Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 20 Eylül’de New York’ta Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile de görüştü. Görüşmede 5 Eylül’de Ankara’da buluşan Dışişleri Bakanları Hakan Fidan ve Yorgo Gerapetritis’in çizdiği “olumlu gündemden” Akdeniz’de göç ve doğal afetlerle ortak mücadeleden söz edildi, Kasım ayında bir Güven Artıcı Önlemler toplantısından ve 7 Aralık’ta Selanik’te Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Toplantısı gündeme alındı.
Türkiye ile Yunanistan arasında ilişkilerdeki ılımlı esintilerin iki ülke arasında yeni bir güven artırıcı önlemler döneminin başlatabileceği beklentileri Atina’nın geleneksel desteğini almada sıkıntı yaşayabileceği endişesindeki Kıbrıs Rum liderliğinde rahatsızlık yaratmaya başladı. Öte yandan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sonrasında yoğunlaşması beklenen Kıbrıs görüşmelerinin canlandırması çabalarının da adada bütünlüklü çözümden ziyade taraflar arasında küçüklerden başlayarak giderek büyüyen işbirliği paketleriyle “incremental” (giderek yoğunlaşan) yeni ve değişik bir sürece dönüşmesi öngörülüyor.
Üçüncü yol arayışı
Adadaki iki tarafın görüşleri arasındaki uçurum ve tarafların kendi görüşlerinde katı tutumları dolayısıyla adada ne BM parametresi olarak da bilinen, Rumların savunduğu iki bölgeli, iki toplumlu federal çözümün, ne de Kıbrıs Türk liderliğinin talep ettiği ve Ankara’nın da tamamıyla savunduğu iki devletli çözüm formülleri dışında yolların aranması gerektiği fikri giderek öne çıkıyor. Aksi halde Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlayamayacağı, başlasa da başarı şansının sıfıra yakın olacağı görülüyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ise, Kıbrıs Rum lideri Nikos Hristodulidis’in her türlü yoldan yaptığı baskılara rağmen “başarı şansı çok yüksek” olmaması durumunda yeni bir süreci başlatmaya, hatta yeniden bir Kıbrıs özel temsilcisi atamaya çok sıcak bakmadığı biliniyor.
Guterres’in bu kararlılığına rağmen gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin gerekse de Avrupa Birliğinin Kıbrıs görüşme sürecinin 2017’de bırakıldığı yerden tekrar başlaması baskısı da devam ediyor. Resmi siyasetleri böyle olsa da diplomatik kaynaklar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adada federal bir çözümü gerçekçi bulmadığının farkında. Nitekim Erdoğan BM’deki konuşmasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınması çağrısında bulundu. Ancak aynı diplomatlar Rum tarafı kabul etmedikçe adada iki devletli bir çözümün de mümkün olamayacağını iddiasında.
Parçalara böl, öyle çöz?
Önceleri sadece İngiliz diplomatların kapalı kapılar ardında seslendirdikleri ve Kıbrıs Türk önceki görüşmecilerinden Halkın Partisi lideri Kudret Özersay gibi önde gelen bazı siyasetçi ve akademisyenler tarafından savunulan bir görüş daha var: “Bütünlüklü çözüm” mümkün değilse, küçük ve insani konularda işbirliğinden başlayarak daha çetrefil sorunların ele alınmasına uygun bir atmosfer hazırlamak” fikri son zamanlarda Batı dünyası diplomatlarınca da konuşulmaya başlandı.
Buna göre, Adada olası çözüm ne federal bir Kıbrıs ne de Türk tarafının talep ettiği iki devletli çözüm değil, adadaki iki halkı, iki siyasi yapıyı dikkate alan “yeni bir ortaklık modeli” olmalıdır. Adadaki iki halk ve BM konuşmasında bir kez daha Kıbrıs meselesinde tarafların sadece adadaki halklar değil aynı zamanda Türkiye olduğunu da vurgulayan Erdoğan’ın dediği gibi Türkiye ve Yunanistan nasıl “yeni bir ortaklık modeli” uzlaşısında bulunabilirler?
Kıbrıs konfederasyonu, bu çerçevede, gerçekçi bir yol mu? Bu yola çıkılması nasıl mümkün olur?
Güven artırma niyeti
Şüphesiz “giderek yoğunlaşan paketler” ile gerek adadaki iki halk gerekse de hem adadaki güven artırıcı ilerlemeler hem de Türk-Yunan ilişkilerindeki artan güven sayesinde oluşacak “güven ortamı” ile adı ne olursa olsun adada “yeni bir ortaklık modeli” mümkün olabilir.
Ayrıca, Doğu Akdeniz bölgesinde karşılıklı bağımlılık ortamı yaratılabilecek, çatışma ve gerginlik ihtimali azalacak, uluslararası barış ve güvenlik için daha istikrarlı bir durum yaratılabilecek işbirliği mekanizmasının bir benzeri Atina ile Ankara arasında Ege için söz konusu olabilir ise Ege ve Doğu Akdeniz’de yeni bir iklim yaratılabilecektir.
Türkiye ile Yunanistan arasında yeni bir güven artırıcı önlemler veya en azından güven bozucu hareketlerden kaçınma döneminin başlatılması için iki ülke arasında “siyasi kararlılık” olduğunu son gelişmeler gösteriyor. Gerek Dışişleri Bakanları Fidan ve Gerapetritis’in Ankara’daki görüş birliği, gerekse de New York’ta Erdoğan ile Miçotakis’in Türk-Yunan ilişkilerinde izlenecek yeni bir yol haritasında mutabık kalmaları bu yeni dönemin köşe taşları olarak görülüyor.
Milliyetçi unsurlar rahatsız
Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin 7 yıl aradan sonra 7 Aralık’ta Selanik’te toplanmasına karar verilmesi, iki ülke ilişkilerindeki 2019-2022 yılları arasında yaşanan “temassızlık, gerginlik” döneminin tedrici olarak yerini yeni ve olumlu bir iklime bırakmakta olduğunun göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Bu sürecin sonunda Yunanistan’ın arzu ettiği gibi Ege konularının Lahey Adalet Divanına gitmesini Türkiye kabul eder mi? Atina’da böyle bir gelişme olacağı beklentisi varken Ankara geleneksel olarak iki ülke arasındaki siyasi konuların diyalogla çözülmesi tutumunu korumakta, işbirliği ve ortak yarar yaklaşımıyla Ege’de yeni bir iklimin yaratılmasına sıcak bakıyor.
Gelişmelerden ciddi şekilde endişe eden gerek Kıbrıs’ta her iki kesimdeki milliyetçi unsurlar ise rahatsızlıklarını çeşitli şekillerde sergilemekteler. Apostolos Andreas Manastırında görevli papaza manastır içerisinde tekbir getirip İslam’a geçmesi daveti, Pile Krizi gibi Kıbrıs Türk tarafındaki aşırı milliyetçi unsurları ayağa kaldırması örnekleri verilebilir.
Rumlar Yunanistan’a kızgın
Kıbrıs Rum lideri Nikos Hristodulidis ise emekli diplomat ve milliyetçi ideolog Kostas Venizelos’un bir makalesi üzerinden adeta Yunan hükümetine karşı bir kamu diplomasisi savaşı başlattı.
Hristodulidis’e ve aşırı muhafazakâr çevrelere yakınlığıyla bilinen Venizelos, sağcı Politis gazetesindeki makalesinde bir süredir iddia edilen Yunan ve Kıbrıs Rum hükümetleri arasındaki görüş ayrılığını doğruladı. Venizelos’un Atina ve Ankara arasındaki “olumlu gündem” ve güven artırıcı adımlar yaklaşımının “Kıbrıs sorununa rehin bırakılmaması” olarak eleştirmesi hem adanın iki tarafında hem de Yunanistan’da yankı uyandırdı.
Venizelos’a göre, Yunanistan’ın önceki Dışişleri Bakan Yardımcısı ve aynı zamanda AİHM Başkan Yardımcısı Hristos Rozakis Kıbrıs sorununda çözümsüzlüğünün sorumluluğunu Kıbrıslı Rumlara yüklüyordu. Venizelos, Rozakis’i 2017’de önceki Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades’in, Hritodudulis’in teşvikiyle “neredeyse tüm isteklerini almasına rağmen” görüşme masasını terk ederek süreci akamete uğratıp artık Yunanistan’ın koşulsuz desteğini hak etmediği görüşünü eleştiriyordu.
Atina’nın ın tutumu önemli
Kıbrıs Rum tarafının her şartta kendisini desteklemesi beklentisindeki Atina’nın Miçotakis ile Erdoğan görüşmesinde de vurgulandığı gibi önceliği ikili ilişkilerde yeni bir sayfa, mülteciler konusunda işbirliği gibi konulara yoğunlaşması Hristodulidis’i memnun etmese de, dört taraflı “kazan-kazan” yaklaşımının kök salması için de büyük bir fırsatı oluşturuyor. Rum tarafında egemenliği ve adanın toprağını Türk paydaşlarla siyasi eşitlik ve iki halkın ortak vatanı temelinde paylaşmayı kabul edebilmesi adı ve şekli ne olursa olsun çözümün de ön şartı durumunda.
Bütün bu gelişmeler ve değişen uluslararası iklim doğu Akdeniz ve Ege’de güven artırıcı önlemler mevsimine uygun.