
Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın koalisyon ortağı olduğu Bülent Ecevit hükümeti ekonomiyi karaya oturttuktan sonra gözlemlemiştik bunu siyaset gazetecileri olarak. Bir anda bürokrasiden dosya yağmaya başlamıştı. Bürokratlar da yapılan yanlışlara katılmadıklarını göstermek istiyorlardı.
Neticede Bahçeli’nin erken seçim çağrısıyla 2002 seçimlerine gidilmiş ve Erdoğan dönemi başlamıştı.
Türkiye’de bugünlerde olup bitenleri bir de bu değişim merceğinden okumaya çalışmakta yarar var.