Kadın-erkek eşitliğinde özenilecek hiç bir tarafı olmayan Japonya’dan esinlenilen Kadın Üniversitesi, 11. kalkınma planına girdi: “Kadın Üniversitesi kurulacak”. Amaç, kadınların yükseköğretime erişimini kolaylaştırmak ise, kadınlar zaten her yerde: sekiz milyon öğrencinin yarısı kadın. Ülkemizdeki 203 üniversitedeki toplam 183.517 öğretim elemanının yüzde46’sı kadın. Neredeyse yarısı. Büyük şehirlerde bu oran daha fazla. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi: Toplam 917 öğretim elemanının yüzde 54’ü kadın. Öğrencilerimiz de öyle: Öğrencilerin de yarısı kadın. Demek ki Boğaziçi Üniversitesi bir kadın üniversitesi! Ne güzel! Yenisini kurmaya gerek yok; zaten kadınların yükseköğretime erişimini sağlamışız. Ancak kadın üniversitesi, kadın ve erkeklerin eğitimde, çalışma hayatında, sosyal hayatta tamamen ayrıldıkları bir sistemi tarif ediyor. Oysa Türkiye böyle bir yer değil; kadınlar her yerde.
Sekiz milyon öğrencinin yarısı kadın
YÖK sitesinde çeşitli istatistikler yayınlanıyor: 8,2 milyon üniversite öğrencisinin yaklaşık yarısı (yüzde 49,6) kadın; yarısı erkek. Üniversitede öğrenci olarak eşit oranda temsil edilen kadınlar, öğretim üyesi olarak nerede?
Üniversitede akademik basamakları çıkmak biraz zaman alır. Kendimden örnek vereyim: Mezun olduktan sonra yüksek lisans öğrencisi olarak asistanlığa başladım. Doktoramı bitirdiğim 30 yaşına kadar araştırma görevlisi (asistan) olarak çalıştım; 34 yaşında doçent, 40 yaşında ise profesör oldum. Akademide 40 yaş, profesörlük için erken sayılır. Kırklı yaşlarında profesör olan bir öğretim üyesi, zorunlu emeklilik yaşı olan 67’ye kadar çalışmaya devam eder. Dolayısıyla profesör sayısının ve bileşiminin bir anda değişmeyeceğini anlamak gerekir.
YÖK öğretim üyesi istatistiklerine göre, kadın oranı profesörlerde yüzde 33, doçentlerde yüzde 40, yardımcı doçentlerde yüzde 46 ve araştırma görevlilerinde yüzde 52. Tüm öğretim elemanlarının yüzde 45,6’sı kadın.
Demek ki kadınlar akademide varlar; hatta ileride çoğunluğa bile geçebilirler. Aşağıdan, büyük bir kararlılıkla geliyorlar; doktora yapıyorlar; öğretim üyesi oluyorlar; doçent oluyorlar, profesör oluyorlar; sadece bu iş biraz zaman alıyor.
Yönetimde kadının adı yok
YÖK’ün rektörlerimizi resimleri ile gösterdiği sayfasına göre ülkemizde 129 devlet üniversitesi var. Bunların sadece yedisinin rektörü kadın. Vakıf üniversitelerinde oran sadece azıcık daha iyi: 74 üniversiteden 11’inin rektörü kadın. Toplamda 203 üniversitede 18 kadın rektör var: yüzde dokuz gibi bir oran. Madem şu anda üniversitelerimizdeki profesörlerin nerede ise üçte biri kadın, niye rektörler arasında bu kadar az temsil ediliyorlar? Üniversitelerarası kurul toplantılarını görmelisiniz: Koyu renk takım elbiseli erkek profesörler uzayında kadınlar, renkli yıldızlar olarak tek tek sayılabilecek kadar azlar.
Bazı üniversitelerde durum öyle değildi: Mesela Boğaziçi Üniversitesi. Boğaziçi Üniversitesinde profesörlerin yüzde 44’ü, doçentlerin ise yüzde 47’si kadın. Üniversitemiz üst yönetiminde hep kadın akademisyenler yer aldı. Mühendislik fakültesi dekanı olan Prof. Zeynep İlsen Önsan, daha sonra rektör yardımcısı olarak görev yaptı. Ondan sonra da, üst yönetimde hep kadınlar yer aldı. Fen-Edebiyat Fakültesi dekanı olan Prof. Dr. Ayşe Soysal, daha sonra ilk kadın rektörümüz oldu. Rektörlük binasında, rektörün ofisine giden koridorda, kuruluşundan beri Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapmış tüm rektörlerin fotoğrafları asılıdır. Ayşe hanım rektörlüğü bırakırken “Beni o koridorda yalnız bırakmayın” demişti. Bir dönem sonra rektör seçilen Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, bu koridordaki ikinci kadın olurken, üç yardımcısından ikisini kadın akademisyenlerden seçti. O dönem yönetim kurulu ve senatomuzun büyük çoğunluğu kadınlardan oluşuyordu: Dört dekanımızdan üçü, iki yüksekokul müdürümüz, üç rektör yardımcısının ikisi kadındı. Yönetim kurulumuz yüzde 75 kadın oranıyla, kadın temsilinde Türkiye rekortmeniydi. O dönem üniversitemizi ziyaret eden ziyaretçiler üniversite yönetimini görünce hoş bir sürprizle karşılaşırlardı.
Boğaziçi Üniversitesi yönetiminden kadını sildiler
Boğaziçi Üniversitesi hala bir kadın üniversitesi: Öğretim üyelerinin seçtiği akademik yöneticilerin çoğu kadın: Bölüm başkanlarının yüzde 60’ı kadın. Mühendislik Fakültesi dekanlığına Elektrik Mühendisliği bölümünden bir meslektaşımızı, Prof. Dr. Yasemin Kahya’yı seçtik; atanmak üzere Ankara’ya YÖK’e yolladık; 4 aydır atanmasını bekliyoruz. Ancak YÖK kadınları atamamayı, görevi süren kadın dekanlarımızı ise görevden almayı seçti. Aynı işlemle görevden alınan, ikisi kadın üç dekanımızın yerine sanki üniversitemizde dekanlık yapacak kimse yokmuş gibi başka üniversitelerden, siyasi kriterlerle öne çıkmış erkekler atandı. Öğretim üyelerinin yarısından çoğu kadın olan bir üniversitenin şu anda yönetim kurulunda hiç kadın yok. Yüzde 75 kadın temsilinden, yüzde sıfıra geldik. Rektörlük koridorunda iki kadın rektörümüzün resmi, yalnız kaldı.