2023 seçimlerinin Türkiye’de bir iktidar değişimiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı ve bir demokratikleşme ve kalkınma hamlesine aracı olup olamayacağı bugün Türkiye siyasetini takip eden herkesçe merak ediliyor. Ekonomik krizin iktidar oylarına etkisi, muhalefet ittifak stratejisi, yeni seçim yasasının oluşturabileceği rekabet koşulları gibi pek çok konu üzerinden, 2023 seçimlerinin sonucu tahmin edilmeye çalışılıyor. Seçimli otoriter rejimlerin ne vakit ve nasıl değişebildiğiyle ilgili siyaset literatüründe oldukça zengin bir birikim mevcut. Bu çalışmalarda üç görüş öne çıkıyor.
Seçimli otoriter rejimler nasıl değişir?
Birinci görüşe göre, değişim, otoriter rejimin zayıflamasıyla gerçekleşir. Bu zayıflama bazen fikirsel veya kişisel çatışmalar sonucu iktidarda oluşan çatlaklarla, bazen de çözülemeyen ekonomik sıkıntılarla gerçekleşir. Zayıflayan iktidar kendi sonunu getirir.
İkinci görüşe göre ise değişim muhalefetin başarısıyla gelir. İttifak stratejileri, doğru kampanya taktikleri, doğru mesajın doğru üslupla iletilmesi, en kısıtlı siyaset alanını dahi muhalefet lehine kullanma ve seçmeni mobilize etme imkanı tanıyabilir. Neticede, otoriter liderlerin bile seçmen desteği olmadan iktidarda kalması zor olduğundan, seçmen desteğini kazanan muhalefet ya iktidarı ele geçirir, ya da iktidarı açılıma zorlar.
Üçüncü bir görüş ise bu tür değişimlerde şahsiyetlerin önemine dikkat çeker. “Hangi iktidar?” ya da “hangi muhalefet?” soruları kadar “hangi lider?” sorusu da mühimdir. Bu soru siyasi açıdan gelişmiş toplumlarda çok da önemli olmayabilir. Nitekim, Weber’in modernleşme teorisine göre toplumlar geliştikçe siyasette şahsiyetlerin öneminin azalması, onların yerini kurumların alması beklenir. Fakat kurumların zayıf olduğu otokratik toplumlarda bu kurumlara yön verecek liderler mühimdir. Bu yüzden değişimler de, kabiliyetlerine ve görüşlerine güven duyulan, karizmatik liderler ile gerçekleşecektir.
Başarılı değişim öykülerine baktığımızda aslında bu üç faktörün neredeyse tümünün bir araya geldiğini görüyoruz. Benim son zamanlarda ilgi çekici bulduğum değişim öykülerinden biri Malezya 2018 seçimleri. 60 yıllık Barizan Nasyonal (BN) iktidarına karşı zafer kazanan ve BN’den kopma eski bir siyasetçi olan Mahathir Muhammed liderliğinde bir araya gelen muhalefet ittikafının (Pakatan Harapan) seçim stratejileri, içinde pek çok ders barındırıyor. Gelin bu örneği kısaca inceleyelim.
Malezya 2018 seçimlerinde muhalefet
2018 seçimleri öncesi, Malezya’da ekonomik koşullar hiç de iyi değildi ve bu seçmende artan bir hoşnutsuzluk yaratmaktaydı. Özellike 2015’te uygulamaya konan yüzde 6’lık satış vergisi (Goods and Services Tax) seçmenden çok olumsuz tepki almıştı. Buna ilaveten petrolün sübvanse edilmemeye başlanması da hoşnutsuzluğu artırmıştı. BN lideri Necip Rezak’ın yolsuzluk skandalları bu hoşnutsuzluğu besliyor, aslında senelerdir yolsuzluğu kanıksamış görünen seçmen, bu kez ekonomik sıkıntılarla birleşince yolsuzluğu da daha farklı bir ışık altında görmeye başlıyordu. Yani ekonomik anlamda değişimin gerekli koşulları mevcuttu fakat bunlar yeterli değildi. Hatırlamak gerekir ki 97-98 krizinde iktidarda olan Mahathir, ağır ekonomik zorluklara rağmen iktidarını koruyabilmişti ve ekonomik krizlerin tek başına iktidarlara seçim kaybettirmeye yetmediğini ispatlamıştı.1
60 yıl iktidarda kalmış ve bu süre içinde oyun kurallarını kendi lehine şekillendirmiş, medyayı kontrolü altına almış bir iktidara karşı zafer kazanmak için ekonomik şartlar yeterli değildi. Zayıflatılmış, siyaset alanı daraltılmış muhalefetin mutlaka güç birliğine gitmesi, ittifak kurması gerekiyordu. Ne var ki bu da tek başına yeterli değildi. Nitekim önceki seçimlerde de, örneğin 2013’te, muhalefet seçime yine ittifakla girmiş, fakat girişimleri yüzeysel kalmış, seçmene birlik duygusu yeterince aktarılamamıştı. İttifak içi zıt görüşlü partilerin -özellikle İslami muhafazakar PAS ve sosyalist DAP arasındaki- uzlaşmazlıkların ittifaka güç kaybettirmesi, beğenilsin beğenilmesin neticede 60 yıldır bilinen iktidar karşısında muhalefetin net bir alternatif ortaya koyamaması ve elbette türlü seçim oyunları ile iktidardaki BN seçimi yine kıl payı kazanmıştı.
Muhalefet, ortak liste, ortak kampanya
2018 seçimi öncesi muhalefet partileri yeniden ittifak planları yaparken bu kez daha üstün bir performans sergilemek konusunda kararlıydılar. Bunlardan en önemlisi seçim haritası üzerinde son derece titiz ve sistematik veriye dayalı bir çalışma yapmak suretiyle hangi seçim bölgesinde hangi ittifak partisi adayının veya adaylarının oy alma şansı yüksekse o isimlerin ortak listeden aday gösterilmesi ve ortak bir seçim kampanyasıyla desteklenmesiydi.2
100 günde 10 hedef
2013 seçimlerinden farklı olarak bu defa muhalefet kampanyasının içeriğinin de çok net olmasına özen gösterilmişti. Bu çerçevede 150 sayfalık detaylı bir program oluşturuldu ve “100 günde 10 hedef” olarak özetlenerek kampanya materyaline dönüştürüldü. Muhalefet ittifakı, iktidara geldikten sonraki ilk 100 gün içinde gerçekleştireceği bu 10 hedefi tek sayfada sıralamış, T-shirtlere bastırıp seçmene dağıtmış, billboardlara astırmış, akla gelecek her yöntemle bu 10 hedef seçmene duyurulmuştu.3 Bu hedeflerin başında da seçmenin son derece şikayetçi olduğu yüzde 6’lık satış vergisinin kaldırılması, petrolün yeniden subvanse edilmesi, bekar veya boşanmış kadınların maddi olarak desteklenmesi, asgari ücretin artırılması gibi ekonomik ortak paydayı öne çıkaran maddeler geliyordu. Bu kampanyaya ilgi çok büyük oldu.
Rakip ittifaktan oy alabilecek aday
Ve gelelim belki de en önemli olan sonuncu hamleye. Muhalefet ittifakına en büyük katkıyı Mahathir’in başbakan adaylığının açıklanması yaptı. Muhalefet ittifakı birbirine zıt partileri bir çatı altında barındırıyordu ve pek çok seçim bölgesinde seçmenin “çapraz oy” kullanması isteniyordu. Yani pek çok bölgede seçmenden kendine uzak bulduğu bir adaya/partiye, muhalefet ittifakına seçim kazandırabilmek için gönülsüzce de olsa oy vermesi bekleniyordu. Oysa, özellikle kırsal-muhafazakar Malay seçmen, geçmişte kendilerine bazı kazanımlar sağlamış olan iktidar yerine muhalefet ittifakına oy vermekte tereddütlüydü. Muhalefet ittifakı seçim kazanırsa ittifaktaki sosyalist (DAP gibi) bileşenlerin etkisiyle bu kazanımların ellerinden alınabileceğinden çekiniyorlardı. Bu yüzden Malay cephesinden de oy alabilecek Mahathir gibi bir adayın başbakan adayı olması oyunu ciddi biçimde muhalefet lehine çevirdi. Mahathir güven uyandırıyordu. Seçmenin gözünde, 92 yaşındaki Mahathir’in bu yarışa girmekten kazanacağı pek bir şey yoktu, fakat kaybedeceği çok şey vardı. Öyleyse seçime girme motivasyonu kişisel çıkarlar değil, toplumun faydasıydı. Zaten liderlik de risk alana, varını yoğunu ortaya koyana yakışırdı. Bu algı seçmende saygı uyandırdı. İlginçtir, ittifaktaki diğer üç partinin lideri de geçmişte Mahathir’in başbakanlığında hapse atılmış kimselerdi ve onlar bile Mahathir’in adaylığını desteklediler.4 Seçimi kazanacak isim Mahathir’di çünkü.
Malezya örneğinden Türkiye için çıkarılacak önemli sonuçlar var. Özeti şu olabilir. Otoriter iktidarların seçimle değişmesi için çoğunlukla birden çok koşulun aynı anda gerçekleşmesi gerekir. İktidarın ekonomik başarısızlıklar veya iç çatışmalarla zayıflaması yetmez. Muhalefet partilerinin gerçek bir birlik içinde, net bir alternatif sunarak ve kaybedecek çok şeyi olan bir başkan adayla mücadele vermeleri gerekir. Hayatta her zaman değil elbette ama bazen, özellikle de otoriter iktidarlara karşı varlık mücadelesi verirken, “neredeyse kazanmak,” kaybetmektir.
1 Thomas B. Pepinsky, Economic Crises and the Breakdown of Authoritarian Regimes. Cambridge: Cambridge University Press. 2010.
2 Elvin Ong, “What are we voting for? Opposition alliance joint campaigns in electoral autocracies,” Party Politics (online 2021).
3 Tung Roxyn, “10 things Pakatan Harapan promised,” 9 Mar 2018, https://says.com/my/news/10-janji-100-hari-pakatan-harapan-promises-for-their-first-100-days-if-they-win-ge14
4 Walid Jumblatt Abdullah, “The Mahathir effect in Malaysia’s 2018 election: the role of credible personalities in regime transitions,” Democratization 26:3 (2018).