Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Performansa dayalı değerlendirme! İyi çalışanı kötü çalışandan ayıralım; iyi çalışanları ödüllendirelim! Nasıl? Veri bilimi çağında yaşıyoruz: Dünyayı anlamak için veri toplama, verileri yorumlamak için istatistiksel yöntemler kullanma. Veri toplarız; değerlendiririz. Performansı yüksek olana yoksulluk sınırının az üstünde bir maaş, performansı az olana boğaz tokluğu; yani açlık sınırında maaş.
Veri nerden gelecek peki? Bir takım sayısal ölçütler belirleriz, bu ölçütlerden bir endeks oluştururuz; bazı çarpanlarla çarparız; performans ödemesini buluruz. Demek ki iş, bu sayısal ölçütleri bulmaya kaldı. Alanına göre, değişik değişik ölçütler.
Bir doktorun performansı nasıl değerlendirilir?
Mesela, performansını değerlendireceğimiz kişiler, doktorlar olsun. Bir doktorun performansı nasıl ölçülür? Performans, nereden baktığınıza göre değişir. Mesela bir hasta için iyi doktor, hastanın bilinmeyen hastalığının ne olduğunu doğru teşhis eden, ona doğru tedaviyi uygulayan, hem teşhis hem de tedavi için hastaya bol zaman ayıran doktordur. Oysa hastane işletmecisi için, iyi doktor, sabit zamanda en çok hasta bakan kişidir. Teşhisin yanlış olması ya da kötü uygulanması, performans ölçütlerine girmez, değerlendirmeye de katılmaz. Doktora, yoksulluk sınırı üstünde bir maaş almak istiyorsa beş dakikada bir hasta bakması gerektiği söylenir; o da bir taraftan bu imkansız görevi hata yapmadan gerçekleştirmeye çalışırken, bir taraftan da kaçınılmaz olarak “hasta yakını şiddeti” ile karşı karşıya kalır. Bir taraftan yapılan işin niteliğine ve çalışma koşullarının zorluğuna yakışmayan derecede düşük bir baz maaş, bir taraftan da kabul edilemez bir performans sisteminin getirdiği stres ve şiddet dolu bir çalışma ortamı.
Araştırma endeksle ölçülemez
Başka bir örnek verelim: Akademisyenlerin önemli bir görevi araştırma yapmaktır. Araştırma, tanımı zor bir görev olduğundan, kimin ne kadar ve ne kalitede araştırma yaptığını niceliğe dökmek zordur. Bazı araştırmalar ilk yapıldıklarında bir işe yaramazlar; on yıl sonra büyük bir buluş olduğu anlaşılır. Dolayısıyla, araştırma endeksle pek ölçülemez.
Araştırma endeksle ölçülemez mi? Böyle zannediyorsanız yanılıyorsunuz. YÖK’ün harikulade bir performans değerlendirme sistemi var. Kaç makale yazdığınız, kaç atıf aldığınız, kaç konferansa gittiğiniz, sözlü mü poster sunum mu yaptığınız, hepsi teker teker sayılıyor. Oradan 17,5 lira, buradan 8 lira; hepsi toplanıp ayda 635 lira performans ödemesi oluyor. Bu harikulade sistemin armağanı olarak da, Türkiye dünyada yağmacı diye bilinen, sahte makaleler yayınlayan dergilerde en çok yayın yapan ülkeler liginde ilk üçe girdi!
Gelişmekte olan ülkelerin, sahtecilik problemiyle karşılaştığı bir sır değil. Ancak, akademik sahtecilik, Türkiye’de o kadar yaygınlaştı, gitgide o kadar arttı ki, bunun nedenlerinin araştırılması gerekiyor. Ben, bunun nedenleri arasında, YÖK tarafından başlatılan akademik performans değerlendirme sisteminin önemli yer tuttuğunu düşünüyorum. Nitelik değil niceliği ödüllendiren bir sistem. İstismar vakaları ortaya çıktıkça, yeni kurallar koymakla, kontrolleri sıkılaştırmakla, yeni kategoriler icat etmekle de düzelmiyor; düzelmez.
Akademik sahteciliklerle mücadele eden ülkelerden birisi Çin. Herkese Bilim Teknoloji dergisinde yayınlanan bir yazımda, Çin’in akademik sahteciliklerle nasıl mücadele ettiğinden bahsetmiştim. Bu mücadelenin başında, uzmanlardan oluşan bir panel, bazı tavsiyeler oluşturmuş ve bu tavsiyeler uygulamaya konmuş. Verilen tavsiyelerden biri şu: “Yayın baskısı dengeli olsun: Doktora için, akademisyenliğe kabul için, yükselme için yayın şartları, makale başına yayın ödülleri, hızlı ve çok sayıda yayın baskısı yaratıyor. Evet, yayın yapmak lazım; ama niceliği değil etik ve yüksek kaliteli yayını teşvik edin.” Sayısal performansa dayalı maaş artışları, bunun uç noktası ve çok zarar veriyor.
Sayısal performansa dayalı maaş yanlış. Değerlendirme yapılmasın mı? Veri toplanmasın mı? Toplansın; bunlara dayalı olarak değerlendirme de yapılsın; ama sayısal performansa dayalı maaş, hedeflenenden çok farklı sonuçlar doğuruyor: Hastaya teşhis koyup doğru tedaviyi uygulamak, ya da önemli bir araştırma problemi ortaya koyup, onu araştırmak, kolay ölçülemeyen, nitelikli işlerdir. Bunları sayısal göstergelere indirgediğiniz zaman, problemin özünden uzaklaşır, çıktılara odaklanırsınız: Kapıdan giren çıkan hasta sayısı, ya da yayınlanan makale sayısı gibi. Hastanın doktorun odasına girip çıkması, tedavi olduğunu göstermez. Aynı şekilde, araştırma yapan pek çok kişi makale yayınlar, ama makale yayınlamak araştırma yaptığınızı göstermez.
Performansa dayalı değerlendirme sistemi ahlaki çöküntüye yol açıyor
Kamuoyu, akademik sahtecilikleri duyar, konuşur oldu. Bunlara karşı soruşturma, ceza, evet; gerekli. Ancak bu sahtecilik ortamını teşvik edenin ne olduğunu da görmek gerekiyor: Para karşılığı makale yazan şirketler, akademisyenlere, “bu yatırımı yapmaya değer, verdiğiniz para karşılığı maaşınız artacak” diye reklam yapıyorlar. Performansa dayalı değerlendirme sistemi, gerçek performansa dair bir şey ölçmediği gibi, ahlaki çöküntüye neden oluyor. Yüksek nitelikli işleri yapan kişileri her şeyden önce, mesleklerine ve yaptıkları işe saygı göstererek teşvik edebilirsiniz. Sayısal performans ölçümü kaldırılmalıdır.