Türkiye’deki Suriyelilerin ülkelerine dönmesi konusu, ekonomik krizin ardından ikinci sıradaki seçim malzemesine dönüştü.
O kadar ki asıl vaadi Suriyelilerin hemen gönderilmesi olan Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi birkaç ay içinde anketlerde çoğu muhalefet partisini geride bırakarak yüzde 3 civarında görünmeye başladı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu zaten “Anlaşıp göndereceğiz” diyordu. Bunun üzerine yakın zamana dek İslami söylemle “Biz ensar onlar misafir” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Suriyelilerin döneceğini vadetmeye başladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 70’inin ülkelerine dönmek istediğini söylüyor.
Ancak sahadaki gerçekler bunu tam doğrulamıyor.
Ankara Politikalar Merkezi tarafından 18 Ekim’de düzenlenen bir çevrimiçi göç seminerinde ortaya konulan bilgi ve bulgulara göre Suriyelilerin büyük kısmının geriye dönüşü imkânsız gibi. Çünkü dönüş koşulları onlara Suriye’de barınma ve geçim sağlanmasıyla sınırlı değil. Malta’nın önceki Dışişleri Bakanı Evarist Bartolo, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ankara Temsilcisi Philippe Leclerc ve Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Erdoğan seminerin konuşmacılarıydı.
AB miyop ve ikiyüzlü
Seminerden edindiğimiz en ilginç bilgilerden birisi, Akdeniz’in tam ortasında bulunan Avrupa Birliği’nin en küçük ülkelerinden ada devleti Malta’nın AB’nin ikiyüzlü sığınmacı siyasetinden en az Türkiye kadar şikayetçi olmasıydı. Bartolo’nun söylediklerinden özetler şöyle:
• Malta’nın yüzölçümü 316 kilometrekare, Ankara’nın 77’de biri kadar. Dolayısıyla bize gelen 1000 mülteci Türkiye’deki 1 milyon mülteci etkisinde. Afrika’dan Avrupa’ya Orta Akdeniz rotalarının üçte ikisi bu bölgede. İnsanları boğulmaya terk edemeyiz. O yüzden Libya Sahil Güvenliğiyle iş birliği yapıyoruz. Ancak AB’nin politikası kurtarma değil, önleme amaçlı.
• O yüzden düzensiz göçün kısır döngüsüne girmiş durumdayız. AB’nin bu işi ciddiye almaya hiç iştahı yok. AB hükümetlerinin çoğu koalisyonlardan oluşuyor. Küçük partinin dediği oluyor; onlar da genellikle milliyetçi ve göçmen karşıtı.
• Sömürgecilik başka biçimlerde devam ediyor. Geçenlerde İtalya’da, Napoli’deydim. Tarlalar işlenmeden duruyor, çünkü işleyecek kimse kalmamış. AB’de 6 milyon işgücü açığı var, buna rağmen almıyorlar. AB “demografik intihara” gidiyor. AB miyop ve ikiyüzlü. Ukraynalı göçmenleri alanlar diğerlerini almıyor; çifte standart var.
Göç krizi 2022’de zirveye ulaştı
Leclerc’e göre küresel mülteci krizi 2022 yılında UNCH’ın kurulduğu 1950 yılından bu yana en vahim durumuna ulaşmıştı; kimsenin almak istemediği 100 milyon insan vardı. Suriye ve Afganistan krizlerinin üzerine bir de Rusya’nın Ukrayna’ya savaşı binmişti. Leclerc’in çarpıcı saptamalarından bazıları şöyle:
• Göçmen sorunu yaşayan ülkeler, çatışma bölgelerine komşu ülkeler. Bunun örneklerinden biri Türkiye. Göçün kaynağı Suriye’de 12 yılına giren çatışma ortamı. Suriye’de çatışma ortamının kısa sürede sona ereceğini söylemek çok zor. Kaynak ülkelerdeki siyasi koşullar düzelmedikçe sığınmacı sorunu çözülemiyor.
• Zengin ülkelerin sorumluluk paylaşımı yerine sorumluluk aktarımı (İngilizce “responsibility shift) siyasetine kaymaları durumu zorlaştırıyor. Bunun örneği, İngiltere’nin 1 milyon sığınmacıyı Ruanda’ya göndermeyi tartışması. Dünyada kimsenin almak istemediği, 100 milyon sığınmacı var.
• Küresel planda ülkesini terk etmek zorunda kalanların yüzde 95’i geriye dönmek istemiyor. Şu anda Lübnan nüfusunun dörtte biri sığınmacılardan oluşuyor. Ülke ekonomik çöküntü içinde, yaşadıkları koşullar Türkiye ile karşılaştırılmayacak kadar kötü ama onlar da dönmek istemiyor. Dönenlere para vermek de çözüm değil, çünkü o parayı en kısa sürede yeniden kaçmak için kullandıklarını görüyoruz.
Suriyelilerin dönüşü siyasi fantezi
Yıllardır Türkiye’deki Suriyeliler konusunda AB dahil uluslararası plandan bakan çalışmalar yürüten Murat Erdoğan’a göreyse Suriyelilerin, Suriye’de barış sağlanmadan dönmesi siyaseten bir “fantezi”. Söyledikleri şöyle özetlenebilir:
• Suriyelilerin yüzde 70’i gitmek istemiyor; ancak Suriye’deki Beşar Esad rejim değişirse, barış sağlanırsa ve terk ettikleri kendi evlerine dönüş imkânı olursa dönmek istiyorlar. Bu da şu anda gerçekçi değil. Türkiye’nin kurduğu güvenlik bölgeleri ve civarında 5 milyon insan yaşıyor. Suriye yönetimi barış koşulu olarak Türkiye’nin buralardan çekilmesini öngörüyor. Buysa oradaki insanların büyük kısmının yeniden Türkiye’ye dönmesine yol açabilir.
• Türkiye’de Suriyelilere bakış değişti. Önceleri canını kurtarmak için gelen misafirler diye bakılırken bu yıllar içinde artık gitmesi gerekenler olarak görülmeye başladı. Ancak Suriyelilerin sayısı (resmi rakamlarla) 3 milyon 656 bin 197; Türkiye nüfusunun yüzde 4,5’u. Göçün başladığı 2011’den bu yana Türkiye’de doğan Suriyeli çocuk sayısı 820 bin. Çalışma yaşındaki Suriyelilerin sayısı 2 milyon 200 binden fazla.
• AB Türkiye’ye yeterli destek vermiyor ama mültecileri durdurmasını istiyor. Almanya “yüksek nitelikle” gelenlere kapılarını açıyor. Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 35’i okur yazar bile değil. Ama Türkiye’deki yardımlardan, sağlık ve eğitim hizmetlerinden çok memnunlar.
Çözüm umudu görünmüyor
AB üyesi Malta’nın önceki Dışişleri Bakanı Bartolo, AB ve zengin ülkelerin “ikiyüzlü” siyaseti nedeniyle göçmen sorununa uluslararası çözüm konusunda “Hiçbir umudum yok” diye konuşuyor.
Bu konuda bilimsel araştırmalar yürüten Prof. Dr. Erdoğan’ın çözümü bir fantezi gördüğünü az önce aktardık.
UNHCR Ankara Temsilcisi Leclerc ise “Nasıl iyimser olabilirim ki?” diye özetliyor durumu. “Çocuklarını Türkiye’de yetiştiren hiçbir Suriyeli ebeveynin onları Suriye’ye geri götürmek isteyeceğini sanmam. Belki bazıları çatışma bitip barış ortamı sağlanırsa. Ama şu anda Suriye’de siyasi çözümden söz etmek mümkün değil.”
Dolayısıyla 2011-2016 arasında Erdoğan hükümetlerinin Suriye siyasetinin sonucunda Türkiye’deki Suriyeliler gerçeğiyle baş başa kalmış görünüyoruz. Suriyelilerin ucun işgücüne ihtiyaç duyulduğu, vatandaşlık verilip seçimlerde oy kullandırılacağı tartışma ve iddiaları ile artan nefret söylemi durumu keskinleştiriyor.
İktidarın şu anda ima ettiği Esad ile yeniden ilişki kurup Suriyelilerin “gönüllü” geri dönüşünü sağlama siyaseti Esad’ın söz verse bile sözünde durmayacağı ve dönenlerin özgürlük ve belki canlarından olacağı endişesi duvarına çarpıyor. Bunda yıllardan beri sürdürülen şeytanlaştırma propagandasının da etkisi var.
Sorumluluk Erdoğan’da
Muhalefet partilerinin geri dönüşü sağlayacağız vaatleri de bir ölçüde Türkiye-Suriye barışına ama asıl Suriye’de iç savaş ortamının sona erip yeni bir rejimin kurulmasına bağlı görünüyor. O da tek başına Türkiye’nin elinde değil.
Çünkü, öncelikle Esad Suriye’nin her yerine hâkim değil. Ülkenin doğusunda PKK’nın Suriye kolu YPG’nin maske örgütü SDG’yi kara birlikleri gibi kullanan ABD, Fırat’ın Batısında Rusya, Esad rejimini Lübnan’da Hizbullah ve Kudüs Gücü milisleriyle destekleyen İran ve gizli aktör olarak İsrail ver sahada Türkiye’nin yanı sıra. BM’nin Cenevre görüşmeleri şu anda Rusya-Ukrayna savaşının gölgesi altında; dünyanın dikkati ABD-AB ve Rusya arasındaki çatışmada.
Türkiye ülkenin dört bir yanına yerleşmiş Suriyeli (ve diğer) sığınmacıları toplayıp süngü zoruyla sınır dışı etmek gibi bir siyaset gütmeyeceğine göre ülkedeki Suriyelilerin varlığı konusunda daha kalıcı siyaset üretmek zorunda. Bu iktidar kadar muhalefet partileri için de geçerli.
Ancak en büyük sorumluluk kuşkusuz 2011’de Suriye iç savaşında taraf olmayı seçip şimdi durumu toparlamaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşüyor.